Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
C’li B’li haberler
Daha önce de yazmış olabilirim.
Dikkatinizi çekti mi hiç? Neredeyse, tüm kanalların, tüm haber bültenlerinin, ilk satırlarının ilk sözcüklerinin ilk harfi hep aynı:
“C” harfi…
Kimi, meşrebine göre (Anayasaya aykırı olsa da - yalakalık etmek için) “B” harfini tercih ediyor. Olabilir ama, neticede aynı kişiden söz ediyoruz.
Bütün haberler “Cumhurbaşkanı…..” diye başlıyor.
Muhabirlik yıllarımda, yani haber maksadıyla çok seyahat ettiğim dönemlerde dilini bilmediğim bir Ortadoğu ülkesinde dikkatimi çekmişti bu: “Vezir-i Azam” veya “Reis-ül Vüzera” diye başlıyordu her haber bülteni. Yani, “Tüm Vezirlerin Başı. En Büyüğü.”
Diyebilirsiniz ki: Bu toprakların “naturası” bu. Geçmiş dönemlerde de böyle değil miydi? İcra heyetinin başındaki kişinin yaptığı, dediği, gittiği, gezdiği, buyurduğu şey tabii ki birinci haber olacaktır.
Ama artık “heyet-meyet” de kalmadı. Birinci haber, birinci kişi ile, yani tek kişi ile ilgili. Sürekli O yapıyor. O konuşuyor. O karar veriyor. O’nun istediği oluyor. O’nun istediği insan hapse giriyor. O’nun istediği kişilerle ilgili fezleke hazırlanıyor. O isterse tahliye ediliyor, O isterse edilmiyor. O biliyor her şeyi. O kurmuş tüm üniversiteleri. O getirmiş mesela, suyu İzmir’e. Neredeyse, Çorum’da leblebi üretimini ilk başlatan olmakta, Eskişehir’de lületaşını ilk keşfetmekte, Malatya’da ilk kayısı fidanını, Bodrum’a ilk plajı, Alaçatı’da ilk Beach’i açmakta, Ergani’de ilk bakırı çıkarmakta, ilk cami projesini çizmekte, “tanzim satış” olayının fikir babası olmakta (bunu uydurmuyorum - Sayın First Groom (Damat) söyledi vallahi). Hayırlısı….
Ama, bütün bu hak edilmemiş efsaneye rağmen, yıllarca “Yerel yönetimlerdeki başarıları, bu insanların merkezi yönetimdeki başarılarının ilk adımıydı” söylemini yıllardan beri dillerinden düşürmeyenleri arıyor gözlerim şimdilerde. Hani, sosyal medya tabiri ile “Online mı?” o arkadaşlar hâlâ?
O zaman sorarlar adama: Neden onca yıllık başarılı(!) başkanları teker teker tehditle sopa göstererek görevden aldınız? Neden, yüzde 10 küsurluk bir partinin desteği olmadan bu seçime giremiyorsunuz?” diye. Geçiniz…
Paralel evren, paralel hukuk
Yok, ATATÜRK Cumhuriyeti’ne ve hukuk devletine sahip çıkanlar olarak on yıllarca uyarmamıza rağmen, adliyenin malum Ağlak Vaiz’e ve alçak teşkilatına teslim edilmesinden söz etmiyorum.
Demek istediğim, gücü elinde bulunduran ve ağzı olan herkesin “O asılsın, bu kesilsin, onu tıkın içeri, bunu aklayın, ötekini mahkûm edin” diye konuşabilmesini kastediyorum.
Misal: Adam, genç bir kadını gözaltına alma bahanesi ile, cümle âlemin önünde taciz ediyor. Amirleri hemen sahipleniyor “O bizim çocuğumuz.. Yedirmeyiz” diye. Üstelik de “Bu suçlamayı yapanlar alçaktır” üslubu ile…
Misal: Cumhuriyet davasında yargılanan arkadaşlarımız hakkında ortaya konulan (konulamayan) tüm kanıtlar yerlerde sürünüyor olsa da, bilirkişisinden iddianamesine her yanından hukuksuzluk akıyorsa da, sonuçta “İnadım inat. Yok öyle. Bırakmam onları öyle” mantığı üstün kılınıyorsa…
Misal: Gezi Direnişi’ne katılanlar hakkında açılmış dava beraatla sonuçlanmış ve müddeiler temyize bile gidememiş olmasına rağmen, o kokmuş yemek (o dosya) yeniden ısıtılıyor ve Kavala-Dündar- Alabora bahanesi ile yeniden dava açılıp ağırlaştırılmış müebbetten (var olsaydı idam) başlayan cezalar talep ediliyor, yani kelle isteniyorsa…
Misal: Bir TV programında kerameti kendinden menkul bir hukukçu utanmadan- sıkılmadan-yüzü bile kızarmadan “şeriat hukuku” çağrısında bulunup, “Hırsızların elleri kesile…” (aslında ilk duyuşta kulağıma hoş gelse de) diye konuşabiliyorsa…
“Paralel bir hukuk”tan söz etmek yanlış olur mu?
‘Neden geldin?’
Bu soruyu bir kapalı toplantıda Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun yüzüne bizzat sorduğum (Neden gittiniz?) için, özellikle dikkatimi çekti. Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Madem ‘Tiyatro’ diyordun, o zaman 15 Temmuz sonrası Yenikapı mitingine neden geldin?” lafını kastediyorum.
Evet. İşte, böyle çıkarırlar insanın önüne Kemal Bey.
Bence, o dönemde darbe sonrası yapılmış en derli toplu ve sağlıklı analizle, hem İstanbul (üstelik Taksim) hem İzmir mitinglerinizde tavrınızı almış ve 10 maddelik manifestonuzu yayımlamışken, ne işiniz vardı o “Yenikapı Tiyatrosu”nda?
Şarkıcı Sıla kadar olamadınız. O tavrı koyamadınız ya. Bugün böyle hatırlatırlar. Maalesef. Sizin adınıza samimiyetle üzüldüm.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
En Çok Okunan Haberler
- Kriminal raporun ayrıntıları ortaya çıktı
- İstanbul'da aile katliamı
- İktidarın '25 Kasım' korkusu
- AKP sayesinde bu düş de gerçek oldu!
- 250 bin TL'nin getirisi ne kadar?
- Akalın'dan İYİ Parti'yi karıştıracak açıklama
- Gökçek döneminde belediyeden geçen karar pes dedirtti!
- Türk ordusunun Kubilaysızlaştırılması
- Hedefteki teğmenlerle ilgili yeni gelişme!
- 'Açız' diye bağırdı, yaka paça dışarı atıldı!