Sadık Çelik
Sadık Çelik sadik.celik.gorus@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Montajlanan Skandallar

01 Mart 2014 Cumartesi

New York Times’ın tabiriyle ses kayıtlarını pembe dizi izler gibi izliyor ve dinliyoruz.
17 Aralık’ta ve sonrasında yaşananlar ABD Dışişleri’nin insan hakları raporuna “skandal” olarak giriyor, Türkiye için yolsuzluk ilk kez insan hakları ihlali sayılıyor. Yargının hükümetin etkisinde olduğu söyleniyor. Ta oralardan bile görülüyor; ifade ve basın özgürlüğünün katledilişi, keyfi gözaltıların sürdüğü, dokunulmazlık sorunu, görevden almalar, yer değiştirmeler, yargı sisteminin politizeliği... Oralı bile olmuyoruz.
Bu sırada güzelim memleketten öyle bir çürümüşlük kokusu yükseliyor ki... İnsan yaşama sevincini yitiriyor adeta.
Diyorlar ki Selam Örgütü 7 bin kişiyi dinlemiş. Eli de, ehliyeti de, yetisi de, gücü de canının istediği herkese yetmiş. Yasalar, adalet, hak getire. Onca yıldır birbirlerini sevip sayan, besleyip kollayan “aynı yollarda beraber yürüyen”, vesayetlere birlikte son veren iki taraftan devlet erkine sahip olan taraf kendince, kendini sağlama aldıktan sonra diğerinden, yani son vesayetten, nihayet ne derece güçlü bir iktidar ortağı olabileceğini fark edince, kurtulmak istiyor ve bu yolda ne kanun bırakıyor ne hukuk
Uğruna 2010’da referandum yapılan ve onca itiraza rağmen kabul edilen HSYK yasası, bugün namlunun ucu yön değiştirince alelacele öyle bir tersyüz ediliyor ki neticede odacısından yüksek bürokratlarına kadar herkesin varlığı ve yokluğu, Adalet Bakanı’nın, yani iktidarın tek bir fiskesine bırakılıyor. Düzenleme Resmi Gazete’de yayımlanır yayımlanmaz apar topar, vakit kaybetmeksizin atamalar başlıyor. Fakat nafile. Devlet bürokrasisi A’dan Z’ye değiştirilse bile 40 yıldır güç toplayan bir yapıyı yok etmek o kadar kolay olmayacaktır…
Ergenekon’da, Balyoz’da, Odatv’de, KCK’de, Poyrazköy’de ve daha nicelerinde karşımıza çıkarılan tapeler, ses kayıtları, özel hayat tefrikaları, akıllara zarar sahte CD’ler, haksız suçlamalar, çamurlar, iftiralar ve hayatı, sağlığı, geleceği, itibarı kararan binlerce insan.
“O davaların savcılarıydınız” hepiniz ve o savcılar kahramandı, demokrasi timsaliydi ne de olsa. Hem “Telefonlarınızın dinlenmesinden niye çekiniyorsunuz, yoksa korkacak bir şeyiniz mi var?” diye soranlar sizler değil miydiniz? Şimdi çıkmış, zamanında Deniz Baykal’a da aynı şeyi yaptı bunlar, diyorsunuz. Baykal o kaset için ne montajdır, ne dublajdır dedi; özel hayattır bile demedi. Yolsuzluk kaseti değildi, hırsızlık yapılmıyor, rüşvet alınmıyor, devlet dolandırılmıyordu... Buna rağmen Baykal şerefiyle istifa etti. Tüm bunları bile bile seçim meydanlarında kullanan sizler değil miydiniz bu olayı? “Ne özeli, genel genel!” diye bağıran?
Çünkü mesele ne montaj ne de dublaj; mesele sadece sizden olup olmadıklarıdır.
İktidar gibi düşünmeyen, onu haklı bulmayan, eleştirmeye teşebbüs eden herkes, her kimlikten, inançtan, siyasi düşünceden, normalde yan yana bile gelmeyecek insanlar paralel ilan edilip, aynı torbaya dolduruluyor bir saniye bile düşünmeden. Şimdi işte “o davaların savcıları” çıkmış haksız dinlenmekten, yasadışı gözetlenmekten, haklarında sahte kayıtlar oluşturulmasından, montajlanmaktan şikâyet ediyorlar. Bu arada kasetlerin ardı arkası kesilmiyor. Kucağa düşen işadamları, belge öğütme makineleri… Aslında telefon sinyalleri, zaman, mekân detayları ve görüşme kayıtları incelenerek kolaylıkla kanıtlanabilecek gerçeklerden bahseden yok.
Ancak ve sadece ucu bize dokunduğunda yasa yapıp değiştirmeye alışmış, bu yüzden hukukumuzu yap-boz tahtasına çevirmiş, kanunların canına okumuş ve neticede köklü bir hukuk sistemi ve hakiki demokratik devlet olmaktan çok uzağa düşmüş bir yapının yaratıcıları ve sahipleriyiz. Bugün aynı yapının mağdurları olmaya namzediz. Onlar ise “Beni dinliyorlar diyorlar sadece. Halbuki anlayamıyorlar ki aslında onlar kimseyi dinlemedikleri, herkesin sadece kendilerini dinlemelerini istedikleri için; toplumun en az yarısına karşı kulaklarını, akıllarını ve gönüllerini kapadıkları, içlerindeki nefreti çok ama çok geniş alanlara yaydıkları ve devleti kabile yönetir gibi yönettikleri için bugün bu noktadalar.
Ortaya “Kabataş’ta başörtülü bacıma saldırdılar” gibi, “Camide içki içtiler” gibi birbirinden tehlikeli ve halkı birbirine düşürücü ve ne acıdır ki her seferinde gerçek olmadığı ortaya çıkan yığınla iddiayı atmaları bir yana; bugün haklarında yayınlanan ses kayıtlarına montaj olduğu raporu verdiğini ileri sürdükleri Amerikan şirketi bile bunu yalanlıyor... Bu ne yalan dünya, bu ne yaman çelişki... Şimdi bu insanlar nasıl inansın size? Yine de “dinlemeye” devam edecekler belki de sizi, bir başbakanın oğluyla arasında geçtiği iddia edilen, insanı dinlerken utandıran o kayıtların gerçekliğine değil, montaj olduğuna inanacaklar belki... Çünkü birçoğumuz aslında o kayıtların gerçekten de montaj olmasını dilerdik.
Bu toprakların bu kadar kirlenmemiş olmasını, ülkenin hayâsızca, alçakça, edepsizce” değil, dürüstçe, demokratik ve şeffaf bir biçimde, hakiki adalet ve vicdan eşliğinde, kabile asabiyesiyle değil, evrensel hukuk ve demokratik devlet kurumları ve refleksleriyle yönetiliyor oluşunu dilerdik. Var olan iktidarın bu kapasiteye, bu birikime, bu altyapıya sahip olup olmadığını düşünmeden, buna inanmak istiyoruz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları