Öner Yağcı

Masaldan uyandırın bizi!

24 Ağustos 2024 Cumartesi

Bir ülkenin Lozan’la geçersiz kıldığı Sevr dayatması dünyanın efendisinin aklından hiç çıkmamış.

2. Dünya Savaşı’nı fırsat bilerek 1940’lı yıllardan başlayarak işbirlikçilerine uygulattığı politikalarla o ülkeyi hep yeni Sevr’e hazırlamış.

1950’LERDEN BUGÜNE

“Materyalist kirlenme”ye karşı Soğuk Savaş’tan sonra “Yeşil Kuşak” oluşturarak “İslamın canlandırılması” projesiyle siyasal yaşamda dini yönlendirici bir konuma getirmeye çalışmış.

Tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla siyasal yaşamın dışına atılan Nakşibendiliği, Nurculuğu ve daha nice tarikatı 1950’lerde siyasal yaşamda yeniden var etmeye başlamış.

Yöntemlerini değiştiren ve amaçlarına ulaşmak için açık şiddet yerine genel oyu gizli silah olarak seçen ve Sünniliğin siyasallaşması demek olan bu tarikatları işbirlikçi olarak seçmesinin nedeni, tarikat şeyhinin, “Beni serbest bırakınız. Elbirliğiyle komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin imanına, Allah’ın birliğine hizmet edeyim” (Saidi Nursi-Şualar) sözleriymiş.

“İslam’ın canlandırılması” (yani ılımlı İslam) projesi bu tarikatların siyasette egemenliğinin sağlanması demekmiş.

AKIL HOCALARINDAN

Ilımlı İslamın kararını verenler Müslüman olmayan efendi ülkenin stratejistleriymiş.

Akıl hocalarından biri, “İslamın ılımlı üyeleriyle temaslar yapılmasını ve İslamcı güçlerle açık çatışmadan kaçınılmasını” yazmış (CIA Eski Ortadoğu Dairesi Sorumlusu Graham Fuller-İslam’ın Canlanışı Raporu).

Bir başkası, “Eski Sovyetler’de püriten Vahhabi doktrinlerin, kirlenmeye ve materyalizme karşı panzehir olarak yaygınlaştığını, Sufi tarikatların eski Sovyetler’de toplumun en ilerici kesimlerinden destek gördüğünü, bunların çoğunun sosyal konulara modern yaklaştıklarını, Saidi Nursi’nin öğrencileri olan Nurcuların bilim, modern bilgi ve ciddi modern eğitimin geleneksel olarak İslamda bulunduğunu savunduklarını, Türk aydınlarının Nakşibendiler konusundaki kaygılarının yapay olduğunu, Türkiye’nin doğusunda ve kasabalarında yaygın olan Nakşibendilerin eski Sovyetler’de ve İslam dünyasında güçlü olduğunu, geriye dönük olmadıklarını, eski Sovyetler’deki Türk Cumhuriyetlerle bağlantı için Türkiye’deki Nakşibendiler ve Nurcularla işbirliği yapılması gerektiğini, Kemalizmin-Atatürkçülüğün ise öldüğünü” yazarak “Atatürk ilkelerinin cenaze namazını Saidi Nursi’nin öğretilerine kıldırmayı” önermiş (CIA Eski Ankara İstasyon Şefi Paul Henze-Türkiye: 21. Yüzyıla Doğru Raporu).

ÖNGÖRÜ

Akıl hocalarının önerme ve senaryolarının gerçekleşmesini sağlayan işbirlikçilerinin çabalarıyla anti laik Sünni mezhepler, tarikatlar içinde yer almaya, güçlenmeye başlamışlar.

Kısacası emperyalizm için dinin canlandırılması demek, Sünni mezheplerin tarikatlaşmayla örtüşerek güçlendirilmesi, siyasallaştırılması demekmiş.

Böylece, karanlığın ışığı karartma çalışmasının bu genel tablosunda o ülkenin Cumhuriyeti, kurulduğundan beri karşı karşıya geldiği tehlikelerin en büyüğünü yaşamaya başlamış.

Atılan her adımın emperyalist politikaların gereği olduğu bugünkü yaşamının gerçeği olmuş.

“Eli kolu zincirlere vurulmuş/ Vatan çırılçıplak yere serilmiş/ Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş/ Beyler bu vatana nasıl kıydınız?” diyen bir şair daha 1959’da sanki bugünleri görmüş:

“Şehitler, Kuvayı Milliye şehitleri,/ Mezardan çıkmanın vaktidir.../ Şehitler, Kuvayı Milliye şehitleri,/ siz toprak altında derin uykudayken/ düşmanı çağırdılar,/ satıldık, uyanın!/ Biz toprak üstünde derin uykulardayız,/ kalkıp uyandırın bizi!/ Uyandırın bizi!” (Nâzım Hikmet)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ben seni sevdiğimi 2 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları