Şahin Aybek

Çocuklarımızın matematikte başarılı olması için neler yapmalıyız?

03 Ocak 2022 Pazartesi

“Matematik becerilerinin gelişmesi hem günlük yaşamda hem de karşımıza çıkan problemleri çözmede bizlere önemli avantajlar sağlar. İyi matematik bilmeyen toplumlarda adalet yoktur. Demokratik bir toplumun ve demokratik bir bireyin var olabilmesi bile asgari bir matematiğe dayanıyor.”

“Merkezi sınavlarda bile biz öğrencilerimizin ne bildiğini değil de ne bilmediğini ölçmeye çalışıyoruz. 2021 yılı LGS Sınavında 180 bin 714 öğrenci sıfır aldı. 2021 YKS Sınavına giren adaylardan 217 bin 504’ü matematikte ve 312 bini de fende sıfır net yaptı.”

Matematik dünya tarihinde pek çok şeye kadirdir. Keza Filozof Platon’un akademisinin girişinde “Matematik bilmeyen giremez” yazar. Matematik işte bu kadar köklü ve bütün bilimlerin anasıdır. Dünyaya baktığımızda güçlü ülkeler, “matematik bilmeyen giremez” diyecek kadar matematiğe önem veren ülkelerdir. Ve biz de Cumhuriyetimizin ilk yıllarında Atatürk’ün bizzat geometri kitabı yazarak matematik bilimini yabancı dillerin etkisinden kurtardığı, matematiğin dilini sadeleştirdiği bir kültürden geliyoruz…

Bugün Türkiye’nin sayılı matematik eğitimi profesörlerinden, doktora eğitimini Amerika’da almış, bu konuda ulusal ve uluslararası pek çok projede görev almış, Amerika’dan Haymana’ya Mamak’a farklı yerlerde çalışmalar yapmış, matematik öğretiminin önemli ismi, bu konuda 35 yıllık deneyimi ile Prof. Dr. Sinan Olkun ile matematiği, önemini ve çocuklarımızın matematikte başarılı olması için neler yapmalıyızı konuştuk…

Sinan hocam matematik neden önemli? Neden çocuklarımızın matematik öğrenmesini istiyoruz?

Matematik öğrenmek için aslında iki ana nedenimiz var: Bunlardan birincisi; eğitim hayatımızı olabildiğince ileriye devam ettirebilmek; ikincisi ise modern toplumdaki günlük yaşantımızı matematikle daha kolay, daha yaşanılır hale getirmek. Örneğin, ilkokulda gördüğümüz matematik ortaokulun altyapısını, ortaokul lisenin altyapısını sağlar, bugün öğrendiğimiz matematik yarınkinin altyapısını oluşturur, yani bir süreklilik vardır. Günlük yaşantımızda ise para, zaman, enerji gibi kaynaklarımızı verimli bir şekilde kullanmak ve bunlardan en yüksek faydayı sağlamak için matematiği kullanırız. Bilinmeyeni, ilerideki muhtemel belirsizlikleri önceden hesap ederek tahmin etmeye, kestirmeye çalışırız. Özetle; matematik becerilerinin gelişmesi hem günlük yaşamda hem de karşımıza çıkan problemleri çözmede bizlere önemli avantajlar sağlar. Örneğin, verilerden yola çıkarak sebep sonuç ilişkisi kurabilen bir birey hiç şüphe yok ki sadece duygularıyla hareket edenlere göre daha doğru kararlar alabiliyor ve belki de yaşam onları daha az üzüyor.

Bu söylediklerinizden hareketle herkes matematik öğrenmeli mi?

İyi matematik bilmeyen toplumlarda adalet yoktur.

Nobel ödüllü ünlü matematikçi John Nash şöyle diyor: “İyi matematik bilmeyen toplumlarda adalet yoktur.” Çağdaş bir demokraside hesap vermek ve hesap sormak vardır. Hesap sorabilmek için de, hesap vermek için de hesap bilmek gerekir. Demek ki demokratik bir toplumun ve demokratik bir bireyin var olabilmesi bile asgari bir matematiğe dayanıyor. Tıpkı ilkel insanın kışı çıkaracak kadar yeterli olacak gıdayı hesaplamak için matematiğe ihtiyacı olduğu gibi. Dolayısıyla temel eğitimi bitiren herkesin modern toplumdaki hak ve sorumluluklarını yerine getirebilmek için matematikte asgari bir ortak dil oluşturmuş olması gerekiyor. Bilimin ve teknolojinin geldiği bu noktada, bu nimetlerden yararlanarak toplumsal ve bireysel katma değer elde edebilmek için gerçek yaşamla barışık bir matematik içeriğimiz ve bunu öğretmek için çağdaş yöntemlerimiz olmalı. 

Diğer bir nokta da matematiğin öğrencilerdeki merakı geliştirmesi. Daha küçük yaşlarda merakı besleyen en önemli derslerden biri de matematiktir. Bu merakı oluşturmak elbette kolay iş değil. Gelişen bu merakla çocuklarımız üst düzey düşünme becerilerini aktif hale getirebiliyor. Bu becerileri kullanan ve aktif tutan bir bireyin hiç kuşkusuz gelecekte üreten ve toplumuna katkı sağlayan biri olma olasılığı daha fazladır.

“İnsan sermayesi kuramı” iyi matematik bilmek ile yüksek ücretli işlere erişim arasında yüksek düzeyde ilişki olduğunu ileri sürmektedir. Bu iddiayı da, matematik derslerinin akıl yürütme, eleştirel düşünme ve problem çözme becerilerini geliştirdiği gerçeğine dayandırmaktadır.

Peki, matematik başarısı ne demektir? Global olarak tanımlanmış fen ve matematik başarısı var mıdır?

Öğrencilere çelme takmaya çalışır gibi sınavlarda testler hazırlayıp şıklarına çeldiriciler koymaya çalışıyoruz.

İnsan çok yönlü bir varlık. Bu nedenle başarıyı çok basit bir kalıba sokmak, hem oldukça zor, hem de yanıltıcı olabilir. O nedenle şu anda neleri, nasıl ölçüyoruz ve bunu nasıl daha iyi yaparız diye bakmak daha yararlı olabilir. Tüm öğrencilerimize dönük yaptığımız merkezi sınavların dışında ülke olarak aslında pek de başarıyı ölçmeye çalıştığımız söylenemez. Hatta o merkezi sınavlarda bile biz öğrencilerimizin ne bildiğini değil de ne bilmediğini ölçmeye çalışıyoruz. Sanki öğrencilere çelme takmaya çalışır gibi sınavlarda testler hazırlayıp şıklarına çeldiriciler koymaya çalışıyoruz. Peki, bu ciddi iddiamı hangi verilere dayandırıyorum? 

Liselere giriş sınavlarını ele alalım. Toplam lise sayısı: 13046, sınavla öğrenci alan okul sayısı: 1526, yani yaklaşık %10, öğrenci sayısı olarak baktığımızda da durum aynı, sınava giren öğrenci sayısı: 1 milyon 200 bin, sınavla bir okula yerleşen öğrenci sayısı: 139 bin 600. Bu sayılar bize bu işi sınava girenlerin sadece %10’u için yaptığımızı gösteriyor. 

Nitekim bu sınavlara ait bir başka veri de şudur:

2021 yılı LGS Sınavında 36 farklı ilden toplam 97 öğrenci tüm soruları doğru yanıtlayarak 500 tam puan aldı. Ancak 180 bin 714 öğrenci sıfır aldı. Benzer şekilde 2021 YKS Sınavına giren adaylardan 217 bin 504’ü matematikte ve 312 bini de fende sıfır net yaptı. Ne yani, sınava girenlerin neredeyse %15’i hiç mi bir şey bilmiyor? Bu öğrencilere için bu sınav hiçbir ölçüm yapmamıştır ve onlara hiçbir olumlu dönüt verememektedir. Buna bir kaç net yapanı da eklersek neredeyse sınava girenlerin yarısına hiç bir şey söyleyemedik. Peki, yüksek puan alanlara ayakları yere basan bir dönütümüz var mıdır? Maalesef “şu okula yerleştin” demenin dışında farklı bir dönütümüz yok. Dolayısıyla tek başarı ölçütümüz öğrencinin hangi okulu kazandığından ibaret. 

Aslında başarının farklı uygulamalarda farklı şekilde tanımlandığının örneğini şöyle verebiliriz. TIMSS dördüncü ve sekizinci sınıf düzeylerindeki öğrencilerin neler öğrendiklerini tespit etmeyi hedefler. PISA ise 15 yaşındaki öğrencilerin öğrendikleri ile neler yapabildiklerini belirlemeye çalışır. Bu uygulamaların değerlendirdikleri boyutlar farklı olsa da ikisinin de ortak yaptığı, öğrencilerin matematik yeterliklerini tanımlamasıdır. Bu yeterlik tanımları ilgili yeterlik düzeyindeki öğrencilerin matematikte neleri yapabildiklerini ortaya koyar. Bu şekilde sağlanan anlamlı dönütler öğrencilerin gelişimlerine katkı sağlayan en önemli unsurlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Hocam yukarıda sözünü ettiğiniz uluslararası çalışmalar (PISA, TIMSS)  neden öğrencilerin matematik ve fen gibi derslerine odaklanıyor?

Belki de hayattaki ve toplumdaki karşılığı nedeniyle bu iki ders ön plana çıkıyor ama aslında sadece bu iki alana odaklanılmıyor. Örneğin PISA’da bunların yanında dil ve okuduğunu anlama ölçümleri de yapılıyor. Matematik ve Fen, hemen hemen bütün pozitif bilimlerin temelini oluşturuyor diyebiliriz. Malum temeli olmayan bir binayı yapamazsınız. Yine matematik ve fen sosyal bilimlerde de kullanım alanı buluyor. Örneğin tarihi bir araştırmada tarihi hesaplamada kullanılan karbon tarihleme testi fen ve matematiğin doğru kullanılmasına dayanır. Bu sayede tarihöncesine ait herhangi bir kalıntının binlerce hatta milyonlarca yıl önceden kaldığını bulabiliyoruz. 

Bu kadar önemli olan matematik başarısını etkileyen unsurlar nelerdir? Aynı sınıfta aynı eğitime maruz kalıp öğrenen de var öğrenemeyen de bunun nedeni nedir?

Her çocuk özeldir. Bir sınıfta hızlı öğrenenler olduğu kadar yavaş öğrenenler de vardır. Bunun yanında insanların farklı öğrenme biçimleri ve farklı düşünme biçimleri olduğu kadar, farklı potansiyel, farklı birikimler ve farklı algılama biçimleri olması da mümkündür. Kimi öğrenci için sözel bilgiler daha anlamlı gelirken kimilerine görsel materyal ve sunumlar daha anlamlı gelebilmektedir. O nedenle tıpkı bir spikerin haber okuması gibi tek tip anlatıma dayalı dersler ne kadar iyi (?) yapılırsa yapılsın bundan bütün öğrenciler yararlanamayabilir. Öğrencilerin işlenen konuyu bir ucundan yakalayabilmek için temel bir bilgi ve anlayış düzeyine ulaşmış olmaları gerekir. Ancak bu yetmez, bunun üzerine yeni bilgileri inşa edecekleri bir düşünme ve eylemde bulunma çabası içinde olmaları gerekir. Sadece görerek bir tarayıcı gibi bilgileri kopyalayamazlar. 

Hocam bu tek tip öğretme biçiminden kurtulabilmek adına öğrencilerin matematik başarılarını daha üst seviyeye çıkarmak için öğretmenler sınıfta neler yapmalı? Bu konuda somut önerileriniz neler olabilir? 

Temel eğitimde öğrencilere düzeylerinin üstünde matematik eğitimi veriliyor. Çok şey vermeye çalışırken hiçbir şey veremez hale geliyoruz. Yanıtı 15 saniyede bulunması gereken sorularla matematik öğretmeye çalışıyoruz. Hem üst düzey bilgi ve temsiller kullanılıyor, hem de bilgi bağlamından kopuk 15 saniyelik sorular nedeniyle parçalara ayrılmış olduğu için anlamak zorlaşıyor. Öğrenememek korkuya, kaygıya neden oluyor. Nitekim son zamanlarda yapılan bir TIMSS verisine göre öğrencilerin okuldaki matematik başarılarını en çok etkileyen iki değişkenin dersin anlaşılabilir bir dille yapılması ve öğrencilerin özgüveni olarak bulunmuştur. Anlama ve özgüven birbirini karşılıklı etkileyen iki değişkendir. Öğrencinin bir kavramı bir ilişkiyi anlaması için bunları zihninde evirmesi, çevirmesi gerekir. Bunun için de çoğu öğrenci görsellere ihtiyaç duyar. Derslerde, etkinliklerde matematik mümkün olduğunca görselleştirilmeli. Üstün yetenekli öğrenciler hariç diğer bütün öğrencileri için ağır bir matematik müfredatı yerine her birinin yaş ve anlama düzeyine göre eğitim yapılmalıdır.

Sınıf içinde çoklu sunumlar ve çeşitlendirme esas alınmalı. Her çocuğun kendi hızında ilerleyebileceği bireysel, küçük grup ve büyük grup çalışmaları içeren etkinlikler olmalıdır. Sadece ilerleyebilen öğrenci için ileri müfredat, geride kalan için destek eğitimi olmalı. Bu yapı bir tür modüler sistem gibi düşünülebilir. 

Hocam gelelim ailelere. Öğrencilerin matematikte başarılı olmaları için aileye düşen roller nelerdir?

Ailenin çocuğun eğitimindeki rolü iyi bir anne baba olma ile sınırlı kalmalı bence. Eğitimcilik, öğretmenlik eğitim ve deneyimle kazanılan uzmanlık gerektiren bir meslektir. Çocuğun akademik gelişimi daha çok okulun, profesyonellerin sorumluluğudur. Onlara güvenmek gerekir. Aile için ise çocukla nitelikli, iyi vakit geçirmek, onun duygusal ihtiyaçlarını karşılamak öncelikli olmalı. Çocuğun düzeyine uygun olmayan öğretim çabaları faydadan çok zarar verecektir. Bu olumsuz yaklaşımların sonucu çocukta kaygı, korku oluşması, motivasyon ve özgüven düşüklüğü gibi olumsuz durumlara dönüşebilir. 

Özellikle çocuğa şunu yap, bunu yap, ders çalış, kitap oku gibi talimatlar ne kadar iyi niyetli olursa olsun herhangi bir olumlu etki oluşturmayacaktır. Bunun yerine birlikte çocuğun yaşına uygun çeşitli oyunların oynanması, sosyal faaliyetlerde bulunulması, spor yapılması, ev işlerine katılması, birlikte kitap okuma saatlerinin düzenlenmesi gibi etkinlikler doğrudan ders çalıştırmaktan daha olumlu neticeler doğuracaktır.

Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları