Orhan Erinç
Orhan Erinç oerinc@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Necip Fazıl’ın Kaleminden Kubilay Olayı...

02 Aralık 2013 Pazartesi

Genç Cumhuriyete yönelik saldırıların en önemlilerinden biri 23 Aralık 1930’da Menemen’de yaşanmış ve yedek subay Mustafa Fehmi Kubilay, başı kesilerek şehit edilmişti.
Tekke ve zaviyelerin açılması konusunda şimdilik yerinde saydırılan adımların en acımasızı olarak nitelendirilen ayaklanmanın öncüsü Derviş Mehmet ile yanındakileri, dolayısıyla da irticayı aklama çabaları kısa bir süre sonra yeniden gündeme gelecek
Şimdilik size, Necip Fazıl Kısakürek’in Kubilay Olayı sonrasında kaleme aldığı yazılardan birini sunuyorum. “Kubilay’ın Başı” adını taşıyan yazı aynen şöyle:
Vatanımızın kalbimize en yakın bir köşesinde daha dün düşman bayrağından temizlediğimiz bir meydanı bugün “İnna fetahlâneke” yazılı zift ruhlu bir irtica âleminden temizliyoruz.
Düşman bir kılınçtır. Bu kılınç şakırtıyla çekilir, vızıltıyla savrulur, aydınlıkta saplanır. İrtica, yatağımızın başucundaki bir bardak suya karıştırılan zehirdir. Kubilay’ın katili Derviş Mehmed’in Menemen kapılarına sokuluşu gibi uykumuzu bekler ve ayaklarının ucuna basa basa gelir.
Menemen kasabasının meydanından ne soralım? Sekiz sene evvelki hatıralarını ne çabuk unuttuğunu mu? Üstünde nöbet bekleyen üniformanın kesik başını nasıl alkışlayabildiğini mi? Bunu sormasak da olur. Belki bu meydan, etleri softa çimdikleri ile didik didik oyulan Hallacı Mansur’un üstünde can çekiştiği topraktan daha çok yandı. Kolunu omuz başına kadar ateşe sokup “bir asil yalan söylemez” diyen Romalıdan daha ağır bir iftiraya uğradı.
Menemen hükümet meydanında toplanan ister üç kişi, ister üç milyon kişi olsun. Üç yaylım ateşle dumanlara karışan hadise ister bir cam kırılışı kadar ufak, ister Nuh tufanı kadar büyük olsun. Dökülen kan ister bir yüksüğü ister bir sarnıcı doldursun. Bu hadisenin mana ve derecesi, dışımızdaki hesap ve mikyasların derecesinden çıkıyor. Bu hadisenin şekliyle ruhu arasındaki fark, Kubilay’ın diri ve ehemmiyetsiz başıyla ölü ve ebedi başı arasındaki farka müsavidir. Bu farkı meydana Kubilay’ın kesik başı çıkardı.
Tesadüf bunca insan arasında mürtecilerin çıkacağı yere muallim Kubilay’ı gönderdi. Vazife, bunca namzedi içinde irticai tepelemeye zabit Kubilay’ı yolladı ve mefkure bunca serdengeçtisi arasında fedakârlık damgasını vurmak için Kubilay’ın başını seçti
Ona icap ettiği kadar yanmak ve ruhuna paye vermek elimizde değil. Fakat bir muallim ve zabit başını yuttuktan sonra sinsi sinsi deliğine çekilen kara yılan şöyle ıslık çalıyor:
- Bana tabii ömrün ne kadarsa burada bitirip geber diye bir delik gösterdin. Ben bu delikte duramıyorum. Beni taşla ezmedikçe, gazla yakmadıkça, külümü yele vermedikçe sana rahat haram olsun!
Onun bu son dileğini olsun yerine getirelim!..

***

Kısakürek, bu yazıyı olayı izleyen süreçte yazmış ve 1933’te Ankara’da Hâkimiyet-i Milliye Matbaası’nda bastırdığı “Birkaç Hikâye ve Birkaç Tahlil” adlı kitabının 73- 74’üncü sayfalarına koymuştur.
Gerekirse yorumunu daha sonra yaparız.
Kaynak: Osman Selim Kocahanoğlu / Divan-ı Harp Zabıtlarına Göre -MENEMEN VE KUBİLAY OLAYI - Cumhuriyet İdeolojisi ve Tarikatlar / Temel Yayınları, Kasım 2013, Ankara



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları