Özgen Acar
Özgen Acar ozgenacar@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Ne Oldum Delisi!

01 Mart 2016 Salı

Can Dündar ve Erdem Gül olayının iki boyutu var. Birincisi Cumhuriyet gazetesini “enkaz” yapmak… İkincisi ise hukuka saygı duymayan bir Cumhurbaşkanı’nın varlığı…

***

Önce Ergenekon gibi düzmece bir davayla İlhan Selçuk ve Mustafa Balbay’ı suçladılar. İlhan Selçuk kim? Cumhuriyet gazetesini,
Atatürkçülük ilkesi ve kurucusu Nadi ailesinin çizgisinde sürdüren İstanbul’daki direği… Mustafa Balbay kim? Cumhuriyet gazetesinin Ankara temsilcisi… Biri İstanbul’da geminin kaptanı, ötekisi Ankara’daki süvarisi…
Can Dündar kim? Cumhuriyet Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni, yani geminin kaptanı… Erdem Gül kim? Geminin Ankara’daki süvarisi…
İki olay arasında birebir benzerlik yok mu? Sultan’ın amacı Cumhuriyet gemisini kaptansız ve süvarisiz bırakmak. Bu gerçekleşirse ne olur? Gemi yalpalar, yalpalar ve kayalara çarparak batar!
İlhan Selçuk uzun süre gözaltında tutuldu, hastane odalarında çile çekerek öldü. Mustafa Balbay 4 yıl 277 gün hücrede acı çekti. İkisi de anıtsal yargı hatası ile suçlandılar. Can Dündar ve Erdem Gül de aynı doğrultuda 92 gün Silivri’de hücrede yaşadılar…
Bu oluşumlar gazetenin ekonomik yapısını sarstı. Satışı geriledi. Satış gerileyince ekonomisi biraz daha bozuldu… Bu oluşumları yakından izleyen Sultan, sarayında kıs kıs gülmesini sürdürdü.
Cumhuriyet’i korumak ve yaşatmak konusunda “okurlara” ve “vakıf yöneticilerine” büyük sorumluluk düşüyor!

***

Aydınlık gazetesi, 21 Ocak 2014’te Suriye’ye silah taşıyan MİT TIR’larını Türk ve dünya kamuoyuna duyurdu. Haberi yayımlayanlar hakkında “casusluk” suçlaması ile dava açılmadı!
Cumhuriyet gazetesi ise 16 ay sonra 29 Mayıs 2015’te aynı haberi “İşte Erdoğan’ın yok dediği silahlar” başlığı ile yeniledi. “Sen misin Sultanı suçlayan! Gel bakalım Can Efendi, gel bakalım Erdem Efendi… Sizler, koskoca Sultan’a yalancı mı demek istiyorsunuz? Tıkın bunları içeri!” Yerel mahkeme de “emir büyük yerden” diyerek ikisini de Silivri’ye tıktı…
Ancak “Ankara’da da yargıçlar var” dedirten şu karar Anayasa Mahkemesi’nden çıktı: “Anayasanın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ve ihlalin ortadan kaldırılması için kararın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar vermiştir.”
Peki, yerel mahkeme anayasanın bu maddelerini tutuklama kararı verirken irdelememiş miydi? Yoksa yüksek yerden gelen emre uymayı mı yeğlemişti?
Türkçe deyimler açısından da zengin bir dildir. Bunlardan biri de “Ne oldum delisi olmaktır.”
Dün, dünya basını Sultan’ın şu sözlerini başlıklara çıkardı: “Anayasa Mahkemesi bu şekilde bir karar vermiş olabilir. Ama onu kabul etmek durumunda değilim, bunu çok açık, net söyleyeyim. Verdiği karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum!
Dünyanın hiçbir yerinde de medyaya sınırsız özgürlük yoktur. Bu haberlerde, bu ülkenin Başbakanı’na,Cumhurbaşkanı’na bugünkü göreviyle, her türlü saldırı vardır… Böyle bir şey söz konusu olamaz.”
Can ile Erdem’in Aydınlık’ın haberinden 21 ay sonra içeri tıkılmalarının nedeninin de itirafı değil mi?
Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 153. maddesi şöyle: “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar!”
Bu ilkeye ters düşenler, günün birinde ya o yargıçların önüne çıkartılırlar ya da psikiyatrinin kurucusu Sigmund Freud’un Türk halıları ile döşeli divanında dinlenmeye davet edilebilirler!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kadın cinayetleri... 18 Ekim 2024
İran-İsrail... 11 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları