Andıklarım! (1) İsmet İnönü

04 Ekim 2024 Cuma

21. yüzyıl kuşağının içindeyiz... Yıl 2024 ve 3 ay sonra ilk çeyreği bitecek. Ortadoğu’da füzeler cirit atarken bu koşullar altında, gel de bu görkemli Türk’ü anma!

Bu çeyreğin genç kuşaklarına, zaman zaman 20. yüzyılın ünlü Türklerini doğum ya da ölüm tarihlerinde anımsatmaya çalışacağım. İnşallah, toplumun o kişiyle bağlantılı olanlar da bu anıları önemle tazelerler!

Yazım haftada bir gün yayımlandığı için, bu kişilerin tarihleri bu sütunda birkaç gün farkla yer alabilir.

***

İlk olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün, İzmir’de 24 Eylül 1984 doğum günü ile başlıyorum. 

İnönü’nün, İzmir’de Damlacık semtinde doğduğu ev, günümüzde müze gibidir. İlk kez ilkokul 3. sınıfta iken öğretmenimiz Cahide Erkal bizleri götürdüğünde görmüştüm.

İnönü'nün doğduğu ev

Her nedense, İnönü’nün doğum gününde 4.4 milyon nüfuslu İzmir’de, ancak bir avuç insan İnönü’nün evini ziyaret ediyor. Galiba, bu nüfusun büyük çoğunluğu, bu evin varlığını bilmiyor!

Onun da adı Mustafa Kemal gibi, Mustafa İsmet idi. Ailesi Malatyalıydı. İlkokula Sivas’ta gitmiş, liseyi orada okurken babasının İstanbul’a atanması üzerine Harp Okulu’nun lise bölümüne geçmişti.

1901’de Harbiye Topçu sınıfına girmiş, 1903’te okulu birincilikle bitirmiş ve topçu teğmeni olmuştu. Okuldaki başarısı nedeniyle “Erkânı Harbiye (Kurmay)” sınıfına ayrılmış ve burayı da birincilikle bitirerek “altın maarif madalyası” almıştı. 

1903’te Harp Akademisi’ne başlamış ve 26 Eylül 1906’da sınıfının birincisi olarak “Kurmay Yüzbaşı” rütbesini alınca, Edirne’de Ordu merkezi ilk görevi olmuştu.

Balkan Savaşı çıkınca, İstanbul’a çağrılmış, 1913’te Büyük Karargâhı Umumi I. Şubesinde, Bulgar delegeleri ile barış görüşmelerini yapmıştı.

1915’te “Gümüş Harp Liyakat Madalyası” ve 1916’da Kafkas cephesindeki yararlıkları nedeniyle “Altın Savaş Madalyası” kazanmıştı.

1918’de, 34 yaşındayken, “Mondros Mütarekesi” görüşmeleri sırasında, “Harbiye Nezareti Müsteşarlığına” getirilmişti. 

1920’de 36 yaşında, yeni kurulan ilk “İcra Vekilleri Heyetinde Genel Kurmay Başkanı” olmuş, Büyük Millet Meclisine Edirne Milletvekili olarak girmişti.

“Garp Cephesi Komutanlığına”, Genel Kurmay Başkanlığı görevi üzerinde kalmak üzere atanmış, Çerkez Etem kuvvetlerini tasfiye etmişti.

Yunan işgaline karşı, 10 Ocak 1921’de “I. İnönü” zaferinden sonra tuğgeneralliğe yükseltilmiş, ardından 1 Nisan 1921’de “II. İnönü”  savaşını da kazanarak en önemli başarıları elde etmişti.

1921’de Fevzi Çakmak’ın Genel Kurmay Başkanlığına getirilmesi ile sadece cephe komutanlığı ile görevlendirilmişti.

“Mudanya Mütarekesi” görüşmelerini sürdürmüş ve anlaşmayı imzalamıştır. 1922’de Dışişleri Bakanı olmuş ve Lozan Konferansına heyet Başkanı olarak katılmış ve 24 Temmuz 1923’te Barış Anlaşmasını imzalamıştı.

İlk kez 1923’te, ikinci kez 1925’te Başbakan olmuş ve 1937’de kendi isteği ile emekliye ayrılmıştı.

10 Kasım 1938 tarihinde Atatürk’ün vefatından sonra, 3 kez Cumhurbaşkanı seçilmiş, 14 Mayıs 1950 seçiminde Demokrat Partinin çoğunlukla iktidara geçmesi üzerine Cumhurbaşkanlığından çekilmişti. 

1961’de İnönü, ilk ve daha sonra 2. Ve 3. “Koalisyon Kabinesi” kurmuştu. 1965 seçimlerinde Adalet Partisi’nin iktidara gelmesi üzerine “ana muhalefet liderliğini” yüklenmişti. 

25 Aralık 1973’te vefat edince, Başbakan Naim Talu’nun önerisi üzerine Anıt Kabir’de toprağa verilmişti. Kabrinde, Atatürk’ün İnönü zaferlerinden sonra, İsmet İnönü’ye gönderdiği kutlama telgrafındaki şu sözler, yer alıyor:

“Siz, orada yalnız düşmanı değil, milletin makûs talihini de yendiniz.”

İNÖNÜ VE BEN...

İsmet İnönü’nün başbakanlığı döneminde, doktoru her gün bir saat yürümesini önermişti. Şehirde, kirli hava altında yürümektense Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’le konuşarak, her sabah Çankaya Köşkü’nün bahçesinde yürümek için “olur” almıştı.

Biz gazeteciler de onunla birlikte yürür, güncel olaylar hakkında haber sağlamak amacıyla sorular sorardık. Cevap vermek istemezse, “yorum yok” demek yerine, “Hadi canım sende!” derdi.

İnönü ve ben

Örneğin bir gün Hürriyet gazetesinden Ali Utku bir soru sormuş, aynı yanıtı vererek benim koluma girmişti.

Bir başka gün, ben soru sormadığım halde, Ali’nin koluna girerek beni gösterdikten sonra “Ali! Ben İstiklal Savaşı’nda, her sabah çadırımdan çıkmadan tıraş olurdum!” diyerek beni eleştirmişti.

O günden sonra günümüze değin, her sabah tıraş olmadan sokağa çıkmadım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları