Özdemir İnce

Hayat ve sanat

01 Aralık 2024 Pazar

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Ankara’da 7. Din Şûrası’nda İslam dünyasına saldırıların son yıllarda zirve noktasına ulaştığını, her zamankinden daha planlı ve sinsi bir saldırı olduğunu belirterek özetle şöyle devam etti: “Filistin’de, Gazze’de, Lübnan’da ve diğer İslam beldelerinde katliam yaparak Müslümanların soyunu kurutmaya çalışanlar apaçık ortadadır. Oysa küresel ölçekte Müslümanlara ve İslami değerlere saldıran gizli, sinsi düşman Gazze’dekinden çok daha fazla etki ve hasar bırakmaktadır. O gizli ve sinsi düşman her yolu ve yöntemi kullanmakla birlikte en çok da medya ve son dönemde sosyal medyayla savaşını yürütmektedir.” (Basından)

Bununla yetinmeyen cumhurbaşkanı eleştiri oklarını dijital medyaya yönelterek onun da ağzının payını vermiş: “Dijital tekno kültürü yönetenler ve yayanların bir taraftan ciddi paralar kazanırken diğer taraftan da kendi fikir, inanç ve yaşam tarzlarını yeni nesillere zerk ettiğini görüyoruz. Dijital hareket tüm semavi dinleri, özellikle de İslamı hedef alıp yıpratmak suretiyle yeni bir yapay din oluşturma gayreti içinde” demiş.

“Son yıllarda filmlerin, dizilerin, televizyon programlarının aile ile birlikte dini değerlerimizi, dindarları hedef aldığını müşahade ediyoruz” diyen Erdoğan şu uyarılarda bulundu: “Tek tük ve istisnai olumsuz örnekler üzerinden bütün dindarlara hakaret edilmekte vakıflar, dernekler, tarikatlar, dini müesseseler linç edilmekte, dindarlar ve dini değerler yıpratılmaktadır. Sarıklı, sakallı, başörtülü, çarşaflı, cüppeli vatandaşlarımıza ahlaksızca saldırılmakta, itibar suikastleri düzenlenmektedir. Tıpkı 28 Şubat dönemindeki gibi belli toplum kesimlerimiz adeta öcü gibi gösterilmekte, tahkir ve tahrik edilmektedir. Buna sessiz, tepkisiz kalmamız mümkün değildir. Siyasi hayatımızın bütün safhalarında desteğini, duasını, hatta 15 Temmuz gecesi olduğu gibi canlarını bizden esirgemeyen insanlarımızın sırf inancı, sırf dış görünüşü dolayısıyla aşağılanmasına 3-5 kendini bilmezin reyting savaşına meze yapılmasına müsaade edemeyiz. Toplumun çimentosu olan mukaddesatımıza yönelik bu tür girişimler milli güvenlik sorunudur ve RTÜK başta olmak üzere ilgili kurumlarımız bu konularda hızlı tedbirleri devreye almalıdır. 2024 Türkiye’sinde 28 Şubat’ı hortlatmaya çalışanlara göz yummayız, böyle bir atmosferin oluşmasına da asla fırsat vermeyiz.”

Sayın Erdoğan’ın gerçek hayatla, bu hayattan esinlenen edebiyat ve sekiz sanatın (resim, heykel, mimari, dans, tiyatro, müzik, sinema ve televizyon) neden ve süreçlerinden habersiz olması sakın şaşırtmasın bizi. Onun zihinsel dünyasında bunların hiçbirinin yeri yok. Yetişme tarzı buna izin vermez. Sanat yapıtıyla gerçek hayatı birbirine karıştıran bir ev kadınının, gördüğü son filmde yuva yıkan fahişe rolünü oynayan Behiyye Şıkşık adlı sinema oyuncusunun suratına tükürmesi gibi bir şey. Bu kafa Halide Edip Adıvar’ın 1949, 1964, 1973 yıllarında üç kez sinemaya uyarlanan romanı “Vurun Kahpeye” (1926) adlı romanını ve filmlerini, bir din adamının yobazlığını eleştirdiği için yasaklayabilir.

Televizyon yayınlarının başladığı (1970) ilk yıllarda yayımlanan bir filmde bir avukat savunduğu kadına sulanıyorsa, ertesi gün barolar, “Şerefli Türk avukatı müvekkilesine böyle adi bir davranışta bulunmaz” diye filmi protesto ederlerdi. Bunları bizzat yaşadım.

Hayattan esinlenir ama sanat yapıtı (roman, öykü, tiyatro, sinema) tektir, biriciktir. Bu yapılardaki kişilikler, örneğin zimmetine para geçiren veznedar, öğrencisine sarkıntılık yapan öğretmen, kısır kadının göbeğine Arap harfleriyle dua yazıp ona doğurganlık yeteneği şırınga etmek için ırzına geçen mahalle imamı tektir. Böyle bir roman okuyan, oyun ya da film gören imam, “O imam ben değilim!” diye ortaya çıkarsa, tımarhaneye kapatılır. Kurtuluş Savaşı’nda düşmanla işbirliği yapan imamlar da silah elde savaşanlar da vardı. Sanat yapıtındaki işbirlikçi imam kendisinden başka kimseyi temsil etmez. Sanat estetiği benim uzmanlık alanımdır ve R. T. Erdoğan bu yazdıklarıma inanmak zorundadır. En önemli nokta: Sanat alanında hiçbir kişi(lik), hiçbir meslek dokunulmaz değildir.

Sayın Erdoğan acaba Franz Kafka’nın “Değişim” adlı romanını okudu mu, bilemem, ama roman “Gregor Samsa bir sabah uyandığında kendini bir hamamböceği olarak buldu” diye başlar. Böyle bir şey mümkün mü? Hayatta mümkün değil ama romanda mümkün! Bu nedenle, sanatsal yaratı alanına girmese çok iyi olur.

Son olarak, Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Ödülleri ve Yaşayan İnsan Hazineleri Ödül Töreni’nde “Batıcı zihniyetin açtığı yaralar kapanmadı” demiş sayın cumhurbaşkanı. Bu iddiasına karşı da itirazım var. Adalet bakanına bir sorsun bakalım hapisanelerde “Batıcı zihniyet sahipleri” mi çoğunlukta yoksa “Batıcı zihniyet sahibi olmayanlar” mı kalabalık? Bu konuda da yazacağım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hayat ve sanat 1 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları