Veysel Ulusoy

Finans-ekonomi

03 Aralık 2023 Pazar

Birkaç gün önce açıklanan büyüme üretim verilerine göre bize ekonomik olarak, üçüncü çeyrekte yüzde 5.9 büyüdüğümüz söylendi. 

Yani zenginledik biraz. 

Hemen çarşıya-pazara çıkıp yüzde 5.9 artan gelirinizle ek alışveriş yapabilirsiniz anlamı da çıkmıyor değil bu söylemden! E çünkü gerçekten de bu veriyi sunarak daha da zenginleştiğimizi ifade etmiş oldular.

Başka başka güzel sözler de sarf ettiler...

Öyle ki Türkiye ekonomisinin artık dezenflasyon sürecine girdiğini, gelecek dönemde (hangi gelecek dönemse artık) tüketim harcamalarının daha da azalarak enflasyonist baskıyı azaltacağını ve bunun da sizin yararınıza olduğunu ballandıra ballandıra vurguluyorlar.

Bununla da kalmayıp, sanayici ve perakendecilerin yanında tüm üreticilere, iç tüketim azalacağından dışa yani ihracata yönlenmelerinde fayda olduğunu söylüyorlar. 

Sanki tüm olanakları yaratmışlar, maliye ve para politikalarının araçlarını en uygun şekilde kullanmışlar ve ekonomik dengeleri ayarlamışlar da hanehalkı ve üretimdeki tüm oyunculara şöyle yapın ve buraya yönelin tarzında tavsiyelerde bulunmaya başladılar!

Bunu yapanlar, bu tavsiyeyi verenlerin sıcak para peşinde koşturmaları sürecininin başarısızlıkla sonuçlandığını görmezden geldiğini saklayan cümleler tüm bunlar. Merkez Bankası ile Maliye Bakanlığı’nın orkestrasının başlattığı bu süreçte tüm klasik söylem ve süslü cümleler ile onlara güzelleme yapan ekonomistlerin aklına bir türlü üretim, sermaye birikimi, kalkınma ve teknoloji yaratma veya transfer etme gelmiyor.

Varsa yoksa Merkez Bankası’nın kredibilitesi ve iletişim etkinliği ile bakanlığın sözde Ortodoks politikası uygulamalarının kelimelere dökülmüş yapısını tartışıyoruz... Ama dükkânda yani piyasada çalışan bir yönteme ve değere aktaramıyoruz bu yapıyı.

Siz hiç gelir dağılımı eşitsizliğini, tüketim kısıldığında üretim ve gelirin de azalacağını, sermaye birikimi düştüğünde de yine sıcak para için yalvarmaya başlayacağımızı, iç tasarruflarla değil de yine dış borçla çarkları döndürmeye çalışacağımızı ve dolayısıyla bu çıkmaz sokakta yüksek enflasyon oranı ve durgunlukla baş başa kalacağımızı konuşanı duydunuz mu?

Duymazsınız çünkü bunları hem konuşmazlar, konuşamazlar hem de konuşanın sesini başka yöne yönlendirirler.

HEP PARA, SICAK PARA MI KONUŞACAĞIZ?

Ekonomide fiyat ve ücret oluşumu çoğunlukla içseldir. Diğer bir ifadeyle alım gücümüz, ürün fiyatları, tarla ve gayrimenkul kiraları ile kâr seviyesi diğer onlarca faktör tarafından belirlenir ve bir dönem sonrasında da çark aynı şekilde karşılıklı etkileşimle devam eder. Çarkın en büyük bileşeni emek piyasasındaki işgücü arzı ve işgücü talebidir. 

Bizim çok konuşup hiçbir şey söylemeyen karar vericilerin üzerinde durmadığı önemli bir piyasadır bu. İçinde tasarrruf, harcama yeteneği, gelir ve teknoloji yaratma ve insan kalitesi vardır. Emek arzı ile talebinin yanında üretkenliğin oluşturduğu reel gelir ekonominin hemen her şeyidir. 

Ulusal gelirin yaklaşık yüzde 60-70’i bu piyasanın yarattığı harcama ile şekillenir. Dolayısıyla, bu piyasanın detayına inmeyen, süreci sadece söylemle yönetmeye çalışan bakanlarımızın konuşurken tüketim, işsizlik ve durgunluk üçgeninde boğulma olasılıklarını da göz önüne almaları gerekmektedir.

TÜİK’in verilerine bakmakla görebilecekleri türden sorunlar da değil bunlar. 

Zaten son yedi yıldan beri sürekli hale gelen ekonomik yıkımın daha da derinleşmesini görmeden, analiz etmeden “Tüketim azalacak, ihracata yönelin” saçmalığını vurgulamak en basit tabiriyle saflıktır.

Saf olanların da ekonomiyi yönetmesi doğru değildir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları