Zafer Arapkirli

‘Sana ne oluyor ki?’

03 Kasım 2021 Çarşamba

Başka memleketlerin aydını, gazetecisi, siyasetçisi, demokratı, münevveri filan bu tür suçlamalara maruz kalıyor mudur acaba? Çok merak ediyorum. O insanlara da “Falanca ile kader birliği edercesine, neden onun haklarını savunmak zorunda hissediyorsun ki kendini?” gibi sorular soruluyor mudur?

Sadece bize yani demokrasisi iyice olgunlaşmamış, feodaliteyi henüz mağlup edememiş toplumlara özgü bir durum diye düşünüyorum. 

Somut örneklerle, biraz daha açayım.

Son günlerin en çok anılan isimlerinden Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılmaları yani tutuksuz yargılanmaları meselesinden başlayayım. 

İnsan hakları ve hukukun üstünlüğüne duyarlı “yedi düvel”in bir araya gelerek bir bildiri yayımlamalarına ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın (mealen) “Muhafızlar!.. Alın şunları... Atın şunları dışarı!..” şeklindeki öfkesine maruz kalmalarına yol açan uyarısından söz ediyorum. Haliyle, bizim de onayladığımız bu uyarı ile ya da bizim de (yabancıların bu çıkışını) doğru bulmamızla ilgili olarak şu saptamalar yapıldı:

“Sana ne kardeşim Kavala’dan? Geçmişte George Soros gibi bir para spekülatörü ile yatağa girmiş. Açık Toplum Vakfı adı altındaki uluslararası çapta karanlık işler çeviren bir oluşumun Türkiye ayağında, Cumhuriyet yıkıcıları ile ortak faaliyette bulunmuş, bir aşamada Erdoğan rejimi ile pekâlâ iyi geçinebilmiş, liberal ve çakma aydın profilinin tipik örneklerinden biri sayılan bir adam bu. Onun özgürlüğünü savunmak, tutuksuz yargılanmasını savunmak sana mı kalmış?..”

HDP’nin eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş konusunda da şunları söylüyorlar:

“PKK adlı terör örgütünün siyasi kolu gibi faaliyet gösteren, o örgütle arasına belirgin bir mesafe koyamayan, bir vesile ile (hangi bağlamda söylenmiş olursa olsun) Öcalan’ın heykelinin dikilmesinden söz eden bir siyasetçinin, hukukunu savunmak senin üstüne vazife mi?..”

Başka bir başlıkta da Cumhuriyet ve başta Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere kurucu önderimizin yeminli düşmanı FETÖ’cü alçakların da aralarında bulunduğu KHK mağdurları ya da darbe gecesi “aktörü” diye içeri tıkılan ya da mahkûm edilen, bir kısmı pekâlâ da hukuk mağduru insanların yargılanmaları ya da “yargısız KHK infazına kurban gitmeleri” ile ilgili eleştiri yapınca aynı suçlamalara maruz kalıyoruz. 

“Seni niye ilgilendiriyor ki bu işler” sorusu, hemen karşımıza çıkıyor. 

Bu soru biraz da hükümetin yabancılara dönüp “Size ne kardeşim? Bu bizim iç işimiz. Siz ne karışıyorsunuz bizim işimize. Severiz de döveriz de... Asarız da keseriz de... Sizi ne ilgilendirir?” sorusu ile akraba bir sorudur. 

İnsan hakkı, düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, dinsizlik ya da inançsızlık özgürlüğü, cinsel yönelimlere bağlı olarak istediği gibi yaşayabilme özgürlüğü, hukuk kuralları içinde herkesle eşit koşullarda yargılanma özgürlüğü “Themis heykeli”nde simgelenen, “gözü bağlı” bir adalet terazisinde “hiçbir negatif ayrıcalığa uğramadan yargılanma” özgürlüğü...

Bütün bunların savunmasıdır bizim yaptığımız. 

Ve herkesin de yapması gereken.

Biz, tek tek bireylerin isimleri, inançları, siyasi kimlikleri veya suçlandıkları, yargılandıkları faaliyetlerle “özdeşleşmekten”, onları alkışlamaktan, sırtlarını sıvazlamaktan, kol kola girerek dayanışmaktan değil, “Eşit birey ve vatandaş olarak ulusal ve evrensel hukukun kuralları çerçevesinde muamele görmelerinden” söz ediyoruz.

Aydın, demokrat ve en temel anlamda “vicdanlı insan” olmaktan kaynaklanan bir “dürtü”dür bu. 

Yukarıda örnek verdiğim kişi ve çevrelerle en ufak bir ortak yanım, tanışıklığım, birlikte faaliyetimin olmadığını ve olamayacağını beni tanıyan herkes gayet iyi bilir. Netice itibarıyla 40 küsur senedir ortalık yerde açık seçik yazıp, çizip konuşuyorum. Hiçbir gizli faaliyet içinde olmadım. Her şeyim gazete sayfasında, TV ekranında, radyo hoparlöründe, alenidir. Dün ne dediysek bugün de onu diyoruz.

“Mağdurun kimliğinde ne yazdığına, hangi adreste mukim olduğuna bakmaksızın” herkesin hukuk önünde eşit muamele görmesinden yana tavır alıyorum. 

Bunu yapmazsak, “bizden olmayanlar” ya da “bizim sevmediklerimiz” hatta “nefret ettiklerimiz - bizden nefret edenlerden” de aynı şeyi bekleme hakkını yitiririz.

Nitekim bugün tüm siyasi içerikli davalarda yaptıkları tam da budur.

İtiraz etmeliyiz, hukuka ve insan haklarına sahip çıkmalıyız ki ucu bize dokunduğunda da başkaları da bizim için aynı savunmayı yapabilsin.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mektep... 29 Aralık 2021
Yandaşlık zor zenaat 24 Aralık 2021

Günün Köşe Yazıları