Zafer Arapkirli

Kaç can daha gitmeli?

04 Ocak 2019 Cuma

Ankara’dan gelen son cinayet haberi, bir kez daha anımsattı bizlere:
Bireysel silahlanma ve ateşli silahlara bu kadar sorumsuzca erişim olanağına sahip bir toplumda, daha çok masum canı bu şekilde yitireceğiz. Ankara’da genç bir öğretim görevlisi, bir öğrencinin (babasının silahını kullanarak gerçekleştirdiği) saldırısı sonucu yaşamını yitirdi.
Olayların ayrıntılarını ve meydana geldiği koşulları tartışmanın hiçbir anlamı yok. Kim haklı kim haksız tartışması yapmak bile, her bir olayda ölenin anısına ve tabii en kutsal hakkı olan yaşam hakkına bir hakaret sayılır bence. Gerçek şu ki, insanların ateşli silahlara erişimi bu kadar kolay olmasa, bu cinayet de başkaları da bu kadar kolay işlenemeyecekti.
Çağdaş bir toplumda “bireysel silah kullanma hakkı” diye bir şeyi kabullenemiyorum.
Neden?..
Güvenlikle görevli resmi sıfatlı kişiler, yani asker ve polis, bir de ille de korunması gerekli kişi ya da kurumları, malları, binaları korumakla görevli özel sıfatlı kişiler haricinde, normal bir insan neden silah taşır? Neden taşıma hakkına sahiptir? Mesela neden milletvekili, hâkim, savcı, avukat, gazeteci, tüccar, iş insanı, kuyumcu, ya da başka bir meslek mensubu, emekli asker-polis, hatta sıradan bir kişiye silah taşıma ayrıcalığı (insan öldürebilme ehliyeti) tanınır bu ülkede?
Sorduğunuzda, gerekçesi şudur: “Tehdit altında olduğu sabit, ya da kendisinin böyle bir inancı varsa veriliyor.”
Şunu da sorarım o zaman: “Neden, tehdit altındaki vatandaşını devlet kendisi korumuyor?
“Efendim, devlet yetişemiyor...” Yani? Bu nedenle, insanlara kendi güvenliğini sağlama hakkı-yetkisi sağlıyor, öyle mi?
O zaman da şunu sorarım: “Peki, neden herkesin öyle bir hakkı yok? ABD’de olduğu gibi, devlet sağlayamıyorsa herkesin eşit erişim hakkı olsun o zaman. Neden sadece bazı mesleklere ya da gücü-adamı-torpili-parası (çünkü bayağı pahalı bir iş bu) tanınmış ayrıcalıktır?
Böyle saçmalık olur mu?”
Herkesin böyle bir hakkı olursa da “Vahşi Batı”ya yani ABD’nin şu anki durumuna döneriz. Ben dönmek istemiyorum. Bir köşede biri, kolayca elde ettiği bir silahla beynimi dağıtabilsin istemiyorum. Ya da her gün rastladığımız yüzlerce olayda yaşadığımız gibi kafası kızan, her türlü tartışmada tetiğe basarak “haklı” çıksın istemiyorum. Bunun “su katılmamış bir barbarlık” olduğuna inanıyorum. Böyle bir toplumda yaşamaya da kendimi ve sevdiklerimi layık görmüyorum.
Bilir misiniz? Yaklaşık 20 yıl yaşadığım Britanya’da polisler bile silah taşıyamaz. Sadece silahla müdahale gerektirecek alanlarda görevli polislerin bu hakkı vardır. Ve hatta yapılan araştırma ve anketlerde polislere sorulduğunda çoğunlukla “Silah taşımak istemiyoruz” derler.
Bizde ise, bir “sınırsız silah taşıma-bulundurma özgürlüğü” söz konusu. Av silahı adı altında, neredeyse kayıtsız-kuyutsuz silah edinebilme özgürlüğü var. Bu sözde “özgürlüğün”, bazı siyasal oluşumlar tarafından (üstelik devletin himayesinde) yasadışı ordular kurulması maksadıyla kullanıldığını geçmişte de gördük, görüyoruz.
Toplumun çılgınca silahlandığı herkesin malumu. Çoluk çocuk da, ortalama yurttaşın bu konudaki bilinçsizliği nedeniyle bu silahlara kolayca erişebilmekte ve neredeyse sokaktaki top oyunu, misket oyunu tartışmasında bile babasının silahını alıp cinayet işliyor. Düğün ve asker uğurlama törenlerindeki magandaları hatırlatmaya bile gerek yok.
Bu çılgınlığa bir an önce son vermezsek, kimse kusura bakmasın ama tarihe “Kendi kendini salakça yok eden bir kavim” olarak geçeceğiz.
“Yeter” demenin zamanıdır!..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mektep... 29 Aralık 2021
Yandaşlık zor zenaat 24 Aralık 2021

Günün Köşe Yazıları