Üstün Dökmen

Işık körlüğü

10 Nisan 2022 Pazar

Göze tutulan güçlü ışıklar, canlıların gözlerinde  hasar oluşturabilir. Konuya biyolojik açıdan eğilmeden, bir teşbihte (metaforda) bulunarak  birtakım toplumsal tepkilere ‘Işık körlüğü’ adını vermek istiyorum. 

Bazı hayvanların, örneğin tavşanların gözlerine kuvvetli bir ışık tutarsanız, felç olmuşçasına donup kalırlar, kıpırdayamazlar. Siz de onları rahatça vurabilirsiniz. Burada bir tür tuzak söz konusudur, hayvanı hareketsiz hale getirerek bir anlamda kapana sokmuş olursunuz. Hayvanların biyolojik zaaflarından yararlanan bu avlanma şeklinin, diğer bütün avlanmalar gibi ahlâk dışı olduğu kanısındayım. (Hazineye birkaç lira girsin diye, milyonlarca yıl genetik kod taşıyan yaban keçilerinin ve cümle hayvanların spor niyetine avlanmaları, ahlâk dışı olmanın yanı sıra akıl dışıdır da.) 

İNSANLARDA IŞIK KÖRLÜĞÜ

Güçlü, göz kamaştırıcı gözüken bir kişi, bir nesne veya bir olgu karşısında bazı insanların cazibeye kapılarak adeta donup kalmaları, onun dışındaki her şeyi ikinci plana atmaları, ‘Işık körlüğü’ olarak tanımlanabilir. Birkaç örnek:

Parayı her türlü ahlâkî değerin üzerinde görmeyi veya bir erkeğin çok az tanıdığı bir kadın için karasevdaya tutulmasını bir tür ışık körlüğü sayabiliriz. Mecnun’un Leyla’ya, Don Quixote’un Dulcinea’ya bağımlılıkları bu duruma örnektir. 

Avrupa’da belli zamanlarda Aristo’nun felsefede, İbn-i Sina’nın tıpta, Newton’un ise fizikte söylenebilecek her şeyi söylediği, artık aşılamayacakları görüşü hâkim oldu. Bu tutum da ışık körlüğüdür, gelişmeyi engeller. Sayılan bu isimler yaşadıkları dönemde muhteşemdiler; ancak zaman içinde aşılmışlardır. 

Bir futbol takımı için stadyumlarda, “Ölmeye, ölmeye geldik!” diye bağıran taraftarlarda da yine bir tür ışık körlüğü, patolojik bir bağımlılık vardır. 

Işık körlüğünde az veri, bol muhabbet var. Bu durum nasıl ortaya çıkıyor? Işık körlüğünün bence iki temel nedeni vardır. Birincisi, az veriyle düşünme alışkanlığı edinmiş olmak ve pozitif bilim mantığından habersiz bulunmaktır. İkinci neden  ise  çocuklukta anneye güvenli bağlanma   geliştirmemiş kişilerin yetişkin olduklarında nesne ilişkilerinde sorunlar yaşamalarıdır. (Bu konuyu ilerde inceleyeceğiz.)

LİDERLER KARŞISINDA KÖRLÜK 

“Benim annem dünyanın en iyi annesidir, babam da herkesi döver” düşüncesi, çocuklar için doğal kabul edilebilir, ancak bu düşünme şekli ileri yaşlarda patolojiktir. Oysa tarihten bugüne pek çok kişi, seçtiği bir liderin gelmiş geçmiş en güçlü, en kahraman, en iyi insan olduğunu düşündü. Körlüklerin en tehlikelisi budur.

İnsanların güçlü gözüken bir lider karşısındaki, donup kalmaya benzer abartılı hayranlıkları ışık körlüğüdür; ancak olayın asıl acı yanı, bu tür liderlerin, karşılarında donup kalan, el-pençe duran insanları, tavşan avlar gibi avlamaları, onları felakete sürüklemeleridir. Tarih boyunca diktatörler, kendilerine hayran olmuş, ışık körlüğüne kapılmış kitleleri, kişisel çıkarları için kullanmışlardır. Örneğin Hitler kendisini, gözü başka hiçbir şey görmez halde seven çocukları savaşa göndermişti. 

Kunta Kinte filminde beyaz efendi evli bir kadın olan Kizy ile zorla yatar. Onurlu bir kadın olan Kizy bundan çok rahatsız olur, ancak siyahî kocası, “Olabilir, o bizim efendimiz” der. Beyaz efendinin ak-beyaz yüzü bu kocanın gözlerini kamaştırmıştır. 

Dünyada efendilere, liderlere yönelik bu tür ışık körlüğü örnekleri çoktur. Örneğin liderlerine hayran bazı erkeklerin, “Karımı istese ona gönderirim” dedikleri, bazı kadınların ise, “Beni istese, çocuklarımı, kocamı bırakıp koşarım” dedikleri görüşmüştür. Bu anlayış Eski Roma’da da vardı. Anlaşılan erkeklerin tarihi history,  toplumların olağanüstü güç atfettiği falluslar üzerinde yükselmiştir. 

ATATÜRK HAYRANLIĞI IŞIK KÖRLÜĞÜ MÜ? 

Güçlü liderlere temelsiz ve aşırı hayranlık duymanın ışık körlüğü olduğunu ileri sürdük. Bu durumda aklımıza, Atatürk hayranlığının da bir ışık körlüğü olup olmadığı sorusu gelmektedir.  

Kanımca faşizm, komünizm, liberalizm  birer dogmatik ışık körlüğüdür. Ancak Atatürk’ün kastettiği anlamda Kemalizm, dogmatik bir izm değildir. Atatürk eğer, “Sonsuza kadar benim görüşlerimin, yaptıklarımın peşinden gidin” deseydi, ortaya dogmatik bir izm koymuş olurdu. Oysa bunu dememiş, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir; benim bugünkü görüşlerim, yarın bilimle çelişirse, bilimi tercih edin” demiştir. Bence bu önerisi, onu merkez alan bir ışık körü olmamak için yeterlidir. 

Çözüm: Işık körlüğü nasıl giderilebilir? İnsanların ışık körlüklerini giderecek en iyi merhem pozitif bilimdir, yalnızca bilimle onurlu kitleler ortaya çıkabilir. Haftaya bilim ve insan onuru konusunu ele alacağız. 




Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yalan üçlemesi 17 Kasım 2024
Hatırlamak 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları