Zafer Arapkirli

Cesaret virüsü

02 Temmuz 2021 Cuma

Dün sabah metroda işe gelirken küçük bir tartışmaya tanık oldum.

25 - 30 yaşlarında bir genç adamla bir genç kadın bağırıyorlardı birbirlerine. 

Kadın, haklı olarak “Neden maskenizi takmıyorsunuz” diye uyardı genç adamı. Ters yanıtına ek olarak bir de tehditkâr ifade ile “Bak.. Bayansın diye bir şey demiyorum...” diye efelendi. Yani “Erkek olsan sana gününü gösterirdim...” iması ile arsızlığa vurdu işi. 

Ama iri kıyım, 1.80 boylarında delikanlı, narin yapılı genç kadından hiç ummadığı bir yanıt aldı:

“Bir kere, ben bayan değil, kadınım. Kadın diyeceksin. İkincisi. Senden korkmuyorum! Maskeni takman için uyarıyorum. Bu, benim hakkım” diye daha gür bir sesle tepkisini yükseltti.

Bereket, iş uzamadan kadın gideceği yere varmıştı ve ilk durakta inip gitti. Ama öteki insanların da tepkili bakışlarından rahatsız olan genç adam (kinayeli bir protesto alkışı ile sırıtarak) maskesini takmak zorunda kaldı...

Ofise geldiğimde, Twitter paylaşımlarını tararken, meslekte deneyimli 50 - 55 yaş civarı bir Boğaziçili akademisyenin, okulun Güney Kampusu’ndaki protesto eyleminde yaptığı konuşmasını gördüm. “Vazgeçmiyoruz. Kabul etmiyoruz. Ülkenin yönetildiği biçime de bu üniversiteyi bozmaya, akademik seviyesini düşürmeye yönelik baskıları ve hukuksuz atamaları da kınıyoruz. Biz, bu okulda kaliteli bir eğitim vermeye ve kaliteli öğrenciler yetiştirmeye devam etmek istiyoruz” diye yiğitçe haykırıyordu. 

Haberlere bakarken eski bir AKP seçmeni olduğunu gizlemeyen başı örtülü bir kadının, İstanbul - Güngören - Tozkoparan’daki yıkım zulmünü protesto ederken TV kameralarına dönüp şöyle feryat ettiğini duydum:

“Buradan Cumhurbaşkanı’na sesleniyorum. Bizi izlediğini, duyduğunu biliyorum. Biz sizi oylarımızla getirdik oraya indirmesini de biliriz. Burada bizlere reva görülen muameleye layık değiliz...”

Gün, saat, hatta dakika geçmiyor ki toplumun herhangi bir kesiminden, işçisi, memuru, köylüsü, esnafı, serbest meslek sahibi, hatta iş insanlarından yükselen tepkiler çığ gibi büyüyor. Muhalif siyasi liderlerin her gittiği yerde, kameraların önüne fırlayan insanlar, artık “Başıma bir şey gelir mi?” endişesinden giderek daha fazla arınmış ve isyanlarını-feryatlarını-protestolarını dile getirmekten çekinmiyor. 

Televizyondan dolayı görece “bilinen bir ekran yüzü” olarak beni bile çarşıda pazarda durduran, toplu ulaşımda yaklaşıp bir şeyler anlatmak isteyen, hatta ve hatta trafikte durduğumuzda yandaki arabadan camı indirip, yayınlarımızda ettiğimiz iki çift “cesur” kelamla ilgili övgü yağdıran insanlarla, giderek daha sık karşılaşıyorum. 

Manzara artık, yadsınamayacak ve gözden kaçamayacak kadar netleşiyor. 

Cesaret virüsü hızla yayılmakta. 

Cesaretin bulaşıcı olduğu gerçeği kendini bir kez daha kanıtlamaktadır. 

Hani “Ölümden öte köy yok” lafı var ya.. 

“Baskı, eziyet ve zulmün, sömürü ve halka tepeden bakmanın zirvesini” yaşadığımız şu günlerde, on milyonlarca insan “Yetti artık!..” haletiruhiyesine iyice kapılmış ve uzun süredir görmediğimiz derecede sesini çıkarmaya başlamış görünmektedir.

Zira, ekonomiden adalete, eğitimden sağlığa, dış politikadan savunma konularına kadar her alanda artık “zifiri bir karanlık” görüntüsü ülkenin yerine, göğüne, taşına-toprağına sinmiş durumdadır. 

Bütün bunlardan daha elim ve daha vahim olmak üzere, ülkeyi yönetenler giderek daha da kibirli, daha da küstah ve daha da kendini beğenmiş bir üslupla, “tepeden bakan, parmak ve hatta sopa sallayan, tehdit eden, yalanlarını artırmakla yetinmeyip gerçekleri söyleyenleri bile yalancı diye suçlar” bir tavır içine girmektedirler. 

En tepelerden savrulan hakaret ve çirkin sözler, yandaş, yalaka, yılışık, yalancı, yancı, besleme (5Y1B) medyada manşetlere çekilerek insanlar sindirilmek istenmektedir. 

Kitlelerin sokakta anayasal haklarını kullanarak yapmak istediği her türlü barışçıl eylem bile “ağzını açanı alın! Vurun! Gebertin!..” acımasızlığı ile bastırılmak istenmekte, adeta “ibret teşkil etmesi” için cadde ve sokaklarda (devletin değil, iktidar partisinin gücü izlenimi verecek bir anlayışla) güvenlik kuvvetlerince vatandaşlara da gazetecilere de “toplu dayak seansları” düzenlenmektedir.

Bütün bunların tek bir anlamı vardır. 

Karanlığın o “en kara, en yoğun, en göz gözü görmeyen anı”na hızla yaklaşılmakta olduğu açıktır. 

Ülkenin, “Çatlasanız da patlasanız da.. Söke söke.. İnadınıza.. Size rağmen” zihniyetindeki bir iktidardan kurtuluşunun vakti yaklaşmaktadır. 

O sandık mutlaka ortaya gelecek, o isyan oyları ile bugünün küstah muktedirleri demokratik irade ile tarihin çöplüğüne yollanacaktır. 

Çırpınış boşunadır. 

Nasıl ki muktedirin çırpınışları “endişe verici” bir boyuta varıyorsa, cesaret virüsü de “sevindirici bir hızla” bulaşmaya devam etmektedir. 

“Bulaş katsayısı” daha da “cesaret verici” oranlara varmıştır. 

Çevrenize iyice bakın, göreceksiniz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mektep... 29 Aralık 2021
Yandaşlık zor zenaat 24 Aralık 2021

Günün Köşe Yazıları