Veysel Ulusoy

Açlık sınırı ve merkez bankacılığı oyunu

31 Temmuz 2022 Pazar

Temmuz ayı dört kişilik ailenin açlık sınırı aylık yüzde 7’den fazla artarak 6 bin 840 lira olmuş. Bu, Türk-İş’in açıklanan resmi verileri de kullanarak elde ettiği bir eşik seviyesi. Oran geçen yılın aynı zamanına göre artış hızı üç haneyi geçerek yüzde 128.44 olarak gerçekleşti.

Değerli okuyucular, sıradan bir veri değil bu... İki açıdan en azından böyle.

İlki genel görünüm açısından açıklanabilir. Dikkat ederseniz açlık ve yoksulluk sınırı son dönemde çok tartışılır oldu. Esasında kalkınma seviyesinin belirli kademesinden sonra böyle istatistikler çok daha küçük bir grubu ilgilendirdiği için genel olarak gündem dışında kalır. 

Ama bizde öyle mi? 

Bir ülke düşünün ki bir gün bile bu veri gündem oluşturmasın. 

Hem de asgari ücretle karşılaştırarak derinlemesine analiz yapılarak sunulan türden.

Gelelim ikinci açıya... Tüm bu hesaplamalar dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı olarak hesaplanır ve bu tutarın diğer kalemlerle bağlantısı göz ardı edilir. Diğer bir ifadeyle, farklı gereksinim maddelerine ayrılan harcama paylarındaki enflasyon oranlarından bağımsız olarak ele alınır. Halbuki enflasyonist baskının fazla olduğu bir ekonomide oransal gelir payları daha çok gıdaya giderken diğer gereksinimlerden yoksun kalma da olasılığı da artar. İşte bu yoksunluk, açlık sınırını hesaplarken göz önüne alınması gereken bir olgudur.

MERKEZ BANKASI VARMIŞ GİBİ DAVRANALIM OYUNU

Açlık sınırın merkez bankası politikaları ile yakından ilgisi vardır. Banka uyguladığı en iyi para politikaları ile bu sınırı toplumun gündeminden çıkarmakla sorumludur, ama dolaylı yönden. 

Gelişmiş ülkelerin merkez bankalarının temel olarak iki amacı vardır: Fiyat istikrarını sağlamak ve istihdam yaratıcı para politikalarını en iyi bir şekilde uygulamaya koymak.

İkincisi yok bizim Merkez Bankası’nda... Nedenini de anlamadım bu zaman kadar ama zorlamaya da gerek yok sanırım. Bizim bankamızın aslında tanımlanmış sadece bir amacı için yaptığı da bir şey yok.

Onun yerine, fiyatlardaki hızlı yükselişi küresel nedenlere bağlamada üstüne yok. Doğal olarak küresel gelişmeler, örneğin, enerji fiyatları, bölgesel çatışmalar, küresel faiz politikaları, pandemi ve emtia fiyatları ulusal fiyatları etkiler. Öte yandan, bu yükselen fiyatlar küresel davranıştan inanılmaz derecede saparsa o zaman da yine ulusal para politikasını sorgulamak gerekir. 

Tabii varsa...

Ekonomistler ile piyasa yapıcıları bunun günümüzde olmadığını çok açık bir şekilde biliyor. Gerçeklerden kopmuş bir Merkez Bankası ve onun sanki varmış gibi anlatmaya çalıştığı para politikası karşımızda duruyor. Her seferinde de aynı süslü cümlelerle enflasyon raporunda yine varmış gibi sunulan bir enflasyonla mücadele yaklaşımı da cabası...

KAVGA EDEN, TAKİPCİ BİR MERKEZ BANKACILIĞI

Tüm bunların resmini aslında iki gün önce Merkez Bankası başkanının da katıldığı İSO (İstanbul Sanayi Odası) toplantısında çok net gördük. Toplantıda daha çok sanayici ya da geniş anlamıyla ekonomik sorunlarının konuşulması beklenirken süreç paranın maliyeti olan faiz oranı, kredi faizleri, döviz alımı ve stokçuluk kapsamında kavga ile karşılaştık.

Piyasaları sakinleştirip, akılcı para politikaları uygulamaları ve beklentilerin açıklanmasını beklediğimiz toplantıda çok başka şeyler vardı... 

Sanayicileri stokçulukla suçlama vardı...

Sanayicileri ucuz kredi kullanıp araba almakla suçlama vardı...

Sanayicileri döviz almakla suçlama vardı... 

Keşke olmasaydı dediğimiz bir şey daha vardı...

Merkez Bankası başkanı sanayicilerin finansal piyasalardaki faaliyetlerini irdelermişçesine “kredi çekip döviz alanı biliyoruz” dedi.

Dedi.

Sanayicileri takip ettiklerini itiraf etti. Başarısızlığın nedenini ortaya çıkarmak isterken Merkez Bankası’nın amacı dışında bir de takipçilik görevi olduğunu ortaya koymuş oldu. 

Düşünün bir Merkez Bankası başkanı söyledi bunu.

Düşünün artık!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Çaput 17 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları