Veysel Ulusoy

İyi sonuç, iyi veri ile alınır

14 Şubat 2021 Pazar

İşsizlik ve onunla ilgili istatistikleri tek başına değerlendirmek, çoğu zaman karar vericileri yanlış yönlendirir. İşsizlik bir sonuç veya nedendir demek de yanlış olur. Esas olan onu bir bütün içinde düşünmektir.

Bu yazımızda kısaca bu bütünün detayına bakmaya çalışacağız.

Hadi başlayalım!

Önce kısa dönem analizi yapalım... Sermaye birikiminin sabit olduğu, yatırımların fazla kıpırdamadığı, istihdam veya işsizliğin hacim olarak üretimle sıkı sıkıya bağlı olduğu dönemdir bu. İstihdam artışı kısa dönemde, üretimi yönlendiren belki de tek ekonomik faktördür. 

O yükselirken üretim de artar. 

Bu basit yaklaşım uzun dönemde, insan sermayesi ile fiziki sermaye birikimini de içine alır. Hep beraber verimlilik gibi kimsenin fazla da anlamadığı ve aslında faizden enflasyona, dış ticaret dengesinden ücretler genel seviyesine kadar her şeyi etkileyen bir “güzelliği” içine alır. 

Öyle bir güzellik ki insan sermayesi, istihdam ve fiziki sermayenin oluşturduğu etkileşimle son yıllarda, Güney Kore, İsrail ve Tayvan gibi birkaç ülkeyi orta gelir tuzağından yüksek gelir seviyesine taşımış ve teknoloji yaratan, ihraç eden ülkeler haline getirmiştir. Diğer bir ifadeyle, verimlilik bu üç bağın birlikteliğinin ortaya çıkardığı bir refah ölçüsü olarak kendini belli etmiştir.

Şimdi bu refah ve verimliliği aynı çatı altında inceleyelim... 

Ulusların refah seviyesinin verimlilik ile yukarılara taşınması gerçeği ortadayken, bunun verilere de kendini belli etmesi gerekir. 

Önce güncel verilerle, veri sağlığına bakıp sonra da bu ilişkiye dönelim. Son dönemin en sıcak ve gündemi meşgul eden iki istatistik, enflasyon ve işsizlik oranları ve onların günlük yaşam ile uyumsuzluğunu tartışalım. Pandemi başlangıcında yüzde 13-14 oranında gezen işsizlik oranımız örneğin pandemi sürecinin en yoğun yaşandığı dönemde hiçbir ülkede olmadığı üzere daha da düşmüş ve nihayetinde en son yüzde 12 seviyelerine çakılmıştır. Bu, inanılmaz bir başarı ölçüsüdür, eğer gerçekse!

Bu başarıyı salgına bütçe fazlası ve iyi ekonomik koşullarla girmiş Almanya, ABD ve Fransa gibi sanayileşmiş ülkelerde bile bu dönemde işsizlik iki katına çıkmış ve hâlâ da pandemi öncesi seviyelerde bir konum alamamışlardır.

Enflasyon oranını ve bunun sokağın hisleri ile ne kadar ayrıştığını anlatmaya gerek yok.

Şimdi gelelim verimliliğin refah seviyesi ile olması gereken bağına...

İyi sonuçlar, iyi ve doğru verilerle alınır gerçeği, ekonomi ve tüm diğer disiplinlerde can alıcı noktadır.

Bu gerçeği verimlilik artışının refah seviyesi ile olan kuvvetli bağında çok açık bir şekilde görürüz. Bu bağı, son dönemde yenilenen PennWorld verilerinden aldığımız Türkiye ekonomisine ait bir gösterge ile inceleyelim.

Grafikte düz çizgi 1957 yılından 2019 yılına kadar insan sermayesi, işgücü ve fiziki sermayenin ortaya çıkardığı toplam faktör verimliliğini göstermekte ve bunu 2017 yılını baz alarak yapmaktadır. Diğer bir ifade ile Türkiye ekonomisindeki verimliliği bir endeks halinde bize vermektedir. Kesikli çizgi ise bu verimliliğin refah seviyesi artışı doğurup doğurmadığını yani verimlilik ve refah etkileşimini, yine aynı baz yılına göre göstermektedir. 

Peki, ne anlama geliyor bu iki yönelim? 

Öncelikle, 

- Verimlilik 1957’den günümüze sürekli düşüş trendinde bir seyir izliyor.

- Verimliliğin refah yaratma etkisi (kesikli çizgi) yalancı zenginliğin yaşandığı belirli dönemler hariç, devamlı yalın verimliliğin altında seyrediyor.

- Türkiye’de çok çalışıp kullandığımız beyin gücü ve sermaye birikimimiz başka ulusların refahını artırıyor.

- Fakirleştiren büyümenin detayı gözlemleniyor.

- Orta gelir tuzağının neden bu kadar uzun süreli bir hastalık haline geldiği belli oluyor.

- Faiz ile enflasyonun bu kadar yüksek, yapışkan ve sürekli olduğu gerçeği ortaya çıkıyor.

- 2018 yılından günümüze verimliliğin refah yaratma etkisi düşmeye başlıyor.

Daha ne olsun?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Çaput 17 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları