Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Kafka senaryosu

23 Mart 2025 Pazar

İmamoğlu’nun diplomasının iptal edildiği saatlerde uzayda mahsur kalan bir kadın ve bir erkek-iki NASA astronotu-aylar sonra dünyaya döndü.

Uzay boşluğunda istenmeyen nedenlerle 8 gün yerine 10 ay geçirmişlerdi.

Uzmanlar, astronotların bu zorlayıcı ve çok sert koşullarda on ayda on yıl yaşlandıklarını açıkladı.

Aşırı radyasyon, stres, yer çekimi kaybı vs gibi nedenlerle NASA’cılar kas kaybı yaşamış, dehidrasyona uğramış ve bel kemikleri hasar almıştı.

Hele hele Sunita isimli kadın astronotun yüzü tamamen çökmüş, buruş buruş olmuş, saçları ağarmıştı.

Şartlar değişince, yaşlanma nasıl da hızlanıyor?

Uzaya gitmeye gerek yok...

İmamoğlu’nun diplomasının yırtılıp atıldığı ve de bir şafak operasyonuyla evinden alınıp götürüldüğü şu son dört günde bizler acaba kaç yıl yaşlandık?

Siyasetin ağır radyasyonu, Türkiye de oturduğunuz yerde bile gelip sizi buluyor. Saçınıza ak düşmese de gönlünüz yaşlanıyor...

Ekrem İmamoğlu’nun karısı, oğlu, yaşlı annesi, babası ve arkasından Mart soğuğunda gecenin bir yarısı otobüs üzerinde buluşan CHP’nin tüm yaşlı, eski tüfekleri; Altan Öymen, Murat Karayalçın ve Hikmet Çetin’i izlerken göğsüme bir öküz oturdu.

CHP’nin eski liderlerine bakarken; “Bu kadar ağır bir kuşatma altında kalacaklarını, ömürlerini adadıkları partilerinin günün birinde kayyumla sınanacağını acaba hiç düşünmüşler midir?”diye sormaktan kendimi alamadım...

‘SARAYOLOGLAR’IN KERAMETİ

İtalya da hükümete yakın Il Giornale gazetesi içinde bulunduğumuz tabloyu “Kafka senaryosu” olarak tanımlıyor ve “AKP iktidarının (dış dünyaya yönelik) anlatısı ile ülkenin gerçekliği arasındaki devasa makasa” dikkat çekiyor.

“Anlatı” ifadesi ile gazete, Erdoğan yönetimi ile Avrupa arasındaki son dönem yakınlaşmaya gönderme yapıyor:

“Türk hükümeti bir tarafta Ukrayna barışına katkıdan söz ediyor; beri tarafta içerde 2028 seçimlerine girmesini önlemek amaçlı İstanbul Belediye Başkanının diplomasını elinden alıyor ve kendisini tutukluyor.”

Gazete özetle “Ukrayna barışı için Avrupa’nn güçleri ile aşık atmaya çıkan Türkiye’nin; içerde siyasi tutuklamalar, gösteriler ve bunların ekonomik sonuçlarıyla kendi iç barışını tehlikeye atmasına” dikkat çekiyor.

Ana akım yayın organı Repubblica ise “Sovyetlerde Moskova’da (gizli projeleri çözümleyen) Kremlinologlar vardı!” diyor ve İstanbul’da konuştuğu bir diplomatın ağzıyla, “Türkiye’de bugün neler olabileceğini anlamak için ‘sarayologlar’a başvurmak gerekiyor. Teamüdden hazırlanan son operasyonun hedefi, tüm CHP liderliğini alaşağı etmektir” sözlerine yer veriyor.

Avrupa’nın etkili finans gazetesi Financial Times da; “2016’da girilen otoriteryanizm girdabının daha güçleneceğini, Avrupa’nın -barış gücü katkısı uğruna- olan bitene sessiz kaldığını, Trump’ın Ankara’yı hiç frenlemeyeceğini, biricik fren unsurunun yabancı sermaye arayışı olabileceğini, İmamoğlu operasyonunun tam da bu konjonktürden cesaret aldığını” yazıyor.

BU AN, O AN!

Bu satırları okudukça ve TV’lerdeki yayınları izledikçe göğsüme oturan öküzün ağırlığı artıyor...

France 24 TV’ye konuşan bir yorumcu örneğin, ”Siyasi analistler yılladır Türkiye’deki rejimin adı tam olarak nedir? Ne olmalıdır?ı... konuşur. İşte bu an, o an. Yıllardır cevaplanamayan o soruya nihayet bir yanıt vereceğiz. Sevindirici olan tek gelişme sivil toplumun tepkisi. İmamoğlu’nun iptal edilen İstanbul seçimlerinde de, seçimlerin yenilenmesinde gene sivil toplum belirleyici oldu...”

İçeride ve dışarıda herkesin teslim ettiği bir “kırılma noktası” olarak kayda geçen bu “ya herro, ya merro” dönemecinde, “güzel ve yalnız” Türkiye kısaca kendi toplumsal iç dinamikleriyle baş başa...

O iç dinamikler ne ki düne dek adı yalnızca magazin programları ile geçen Seren Serengil’i bile isyan ettirdi. Gezi operasyonları üzerinden baskı kurularak pasifize edilen sanat dünyası sessizliğe gömülmüşken, Serengil “sessizliğin sesi” oldu. İmamoğlu hakkında doğrudan kelam etmese de yasakların “yaşanamaz”lığından yakındı: “Herkes korkuyor. Boğuluyoruz!” dedi.

‘ÜSTTE YA DA ALTTA KALMAK’

Kısa süre önce “Tam Bir Bilinmez” adıyla sinema salonlarından geçen Bob Dylan filmini hatırladım.

Nobelli folk şarkıcısının en tanınan şarkılarından biridir: “The Times They Are A-Changin’/Devran Dönüyor”

“Kabullenin çevrenizdeki sular yükseldi artık” der o ikonik şarkıda Dylan: “Yüzmeye başlasanız iyi olur/Yoksa bir taş gibi dibe çökeceksiniz/Çünkü devran dönüyor...”

Sivil haklar mücadelesi yıllarında yazdığı şarkıyı “Bu bir sağ- sol değil, üstte ya da altta kalmak meselesidir” diyerek açıklar...

Dylan’ı çok sevdiğim diğer şarkısı “Esen Yel Bilir”le de hatırlamayı unutmayalım:

“Nice yol gitmeli ki insan, adem olabilsin... / Nice denizde süzülmeli ki martı, kumsala konabilsin... / Nice kez yukarı bakmalı ki insan, göğü görebilsin... / Ve kaç kulağı olmalı ki, ağlayanı duyabilsin...”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kafka senaryosu 23 Mart 2025

Günün Köşe Yazıları