Zafer Arapkirli

Yandaşlık zor zenaat

24 Aralık 2021 Cuma

Söyleyince, alınıyor ve bozuluyorlar. 

Hatta geçmişte bir tanesi bu sıfatı yani yandaş diye hitap edilmesini “hakaret” olarak da algılamış ve bana “solcu-sosyalist” diyerek aklınca “mukabil hakaret”te bulunmuştu. Gülmekten kramp girecekti az kalsın. Bir sosyaliste “sosyalist” diyerek hakaret ettiğini sanıyordu...

İktidar partisine kayıtsız şartsız angaje bu “tekhücreli” kafalara bunu bir türlü sokamadık. “Belli bir görüş ve inanca sahip olmak” ve bu görüş ve inanış üzerinden iktidar ya da muhalefetteki siyasetçilerle aranızda “doğal-kendiliğinden” bir paralellik bulunması başka bir şeydir. Buna yandaşlık demiyoruz biz. 

Solcusundur, sağcısındır, İslamcısındır, devrimcisindir, faşistsindir, komünist ya da ırkçısındır. Kastımız bu değil. 

Bunları “yandaş” diye adlandırmamızın nedeni, “Bir siyasi parti ve liderine ölümüne biat etmek, körü körüne bağlılıkla aklını, beynini, yüreğini, kişiliğini, benliğini, onurunu gönüllü olarak satışa çıkarmak” hastalığından malul olmalarıdır. 

Bunu anlamak istemiyorlar. Çünkü işlerine gelmiyor. Ve evet, “hakaret” olduğunu da zımnen kabullenip bunu da hak ediyorlar. 

Son “döviz operasyonu”nu örnek vereyim, mesela...

Yılın başında 7.5 TL civarında olan ABD Doları’nı, 20 Aralık günü 18 TL’nin üzerine çıkarmış olmayı da aynı gün 12 TL’ye indirmiş olmayı da aynı coşku ve vecd içinde alkışlayabilmek için insanın bir “robot” olması gerekir. Günümüz teknolojisinin ulaştığı seviyede, bildiğim kadarı ile robotların bile bir tür zekâsı (yapay zekâ - artificial intelligence diyorlar) var diye biliyorum. 

Bizim memleketin yandaşında bu bile yok. 

Kayıtsız şartsız biat, kayıtsız şartsız alkış ve destek, sıfır sorgulama, sıfır temkin ve sağduyu. 

Bu kadarla da kalsa iyi. Yani sadece alkış ve destekle yetinseler yine de anlamaya çalışırdım. Bunu bir adım daha öteye taşıyıp saldırganlığa tevessül edip sanki asıl “acınacak” durumda olan kendileri değilmiş gibi, bizleri “aşağılamaya” bile vardırıyorlar işi.

İktidarı desteklemeyen gazetecilerin, herhangi bir yayının herhangi bir anında çekilmiş asık suratlı halinin ekran görüntüsünü dondurarak “Bozum oldular... Şiştiler... Morardılar... Bilmem ne gibi kalıverdiler” mealinde şaklabanlıklarla kendilerince eğlence yapıyorlar. 

Bazısı, iyice kayışı kopardığı için “Bizans Tekfuru bile yenemedi bizim başkanı. Hepinizi alt edeceğiz...” türü psikopotlıklara dalmış durumda. Bir tanesi, iyice “klinik” vaka durumunda “Ah be... Bizim başkan aslında ABD’ye başkan olmalıydı” hokkabazlığını bile kendine yakıştırabiliyor. 

Roman havası mı istersin, çiftetelli mi? Halay mı, horon mu? Her tür oynak müzik duyulabiliyor yandaş, yalaka, yağcı mahfillerden. 

“Allah acil şifa versin” diyeceğim de...

Diyemiyorum. 

Çünkü, tıp literatüründe de halk dilinde de bu namuhteremlerin durumu tam da “Doktor ne yerse yesin dedi” evresi olarak tanımlanıyor. 

Ama memleketin bu komik azınlık dışında kalan kesimi için gülecek bir şey yok ortalıkta. 

Ne yaparlarsa yapsınlar, hâlâ en azından 1’e 11 - 1’e 13 seviyelerinde seyreden bir dolar kuru ve buna bağlı olarak ekonomide ciddi bir yangın manzarası var. 

Onların ve efendilerinin (sahiplerinin, besleyicilerinin) saraylarından, konaklarından, köşklerinden görülmeyen, hissedilmeyen, daha doğrusu hissedilmek istenmeyen bir yangın bu.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mektep... 29 Aralık 2021
Yandaşlık zor zenaat 24 Aralık 2021

Günün Köşe Yazıları