Utku Çakırözer
Utku Çakırözer ucakirozer@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Gazetecinin Yorum Hakkı

29 Eylül 2014 Pazartesi

Yeni kurulan hükümette basından sorumlu başbakan yardımcılığı görevini üstlenen Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’a geçen hafta yaptığımız ziyarette, hem kendisini yeni görevi nedeniyle kutladık hem de hükümetbasın ilişkilerinin akreditasyon gibi demokratik olmayan uygulamaların dışında sağlıklı bir diyalog zemininde yürümesinin, kamuoyunun bilgi edinme hakkına olumlu yansımaları olacağına ilişkin görüşümüzü kendisiyle paylaşma fırsatı bulduk. Görüşmenin bir bölümünde de yazma izni alarak kendisine iç ve dış gündeme ilişkin sorular da yönelttik.
Basın çalışanlarının sorunları ve basınla ilişkiler” konusuna bakışını, gündeme ilişkin sorularımıza yanıtlarını ve bunlardan çıkardığımız yorum ve izlenimleri görüşmeyi izleyen iki gün köşemizden yayımladık. Sayın Akdoğan’ın, yazılar yayımlandıktan üç gün sonra dün bir televizyon kanalında, HSYK ile ilgili görüşlerinin ve bu görüşlerden bizim çıkardığımız ‘HSYK’de B Planı: Referandum’ yorumunun yer aldığı son yazının gazetecilik ve basın ahlakına uygun olmadığı iddiasını, bizi niyet okumakla suçlamasını ve gazetemizle ilgili de gerçeğe uygun olmayan bazı sözler kullanmasını üzülerek dinledik.

Biz ne sorduk, o ne söyledi
Öncelikle rahatsızlık konusu yazıdan başlayalım. Bu haber formatında bir yazı değil, köşe yazısıdır. Elbette sadece Akdoğan’ın kendi ifadeleri ve açıklamalarına yer verilmemiş, onun söyledikleri ışığında kendi değerlendirmelerimiz de okuyucu ile paylaşılmıştır. HSYK seçimlerinin olası sonuçlarına göre hükümetin bir anayasa değişikliği sürecini başlatabileceği şeklindeki tespitimiz, kendi kafamızdan uydurduğumuz, soyut olarak yaptığımız bir analiz değil, kendisine bu konu bağlamında yönelttiğimiz somut soruya verdiği yanıttan yola çıkarak yaptığımız bir çıkarsamaydı. O bölümde sorduğumuz soru teypte kayıtlı haliyle şöyledir:
“Son sorum da bu HSYK ve paralel meselesi. Mesela bugün (Yargıtay’da HSYK üyelik seçimlerinin yapıldığı 23 Eylül günü.) Yargıtay’da arzu ettiğinizin tam tersi sonuç çıktı. Yine arzu etmediğiniz sonuç çıkarsa anayasa değişebilir mi tekrar?”
Akdoğan’ın yanıtı ise şuydu:
“Bunu göreceğiz. Devlete meydan okuma yeri değil hiçbir organ. Ülkenin kaderini de 12 binin yapacağı değil 55 milyonun yapacağı seçim belirler. Bu yüzden bu her şeyin başıdır, sonudur gibi abartılması doğru değil. Önemlidir; bu doğrudur. Yargının belli vesayet odaklarının denetimine geçmemesi önemlidir, ama ülkenin kaderini geleceğini etkileyecek diye bakmak da bence doğru değildir.”
Aramızdaki soru yanıt böyleydi

‘Yorum’ basın ahlakına aykırı mı?
Köşe yazımızda, bu yanıtı tam olarak aktardıktan sonra, ‘Ülkenin kaderini 12 binin değil, 55 milyonun yapacağı seçim belirler’ ifadelerinden “HSYK seçimlerinde istenen sonucun çıkmaması durumunda hükümetin kafasında seçmenleri sandığa götürecek bir anayasa değişikliği planı olduğu” çıkarımını okurlarımızla paylaştık. Bunu da onun beyanı olarak değil, beyanlarından çıkardığımız sonuç olarak gördüğümüzü yazı içinde açıkça ifade ettik. Bir köşe yazarının, bir bakanın beyanlarından yola çıkarak herhangi bir çarpıtma yapmaksızın kendi değerlendirmesini yazmasında ne gibi bir ilkesizlik ya da etik problem olabilir ki? Bizim bir gazeteci olarak niyetimiz bir bakan ya da parti ile polemiğe girmek değil, halkın bilgilenmesidir. Buna karşılık iktidar mensubunun da gazetecilerin yorum yapma hakkına saygı duyması, basın özgürlüğünün olmazsa olmazıdır.
Kaldı ki diğer bazı AKP ve hükümet yetkilileri de HSYK seçimlerinde istedikleri sonucu alamamaları durumunda bunu büyük bir mesele yapacaklarını günlerdir art arda verdikleri demeçlerle açıkça söylüyorlar. Hatta Yargıtay ayağında seçimi kaybetmeleri üzerine ‘HSYK seçimlerini tanımayacakları’, ‘Gerekirse B ve C planlarını devreye sokacakları’ şeklindeki açıklamaları yasal ve anayasal bir düzenlemeye gitme niyetlerini ortaya koymaktadır. Bu olgular da yapılan yorumun niyet okumak değil gerçeğin resmedilmesi olduğunu göstermektedir.

Temelsiz, dayanaksız iddialar
Başbakan Yardımcısı Akdoğan, dünkü söyleşisinde bir de “Paralel medya ile Cumhuriyet’’in paslaşarak bu süreci yönettiği” gibi bir iddiada da bulunuyor. Bize göre hiçbir temeli, dayanağı ve tutarlılığı olmamakla beraber, bu iddianın dile getirilmesi yine de Akdoğan’ın fikir özgürlüğüdür. ‘Bu süreç’ sözüyle neyin kastedildiğini anlamak mümkün değildir. Ancak bugün kendisinin paralel medya olarak nitelediği mecralarda, Cumhuriyet aleyhine yıllarca büyük karalama kampanyaları yürütüldüğü de hafızalarda tazeliğini korumaktadır. Hem de kendi hükümetlerinin aynı mecralarla ‘Ne istediler de vermedik’ denecek kadar parlak işbirliği ve dayanışma içinde olduğu çok yakın zaman öncesine kadar. Hal böyleyken şimdi, kendilerinin çok uzun süren yakınlığını ve işbirliğini unutarak Cumhuriyet’i, ‘paralel medya ile paslaşarak süreç yürütmekle’ itham etmek sağduyulu, aklıselim sahibi kimsenin inanmayacağı bir durumdur.

***

İktidara düşen komplo teorileri üretmek değildir. İktidara düşen, kendi mesleki kural ve değerlerine bağlı olarak gazetecilik görevini yapmaya çalışan basın çalışanlarına cephe almak değil, onlarla haber kaynağı-gazeteci diyaloğunu sürdürmekten ibarettir. AKP her eleştiriyi, her muhalif sesi, kendisine düşman görmekten, ‘şucu ya da bucu’ diye nitelemekten vazgeçmelidir. Eleştirilerden yararlanmasını bilmeli hatta artık özeleştiri zamanının geldiğini görmelidir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Büyü Bozuluyor 26 Ocak 2015

Günün Köşe Yazıları