Özdemir İnce

Batıcı zihniyetin açtığı yaralarmış

03 Aralık 2024 Salı

Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan’ın Yusuf Akçura’nın Üç Tarz-ı Siyaset (Lotus Yayınları) adlı kitabını okuduğunu sanmıyorum. Kimi insanlar beyinlerinin, vücutlarındaki salgı bezlerinden bilgi salgıladığını sanır. Beyin, tükürük salgılayan tükürük bezi gibi bilgi salgılamaz. İnsan beyni aküye benzer. Beş duyu (gözle görme, burunla koklama, kulakla işitme, dille tat alma ve deriyle dokunma) bu aküye doğal bilgi yükler. Ayrıca insanın bilinçli olarak kitap okumaları, seyirleri (tiyatro, sinema, televizyon), işitmeleriyle (müzik, konser) edindiği bilgi kafatası içindeki beynine yüklenir. Bu nedenle insan beyni elektrik aküsüne benzer. Dolduracaksın!

***

12 yıl önce de “AKP’nin kof ama ‘çok bilmiş’ kadrosu, Yusuf Akçura’nın Üç Tarz-ı Siyaset (Lotus Yayınevi) adlı makalesini okumuş mudur acaba?” diye sormuştum. Okuduklarını, okumuş olsalar bile anladıklarını sanmıyorum. Hal ve gidişlerinden belli! Aksi olsaydı “dördüncü tarz-ı siyaset” olarak ortaya çıkan laik Cumhuriyet mucizesine hayranlık ve saygı duyarlardı.

Çarlık Rusya’da doğan Kazanlı Tatar Yusuf Akçura’nın (1876- 1935) Üç Tarz-ı Siyaset eseri Rusya’da yazılmış, önce Mısır’da Abdülhamit istibdadına karşı savaşan Türk gazetesinde sonra İstanbul’da 1912 yılında yayımlanmıştı. Yusuf Akçura bu makalesinde o dönemde tartışılmakta olan üç ideolojiyi inceler:

1- Bir Osmanlı ulusu meydana getirmek,

2- İslamcılığa dayanan bir devlet yapısı kurmak,

3- Irka dayalı bir Türk siyasal ulusçuluğu meydana getirmek.

Bu üç tez dönemin siyasetçileri ve düşünürleri tarafından tartışılmış ve bu üç tezin üçünün de dönemin nesnel koşulları bağlamında mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır. Kurtuluştan önce üçü de bir çıkmazı temsil eden tezler tarihin çöplüğüne gönderilmiş, bunun yerini çağının çağdaşı olan uygarlığın kaynaklarına yani Batı’ya yönelmek düşüncesi önder siyaset ilkesi olarak irade haline gelmiştir. Ve bu irade Mustafa Kemal Paşa’nın öncülüğünde adı Türkiye Cumhuriyeti olan devleti kurmuştur. Bu Cumhuriyet, Osmanlıcılıkla, İslamcılıkla, ırkçılıkla ilişkisi olmayan bir üniter ve “Türkiye Cumhuriyeti” adıyla tanımlanan ve vatandaşlık koşuluyla sınırlanan bir çağdaş ulusal devlettir. Ve bu devlet hayat suyunu Batı’nın kaynak sularında bulmuştur. Ama mevcut cumhurbaşkanı, AKP genel başkanı olarak “Batı’nın açtığı yaralar kapanmadı” diyerek kurucu irade ve ideolojiyi suçlamaktadır. Erdoğan bu “kapanmayan yaralar”ın adını verse de Cumhuriyetçi kadro bunlara karşı etkili ilaçları bulsa. Erdoğan değerlendiremiyor ya da değerlendirmek istemiyor olabilir. Ama şu anda her alanda Batı’ya kafa tutan Japonya, Çin ve Güney Kore “Batıcı zihniyet” sayesinde bugünkü konumlarına ulaşmışlardır. Üstelik “teknik” ve “kültür” ayrımı gibi saçmalıkla uğraşmadan. Japonya, Çin ve Güney Kore’de Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (1924), Serbest Cumhuriyet Fırkası (1930), Demokrat Parti, Adalet Partisi, Erbakan partileri, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) gibi mürteci, Cumhuriyet ve devrim karşıtı partiler iktidara gelip gelişmenin yolunu kapatmadıkları için zoru başarmışlardır.

Üç Tarz-ı Siyaset’i anlayarak okuyan kimse Cumhuriyetin tıkır tıkır işleyen saatinin zembereğini bozmaya kalkışmaz. Yusuf Akçura ve çağdaşlarının düşünemediği dördüncü siyaset tarzı olan laik Cumhuriyet, dedikodu tarihçilerinin iddialarının aksine, zaman zaman geç kalıp ileri gitmiş olsa da AKP iktidarına kadar tıkır tıkır çalışmıştır. Kuşkusuz 12 Mart ve 12 Eylül darbelerini, 28 Şubat müdahalesini hesaba katmıyorum. Tersini söyleyen hem nankör hem de Mazhar Osmanlık ruh hastasıdır. Dedikodu tarihçilerinin başa kaktığı her olay, aslında, Cumhuriyetin saatine karşı girişilen suikasttır!

Uygulamalarından çıkan sonuca göre Erdoğan 1910’larda ıskartaya çıkmış olan “İslamcılığa dayanan bir devlet yapısı kurmak” idealiyle efsunlanmış durumda. Kendi başına efsunlanmış olsa neyse, yönetimindeki AKP iktidarında Türkiye’nin bütün zenginlikleri batan geminin malları gibi satıldı ve birkaç kapıkulu arasında paylaştırıldı. Tanzimat döneminde (3 Kasım 1839) başlayan dini devletten (etat théocratique) kurtulma anlayışına karşı laik devleti bir din devletine çevirmek macerası kuşkusuz bozgunla sonuçlanacaktır. Benden söylemesi İslami devletin ömrü petrolle sınırlıdır. Türkiye’nin petrole değil çağının çağdaşı laik, demokratik ve kamucu Cumhuriyete ihtiyacı var, buna İslami devlet saplantısı engel olmaz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hayat ve sanat 1 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları