Zafer Arapkirli

Kutlu (!) çöküş

15 Şubat 2019 Cuma

Pazartesi günü yazdığım ve 1923 Cumhuriyetinin yıkılışını özetlediğim yazıda, “...40 yıldır sürdürülen bir “Kutlu Dava’nın, icra edilen bir ‘Kutlu Yürüyüş’ün 17 yılda bu ülkede yaşananların, yaşatılanların, dayatılanların ve 16 Nisan referandumu ile bunların bir ‘Kutlu Sancak’ gibi Ankara’nın en yüksek rakımlı tepelerine ve güzel yurdumun bütün kalelerine, bütün burçlarına, bütün tersanelerine dikilmesi...”nden söz etmiştim.
Aslında bu manzarayı bir tür “Kutlu(!) Çökertme” olarak da tanımlamak mümkün.
Dünyanın en verimli toprakları üzerine kurulu bir Cumhuriyetin vatandaşlarını, ellerinde filelerle, poşetlerle patates kuyruğunda, üstelik “karneye bağlanmış” patates satışı için birbirlerini itip kakarken görmek içini acıtıyor insanın.
Günübirlik bile değil, saatlik hezeyanlarla yönetilmeye mahkûm edilmiş ekonominin negatif etkileri birbiri ardına kendini gösterirken 500 kişilik bir iş duyurusu için on binlerce kişinin birbirini ezerek izdiham oluşturmaları bir utanç tablosu olarak gazetelerin birinci sayfalarında sergileniyor.
Elindeki giderek daha da ufalan kuru somununu payla şmak istemeyenlerin dün Şanlıurfa’da, geçen hafta Esenyurt’ta, daha önce Gaziantep’te, başka bir gün canım yurdumun başka bir yerinde Suriyeli sığınmacılara dönük “Defolun gidin ülkenize ya da AB’ye!..” mealinde ırkçı ve zenofobik çığlıklarla gerçekleştirilen “pogrom”lar ve linç görüntüleri yüzümü kızartıyor.
Evine ekmek götüremediği, kızına bir oyuncak alamadığı, atanamadığı, batan şirketinden atıldığı, 30 yıllık eşine yıldönümünde bir ucuz yüzük alamadığı için, kızını evlendiremediği, hatta 2 demet taze soğan alamadığı için gururuna yenik düşüp canına kıyan insanların haberleri geldikçe nefesim daralıyor.
Hastane koridorları, sağlıksız on milyonlarca insanla dolup taşıyor. Sağlık kurumlarının kaliteli ve en temel vatandaşlık hakkı olan bedava (en azından ucuz) hizmet ve ilaç isteyen, çaresiz umutsuz insanlarla dolup taşması insanı yaralıyor.
Öğrencileri çağdaş uygarlık ve bilime yönlendiren 1923 ruhunun bile 100 yıl gerisine taşımayı hedefleyen planların, eğitim alanını yeniden tasarlama amacındaki örümcek kafalılar eliyle uygulanıyor olması akıllara durgunluk veriyor.
Siyaset yapmak adına haysiyet cellatlığının marifet sayıldığı, yalan, talan, hırsızlık ve yolsuzluğun kol gezdiği bir ülkede, birbirine söyleyecek sözü, verecek dersi olmayanların “Sen daha çok çaldın, biz daha az çalarız” mealinde çamur atma sahneleri midemi bulandırıyor.
Başta Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere bu ülkenin “Kurucu Babaları”nın hatırasına hakaretin bini bir paraya giderken, ne maddi ne de manevi miraslarına saygı gösteriliyor olması, hukukun ayaklar altına alınması, minnet ve şükran duygularının çöpe atılmış olması yüreğimi dağlıyor.
İnsanlar cezaevlerinde, mahkeme koridorlarında, açlık grevlerinde, gümrük kapılarında seyahat hakları ellerinden alınarak, çalışma hakları gasp edilerek, hak aramak için meydanlara çıktıklarında sopa atılarak, gaz sıkılarak aşağılanır horlanırken, “eşit vatandaşlık” ilkesinin adeta (anayasa diye bildiğimiz) kitaptan silinmiş olması insanı çileden çıkarıyor.
En basit bir top oyununda bile hak yemenin rutinleştiği, adil yarışma duygusunun seçimden maça kadar hayatın her alanında unutulduğu, (daha da vahimi) bunun sıradanlaştığı ve olağanlaştığı bir ülkede yaşıyor olmak en basitinden canımı sıkıyor.
Ama, bu “Total Çöküş-Hızlı Çürüme”nin senaristleri ile icracıları suratlarımıza pişkin pişkin sırıtarak nanik yaptıkça, bu ülkeyi koruma ve kollama azmimiz daha da bileniyor.
Yağma yok!..
“Alan da kaçan mı?..” derdi büyüklerimiz.
Tanzim satış çadırı değil burası.
Dedelerimiz kanla-terle kurdular... Yağma yok!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mektep... 29 Aralık 2021
Yandaşlık zor zenaat 24 Aralık 2021

Günün Köşe Yazıları