Sadık Çelik
Sadık Çelik sadik.celik.gorus@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Gezi Parkı 1 Yaşında

31 Mayıs 2014 Cumartesi

Gezi ne 1-2 ağacı korumak uğruna ne de Topçu Kışlası hayaliyle doğdu. Gezi, ülkede epeydir devam eden, toplumun belirli kesimlerini dışlayıcı, küçümseyici tavra, devlet eliyle ve bilhassa Başbakan diliyle sergilenen hoşgörüsüz, şiddetli, sert ve hoyrat yaklaşıma; her alanda ve her konuda tek ve yegâne söz söyleme hakkını kendinde toplamış gibi davranan iktidara karşı en tarafsız, en örgütsüz ve bu özellikleriyle en eşsiz bir karşı tepkidir. Bu açıdan, toplum içinde kendisini ifade etme fırsatı bulamayan çok farklı insanların seslerini duyurabildikleri, rengârenk profiliyle birlikte Gezi’nin sahip olduğu özgür ruh, güçlü mizahi dil ve kullandığı birbirinden yaratıcı protesto yöntemleri, devletin ve toplumun her kesiminin, hepimizin ezberlerini bozdu. Bu haliyle hem Türk hem de dünya tarihine büyük puntolarla not edildi. 1 yıldır en küçük toplumsal muhalif tepkiden en büyük devlet meselelerine kadar memleketin sınırları içinde vuku bulan hemen her olayın Gezi’ye bağlanmasının nedeni Gezi’nin bu farklı, alışılagelmemiş huylarıyla yönetici erkânı bir hayli korkuttuğu gerçeği değil midir? Gezi Parkı’nda ateşlenip 80 küsur vilayetli, 70 milyonluk ülkenin istisnasız tüm şehirlerine dalga dalga yayılan gösterilerde gözlerini, hayatlarını, geleceklerini kaybeden gençlerin toplum nezdinde birer kahraman haline gelmesi de bundandır.

Nuri Bilge ve yumruğu
Cannes’da en iyi film ödülünün “Kış Uykusu” filmiyle bu yılki sahibi Nuri Bilge Ceylan, Türk sinema sanatı nezdinde hepimizi bir kez daha gururlandırdı. Kendisini, yalnızlığı seven, “kafasında sürekli dolaşan sorular ve endişeler sayesinde film yapan” bir adam olarak tarif eden Ceylan, alnının teriyle hak ettiği fakat aynı zamanda “bir tür havai fişek gibi geçici bir aydınlık yarattığına” inandığı ödülleri de birer birer topluyor. Sanatçının, yapabileceği şeyin en iyisini ancak “özgür” olduğunda yapabileceğine inanıyor Nuri Bilge.
Belki de bu yüzden ödülünü, son bir yılda hayatını kaybeden, özgürce yaşayabilecekleri adil bir dünya düzeni hayali peşinde koşmanın bedelini yaşamlarıyla ödeyen Türk gençlerine ve süregiden acımasız ve vahşi düzenin zorlamasıyla özgürlüklerini ve geleceklerini yerin yüzlerce metre altına kapatmak zorunda kalan madencilere adadı. Zaten belki de bu yüzden “Uzak” filmiyle aldığı ilk ödülü de Yılmaz Güney’e adamıştı Ceylan. Ve her ne kadar kendisi bunun önceden hesaplanan bir hareket olmadığını dile getirse de belki de bu yüzden ödül aldıktan sonra sağ yumruğunu hiç düşünmeden gökyüzüne doğru kaldırdı.

Son çıkış Merkez Bankası’na
Son bir yıldır Başbakan’ın Merkez Bankası’nın faaliyetlerinden memnun olmadığını görüyorduk. Geçen yıl da faizlerle ilgili Merkez Bankası’yla aynı gerilim yaşanmış, siyasi baskıyla, hükümeti memnun etmek için zamanında artırılmayan faizin sonunda kat be kat fazla artırılmasının ülke için nelere mal olduğuna hepimiz şahit olmuştuk. Ve şimdi Erdoğan bir kez daha, zaten günah olduğu inancıyla antipati duyduğu faizle ilgili beklentilerini karşılamadığı için Başkan Erdem Başçı’ya hepimizin “gidici” gözüyle bakmasına sebep olan çıkışı yaptı. Ve böylece seçimler yaklaşırken kendi seçmenine de bir kez daha selam vermiş oldu. Ordu, yargı, emniyetle başlayan, Anayasa Mahkemesi Başkanı, Barolar Birliği Başkanı derken bugün Merkez Bankası’na kadar ulaşan ve siyasetten bağımsız olması gereken çok sayıda kurumun nasıl teker teker hedef tahtasına konup ayar verildiğini, verilmeye çalışıldığını görüyoruz.
Aslında özellikle bizim gibi gelişmekte olan ekonomilerden tutun da G8 ülkelerine kadar hepsinde siyasi iktidarlarla merkez bankaları pek uyum içinde değillerdir ve olmaları da gerekmez. Bu durum, ekonomi yönetimleri için bir tür sıhhat belirtisi olarak da yorumlanmaktadır. Tabii bu uyumsuzluk, yapıcı eleştiri ve tartışma boyutunda kaldığı, merkez bankalarının saygınlığına, dokunulmazlığına zarar vermediği sürece. İktidarlar; yatırım, dolayısıyla düşük faiz ister, fakat bizim gibi cari açığı 64 milyar dolar olan, tasarruf yapamayan, borçlarını çevirebilmek için yabancı sermayeye ihtiyaç duyan bir ülkede bu zordur.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları