Vahdettin Restorasyonu ‘Yıldız Sarayı’yla Birlikte Vahdettin’i de Kurtarmak!’

31 Temmuz 2024 Çarşamba

“Bugün bu makamı işgal eden zat (Vahdettin), bu millet ve memleket için hain bir adamdır. Müsaade buyurunuz, hain bir adamdır.” (Mustafa Kemal Atatürk, 25 Eylül 1920)

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta, restorasyonu tamamlanan Yıldız Sarayı’nın açılış töreninde yaptığı konuşmada, adeta sarayla birlikte Padişah Vahdettin’in tarihsel rolünü de restore etmek istedi. Erdoğan, konuşmasında, Mustafa Kemal Paşa’nın, Samsun’a gitmeden önce, Yıldız Sarayı’nda Padişah Vahdettin’le yaptığı görüşmede, Padişah Vahdettin’in, Mustafa Kemal Paşa’ya “Paşa paşa, devleti kurtarabilirsin!” dediğini aktararak bir anlamda Kurtuluş Savaşı’nı Yıldız Sarayı’ndan Padişah Vahdettin’in başlattığı algısını oluşturmaya çalıştı. 

Kurtuluş Savaşı’nda İngilizlerle işbirliği içinde Mustafa Kemal’in önderliğindeki milli direnişe karşı elinden geleni ardına koymayan ve savaş sonrasında “Hayatımı tehlikede görüyorum!” diyerek İngilizlere sığınıp Türkiye’den kaçan Padişah Vahdettin’i aklama çabası, Necip Fazıl’dan Fesli Kadir’e, Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlığıyla yeni bir tarih yazanların ortak amacı oldu. Bu kapsamda özellikle “Padişah Vahdettin, Mustafa Kemal’i, Milli Mücadele’yi örgütlesin diye, Anadolu’ya gönderdi!” tezi topluma kabul ettirilmeye çalışıldı. 

ERDOĞAN’IN ATATÜRK’TEN YAPTIĞI ALINTI

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yıldız Sarayı’nın açılışında yaptığı konuşmada Mustafa Kemal Atatürk’ten şu alıntıyı yaptı:

“Yıldız Sarayı’nın ufak bir salonunda Vahdettin’le adeta diz dize denecek kadar yakın oturduk… Sağına dirseğini dayamış olduğu bir masa, üstünde bir kitap var. Salonun Boğaziçi’ne doğru açılan penceresinden gördüğümüz manzara şu: Birbirine paralel hatlar üzerinde düşman zırhlıları! Bordolarındaki toplar sanki Yıldız Sarayı’na doğrulmuş! Manzarayı görmek için başımızı sağa sola doğru çevirmek yeterliydi. Vahdettin, unutamayacağım şu sözlerle konuşmaya başladı: ‘Paşa paşa! Şimdiye kadar devlete çok hizmetler ettin. Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir. (Elini demin bahsettiğim kitabın üstüne bastı ve ilave etti) tarihe geçmiştir. O zaman bunun bir tarih kitabı olduğunu anladım. Dikkatle ve sükûnla dinliyordum. ‘Bunları unutun!’ dedi. ‘Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden önemli olabilir; paşa paşa, devleti kurtarabilirsin!’”

Erdoğan, sözlerini, Mustafa Kemal Atatürk’ten yaptığı şu alıntıyla sürdürdü:

“Merak buyurmayın efendimiz! Nokta-i nazarı şahanenizi anladım. İrade-i seniyeniz olursa hemen hareket edeceğim… ‘Muvaffak ol!’ hitab-ı şahanesine mazhar olduktan sonra huzurdan çıktım… Ayaklarımızın patırtısını işittirmeden saraydan uzaklaştık.”

Öncelikle, “Mustafa Kemal, Atatürk’ün ağzından aktarılan bu sözlerin kaynağı ne” diye sorulabilir. Bu sözlerin kaynağı, Mustafa Kemal Atatürk’ün, 1926 yılında Hâkimiyeti Milliye gazetesinde yayımlanmak üzere Falih Rıfkı Atay’a anlattığı anılarıdır. (Falih Rıfkı Atay, Atatürk’ün Bana Anlattıkları, Cumhuriyet Kitapları, 1998, s. 5)

Konuyla ilgili ayrıntılı bilgisi olmayan hemen herkes, Mustafa Kemal Atatürk’ün bu sözlerini okuyunca, “Padişah Vahdettin’in, Mustafa Kemal’i, düşmana karşı savaşıp devleti kurtarması için Samsun’a gönderdiğini” düşünebilir. Zaten insanların böyle düşünmesi istendiği için, yıllardır, siyasal İslamcı tarih yazarları tarafından Mustafa Kemal Atatürk’ün -içinde bu sözlerinin de olduğu- o görüşme ile ilgili anlattıkları cımbızlanarak, kesilerek, içinden özellikle bu bölüm seçilerek servis edilmektedir.

Nasıl yani? Dediğinizi duyar gibiyim!

ATATÜRK’ÜN SÖZLERİ SANSÜRLENMİŞ

Evet, başlığı yanlış okumadınız. Yıllardır, Vahdettin’i aklamaya çalışan siyasal İslamcı tarih yazarları, Mustafa Kemal Atatürk’ün 1926 yılında Hâkimiyeti Milliye gazetesinde yayınlanmak üzere Falih Rıfkı Atay’a anlattığı anılardaki Vahdettin’le görüşme bölümünü keserek, sansürleyip servis etmektedirler. Vahdettin’in, “Paşa paşa devleti kurtarabilirsin!” sözleri hakkında Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı değerlendirmeyi halktan saklamaktadırlar. Son olarak Yıldız Sarayı’nın açılışında AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın okuduğu metin de işte o kesilmiş, sansürlenmiş metindir. 

Peki, Mustafa Kemal Atatürk, Samsun’a hareket etmeden önce Yıldız Sarayı’nda, Vahdettin’le yaptığı o görüşme hakkında -Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasında yer vermediği- hangi değerlendirmeleri yapıyor?  

İşte Mustafa Kemal Atatürk’ün, o görüşme ve Vahdettin’in “Paşa paşa devleti kurtarabilirsin!” sözleri hakkındaki değerlendirmeleri: 

“Ben bu sözlerden hayrete düştüm. Acaba Vahdettin, benimle samimi mi konuşuyor? O Vahdetin ki ecnebi hükümetlerin yüzüncü derece aletleri ile temas arayarak devletini ve saltanatını kurtarmaya çalışıyordu. Bütün yaptıklarından pişman mıydı? Aldatıldığını mı anlamıştı? Fakat böyle bir tahminle başka bahislere girmeyi tehlikeli buldum. Kendisine basit cevaplar verdim: ‘Hakkımdaki teveccüh ve itimada arz-ı teşekkür ederim. Elimden gelen hizmette kusur etmeyeceğime emniyet buyurunuz.’

Söylerken kafamdaki muammayı da halletmeye uğraşıyordum. Çok iyi anladığım, veliahtlığında, padişahlığında bütün his ve fikirlerini, temayüllerini, sahtekârlıklarını tanıdığım adamdan nasıl yüksek ve asil bir hareket bekleyebilirdim?

Memleketi kurtarmak lazımdır. İstersem bunu yapabilirmişim. Nasıl? Hemen hüküm verdim:

Vahdettin demek istiyordu ki hiçbir kuvvetimiz yoktur. Tek mesnedimiz (dayanak noktamız), İstanbul’a hâkim olanların siyasetine uymaktır. Benim memuriyetim, onların şikâyet ettikleri meseleleri halletmektir. Eğer onları memnun edebilirsem, memleketi ve halkı bu siyasetin doğru olduğuna inandırabilirsem ve bu siyasete karşı gelen Türkleri tedip edersem (yola getirirsem) Vahdettin’in arzularını yerine getirmiş olacaktım…” (Atay, s. 139-140)

İşte Erdoğan, Yıldız Sarayı’nın açılışında yaptığı konuşmada Mustafa Kemal Atatürk’ün, Vahdettin’in o sözleriyle ilgili bu değerlendirmelerine yer vermedi. 

Mustafa Kemal Paşa’yı, 9. Ordu Müfettişi olarak Anadolu’ya gönderen Osmanlı Saray Hükümeti (Damat Ferit Hükümeti) ondan, gidip düşmana karşı bir milli direniş başlatmasını değil, tam tersine Mondros Ateşkes Antlaşması hükümlerine uygun olarak dağıtılmamış orduları dağıtmasını, silahları toplamasını, Doğu’daki şûralara son vermesini ve Karadeniz’de Pontus çetelerine karşı direnen Türkleri susturmasını, böylece Anadolu’da asayişi sağlamasını istemişti. Bu politikanın amacı düşmana direnmek değil, İngilizlere yaranmaktı. Osmanlı Saray Hükümeti ve Padişah Vahdettin, devletin -devlet derken önce halife-sultanın saltanat hukukunu kastediyorlardı- ancak böyle kurtulabileceğini düşünüyorlardı. Daha doğrusu kendilerini ancak böyle kurtarabileceklerini düşünüyorlardı. 

İşte Mustafa Kemal Atatürk, yukarıdaki değerlendirmesinde bu gerçeğe vurgu yapmıştı. 

Mustafa Kemal Atatürk Nutuk’ta, 9. Ordu Müfettişi olarak Samsun’a gönderilmesi konusuna şöyle açıklık getiriyor:

“Onlar bu yetkiyi bana bilerek ve anlayarak vermediler. Ne pahasına olursa olsun benim İstanbul’dan uzaklaşmamı isteyenlerin buldukları gerekçe, Samsun ve dolaylarındaki güvenlik olaylarını yerinde görüp tedbir almak üzere Samsun’a kadar gitmem idi. Ben bu görevin yerine getirilmesinin, bir makam ve mevki sahibi olmaya bağlı bulunduğunu ileri sürdüm. Bunda hiçbir sakınca görmediler. O tarihte Genelkurmay’da bulunan ve benim maksadımı bir dereceye kadar sezmiş olan kimselerle görüştüm. Müfettişlik görevini buldular. Yetki konusu ile ilgili emri de ben kendim yazdırdım. Hatta Harbiye Nazırı olan Şakir Paşa, bu talimatı okuduktan sonra imzalamaya çekinmiş, anlaşılmaz bir biçimde mührünü basmıştır.”

Görüldüğü gibi Mustafa Kemal Atatürk, “Beni Samsun’a, devleti kurtarmam için, Padişah Vahdettin gönderdi” falan demiyor. Tam tersine, kendisinin çok başka amaçlarla Samsun’a gönderildiğini, yetki konusuyla ilgili emri de kendisinin yazdırdığını belirtiyor. 

Dahası! Padişah Vahdettin de “Mustafa Kemal’i, Samsun’a ben gönderdim!” demiyor. Vahdettin, Türkiye’den kaçtıktan sonra 1923’te Mekke’de yayınladığı Beyannamesinde “Mustafa Kemal’i Samsun’a gönderen hükümetin kararına uydum” diyor. 

PADİŞAH VAHDETTİN’İN İHANETİ

Mustafa Kemal Paşa, Anadolu’ya geçip de kendisine verilen 9. Ordu Müfettişliği görevinin tam tersine halkı direnişe çağırınca, halkın silahlarını toplamak yerine halka silah dağıtınca, şûralara son vermek yerine yeni şûralar (kongreler) toplayınca İngilizlerin isteği ile Osmanlı Saray Hükümeti Mustafa Kemal Paşa’yı önce 8 Haziran 1919’da İstanbul’a geri çağırdı, sonra 8 Temmuz 1919’da Padişah Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa’yı 9. Ordu Müfettişliği görevinden aldı.   Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa askerlikten istifa etti. Mustafa Kemal Paşa’nın rütbeleri de geri alındı.  

Nisan 1920’de ise Osmanlı Saray Hükümeti, Mustafa Kemal Paşa arkadaşlarının katli vaciptir fetvaları yayımladı, sarayın mahkemesi Mustafa Kemal ve arkadaşlarının idamına karar verdi. Padişah Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa, Fevzi Paşa, Refet Paşa ve arkadaşlarının idam karalarını onayladı. İngilizlere yaranmak isteyen Osmanlı Saray Hükümeti, doğrudan doğruya Halife-Padişah Vahdettin’e bağlı Halifelik Ordusu (Kuvayı İnzibatiye) kurup Anadolu’ya Kuvayı Milliyecilerin üzerine saldırttı. Bu sırada sarayın paşası Ahmet Anzavur da halife-padişahın emriyle Anadolu’da milli direnişe karşı halkı kışkırtıp isyanlar çıkarmakla meşguldü. Osmanlı Saray Hükümetinin ve Halife-Padişah Vahdettin’in kışkırtmaları sonunda Anadolu’da çok sayıda iç isyan çıktı. Mustafa Kemal Paşa, işgalci düşman ordularıyla savaşmadan önce bu iç isyanlarla büyüyen iç savaşı kazanmak zorunda kaldı.   

ATATÜRK’ÜN VAHDETTİN HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİ

Atatürk’ün Halife-Padişah Vahdettin hakkındaki yargısı açıktı. Kurtuluş Savaşı’nda İngilizlerle işbirliği içinde milli direnişe karşı elinden gelen her kötülüğü yapan Vahdettin, Atatürk’e göre de haindir.

İşte Atatürk’ün Nutuk’ta, Vahdettin hakkındaki düşünceleri:

“Padişah ve halife olan Vahdettin mütereddi (soysuzlaşmış, yozlaşmış), şahsını ve yalnız tahtını temin edebileceğini tahayyül ettiği deni (alçakça) tedbirler araştırmakta…”

“Her ne sebep ve suretle olursa olsun, Vahdettin gibi hürriyet ve hayatını, milleti içinde tehlikede görebilecek kadar adi bir mahlukun bir dakika dahi olsa bir milletin başında bulunduğunu düşünmek ne hazindir. Şayanı teşekkürdür ki bu alçak, mirasla geçen saltanat makamından ıskat olunduktan sonra, denaetini (alçaklığını) tamamlamış bulunuyor…”

“Aciz, adi, his ve idrakten mahrum bir mahlûk, kabul eden herhangi bir ecnebinin himayesine girebilir. Fakat böyle bir mahlukun bütün Müslümanların halifesi sıfatını taşıdığını söylemek elbette doğru değildir.” (Atatürk, Nutuk/ Söylev, TTK Yayını, Ankara 1989, s. 1-2, 924-925)

Atatürk, sadece Nutuk’ta değil, Kurtuluş Savaşı devam ederken, 25 Eylül 1920’de TBMM’de de Vahdettin hakkında şöyle demişti: “Bugün bu makamı işgal eden zat (Vahdettin), bu millet ve memleket için hain bir adamdır. Müsaade buyurunuz, hain bir adamdır.” (TBMM Gizli Celse Zabıtları, C.1, s.135-136)

***

Sözün özü şu ki, AKP iktidarı, “Yeni Türkiye”ye yeni bir tarih yazma projesi kapsamında Vahdettin’i ak-lama seferberliğini sürdürüyor. Ancak nafile! Siyasal amaçlar doğrultusunda tarihsel gerçekliğe aykırı biçimde yeniden yazılan tarih, sabun köpüğünden farksızdır. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları