Sadık Çelik
Sadık Çelik sadik.celik.gorus@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Masum gerekçeler kılıfına sığmayan hakikatler

16 Şubat 2013 Cumartesi

İlk olarak THY’de toplamda 7 ülke ve 10 noktada içki servisinin kaldırılmasının gerekçesi olarak gösterilen talep yokluğu, tasarruf, ticari kaygılar, lojistik zorluklar ya da söz konusu bazı ülkelerden gelen istek, yasağı getiren esas niyetlerin üzerine çekilen bir örtüden ibarettir.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın son incisi, Edip Cansever’in “Masa da Masaymış Ha” şiirindeki “Bir bira içmek istiyordu kaç gündür / Masaya biranın dökülüşünü koydu” dizelerinin lise 4. sınıf öğrencilerinin ders kitabından çıkarılması kararının Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu’na dayandırılması gibi kara bir örtüden ibaret…

Keşke niyet gerçekten masumane bir tasarruf yapma kaygısından ibaret olsaydı, keşke dertleri gerçekten de insanların kendileri için seçtikleri yaşam biçimlerine müdahale etmek, onları kendi inandıkları ve doğru bildikleri sınırların içine hapsetmek olmasaydı.
THY gibi büyük, başarılı ve global olma iddiasındaki bir kuruluşta birtakım geçersiz gerekçelere dayandırılmaya çalışılarak içki yasağı savunulmasaydı keşke.
Ancak şiirlerde bile içkinin geçmesine tahammül gösterilemezken buna havayollarında katlanabilmelerini onlardan beklemek haksızlık olur.

Zaten kısa süren uçak yolculuklarında içki içmeseniz ne kaybedersiniz, diye soranlara yanıt olarak, fiili anlamda büyük kayıplarımız olmaz belki, şeklinde cevap verebiliriz.
Zira elbette hiçbirimizin derdi alkol tüketimini artırmak, özendirmek, bu yolla insanların karaciğerlerine ve sağlıklarına kastetmek değil.

Ancak aba altında olup biteni, özel yaşamlara bu derece cüretkârca müdahale etme, belirli bir yaşam biçimini sorgusuz sualsiz dayatma girişimlerini görebilenler için bu, kâfi derecede tehlikeli kısıtlamalardan biridir.

Aynı kurumun hosteslerine giydirilmek için tasarlanan kıyafetlere gelince; her ne kadar THY yönetimi henüz hostes kıyafetlerine kesin olarak karar vermediklerini söylese de basına yansıyan fotoğraflardaki kıyafetlerin tasarlanmasının talep edilmesinin bile mantıkla izah edilir tarafı pek yok.

Adeta bir film ya da dizi setinden fırlamış gibi görünen, döşeme kumaşından kaftanlı, fesli bu alternatif “otantik” giysilerin de tasarruf bahanesiyle uçaklarda içki servisini kaldıran aynı zihniyetin ürünü olması kuvvetle muhtemeldir.

Bir “kamu kurumu” olan TRT de kadınların omuz ve köprücük kemiklerine bakarak rahatsızlık duyan birtakım erkeklerin mağduriyetlerini düşünerek olsa gerek, bu konudaki hassasiyetini naçizane yeni bir düzenlemeyle ortaya koymayı uygun görüyor.
Kurum içi çalışanlarla başlatılan yasak uygulamasının kapsam alanı zamanla, yayınlanan programa davet edilen konuklara ve elbette yayımlanan dizi ve filmlerdeki aktrislere kadar genişliyor.

Buna göre köprücük kemiği, omuz, sırt gibi bedensel bölgelerin açık olmaması kilit önem arz ediyor. Çalışanlar, programlara gelen konuklar ve filmlerde oynayan kadınlar bu kıstaslar göz önünde bulundurularak baştan ayağa inceleniyor.
Uygun görülenler TRT’nin kapısından sokuluyor ya da kamera önüne alınıyor, görülmeyenler ise her türlü mozaiklenerek devre dışı bırakılıyor.
Heykeller, filmler, şiirler, internet, reklamlarda görünen kadın, afişlerde görünen kadın, çalışan kadın, program sunucusu kadın, program konuğu kadın, sokaktaki kadın... Her biri sırayla mozaiklenmeye devam ediyor ve süregiden yasaklar, özgürlüklerin alanını gün be gün daraltıyor.

Kadına şiddetin, kadına tacizin, kadın cinayetlerinin, çocuk gelinlerin hâlâ içler acısı rakamlarla telaffuz edildiği bir ülkede kadınların üzerlerine giyecekleri giysilerin etek ve kol boyuna, yaka ve sırt açıklığına karar verme hakkı erkeklerin ellerinde ise ve/veya kurumsal ilke ve kararların konu başlıklarından biri olarak görülebiliyorsa o ülke bireysel özgürlükler, insan hakları, eşitlik gibi kavramlardan hâlâ kırk fırın uzaktadır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları