Sadık Çelik
Sadık Çelik sadik.celik.gorus@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Bu kez ÇHD

26 Ocak 2013 Cumartesi

Piyango bugün öğrenci, gazeteci, bir müzik grubu üyesi ya da avukatlara çıkarken yarın sıra doktorlara, mühendislere ya da esnaf gruplarına gelebilir. Bu insanların tutuklanma süreçlerinde de türlü hukuksuzluklar işliyor.  Öyle ki hukuk, hukuk adamları gözaltına alınırken bile varlığını gösteremiyor. Adeta avukatların saygınlıklarını özellikle zedelemek amacıyla birçok yönteme başvuruluyor.

Çağdaş Hukukçular Derneği avukatlarının evleri şafak baskınlarıyla alt üst ediliyor, savcının gelmesi beklenmeden, gerekli “mahkeme kararı” olmadan avukatlık bürolarının kapıları kırılıyor, avukatlardan, şiddet kullanarak, darp ve hakaretler eşliğinde DNA örneği alınıyor.
İnsan hakları ihlallerine karşı yürüttükleri başarılı mücadelelerle bilinen bu avukatların göz altına alınma biçimleri bize bu ülkede adeta savcıların görevine polislerin el koyduğunu ve polis vesayetinin her alanda hissedildiğini gösteriyor.

Hukuk devletinin kaybolan ayak izlerinin peşinden demokrasi de görünmez oluyor.
Dört bir yandan gelen raporlar Türkiye’de özgürlüklerin baş döndürücü bir hızla kısıtlandığını, iktidar muhaliflerine yönelik geniş çaplı bastırma operasyonlarının yürütüldüğünü haykırmaya ve olup biteni kınamaya devam ededursun, Türkiye insan hakları ihlalleri konusunda tek erkli yönetim aracılığıyla doktora tezini verme yolunda ilerliyor…
 

2013 Ocak'ın ettikleri...

2013 geldiği gibi hızla birçok kıymetli ismi de alıp götürdü arka arkaya.
2012’nin son günlerinde gelen Asım Kocabıyık’ın vefatıyla uğursuz işaretini vermişti belki de sırada bekleyen kötü haberler.

Önce Ağır Roman’ın yaratıcısı Metin Kaçan kendi masalının sonunu Boğaziçi Köprüsü’nde yazdı.  Arkasından sıra Burhan Doğançay’a, resmin duvarlarını bize gösteren ustaya geldi. Onu Bodrum’a uğurladık. Ve toplumun hemen her kesiminin yüzüne bir tokat gibi çarpan Mehmet Ali Birand’ın beklenmedik vefatı… Birand’ın gidişini henüz sindirememişken on binlerin hocası Toktamış Ateş’ten geldi yeni kara haber. Toktamış hoca uzun süredir pençesinde olduğu hastalığına daha fazla direnemedi.

Ve 17 Ağustos depremiyle birlikte deprem dedemiz olan Ahmet Mete Işıkara da gitmek için kendisine 2013 Ocak’ını seçti. Biz onu Marmara Depremi’yle tanıdık ama aslında o hayatı boyunca dürüst ve başarılı bilim adamlarından biri olarak yaşadı. Soğukkanlıydı; en kötü, en endişeli günlerimizde, kriz anlarında kararlı ve samimi sözleriyle yüreklerimize su serpmesini, toplumun her kesimine o sakinleştirici etkisini yaymasını bildi.
Işıkara’nın hep söylediği gibi “depremle yaşamayı öğrendik mi” bilinmez ama artık kıymetli tavsiyeleri ve ömürleriyle verdikleri ürünlerini bize sunan tüm o değerli isimler olmadan yaşamaya alışmamız gerekiyor.  Bu arada 2013’ten biraz yavaşlamasını isteyebiliriz.
 

Bir yangının külü...

Yangın, bu ülke gerçeklerinin bir parçası ne yazık ki. Bilhassa orman yangınları ve tarihsel yapı yangınları!

Ortaköy’deki Fehime Sultan Yalısı’nda doğan Gaziosmanpaşa İlköğretim Okulu’nda çıkan yangının, Haydarpaşa Garı’nın ve Cağaloğlu Milli Eğitim Müdürlüğü binasının külleri henüz soğumamışken kara duman bu kez Galatasaray Üniversitesi’nin 140 yıldır ayakta duran binasını sardı.

Tarihi yapıların ülkemizdeki makus kaderidir bu. Eskiyen tesisatların gerektiği gibi onarılmaması, yangın söndürme sistemlerinin olması gerektiği şekilde kurulmaması... Yangın yerine giden itfaiyenin yanan çatıyı fark edemeyip “yangın yok” raporu yazması… Ve bunun gibi sayısız tedbirsizlik.  Tabi bir de rant savaşlarının kurbanları olarak acımadan iplerinin çekilebildiği gerçeği.  Hata bir değil… Hata birçok.  Binayla birlikte üniversite öğretim görevlisinin, öğrencisinin, çalışanının ve binanın tarihsel varlığının farkında olan herkesin içi de yandı. İçeride alevlerden ve tazyikli sudan kendini kurtaramayan ve yerine konması imkânsız binlerce kitap ve belge de cabası. Asıl değerlerinin kıymetini bilemeyen, duyarsızlık, öngörü eksikliği, ihmalkârlık ve bencillik yüzünden her seferinde elindeki avucundakini korkunç bir biçimde yitiren bir millet olmaktan vazgeçmeliyiz.

Sadık Çelik
sadik.celik.gorus@gmail.com

 

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları