Öner Yağcı

Bir arayış: Toplumcu gerçekçilik

18 Temmuz 2020 Cumartesi

Bilim, felsefe, sanat, kültür, teknoloji gibi siyaset ve edebiyat da insanın bir arayışıdır.

Bunların her birinin yaşanılan toplumla, durumla, birbiriyle sımsıkı ilişkileri vardır.

Bir tarihsel süreçte, o dönemin toplumsal yapısının, düşünüşünün ürünü olarak edebiyatı biçim ve içerikçe etkileyen biçem, duygu, düşünce dizisine edebiyat akımı denir.

Hümanizm, klasisizm, romantizm, modernizm, doğalcılık, simgecilik, gerçekçilik, toplumcu gerçekçilik, gerçeküstücülük, postmodernizm bir edebiyat ve edebiyat eleştirisi yöntemi olarak edebiyatın arayışının akımlarındandır.

‘Nasıl Yapmalı’dan başlayan

Toplumcu gerçekçilik, 19. yy’ın ikinci yarısında Çernişevski’nin Nasıl Yapmalı’da örneğini verdiği, Plekhanov’un diyalektik ve tarihsel materyalizme dayanarak geliştirdiği, Gorki’nin Ana romanıyla 20. yüzyıl başlarında başlayıp Lunaçarski ile geliştirilen toplumsal gerçekçilik 20. yüzyıla damga vurdu. Sanatın her dalında dünyada (Meksika’da Orozko, Rivera, Siquerios’nun duvar resimleri) yankısını buldu.

Marksizmin sanat alanındaki yansıması olan akım, 1934’teki Sovyet Yazarlar Kongresi’nde (Jdanov aracılığıyla) sosyal realizm adıyla resmi anlayış olarak kuramlaştırıldı.

Sovyetler’de ve Doğu Avrupa cumhuriyetlerinde politikanın buyruğunda dogmalaştırılarak gerçekleştirilmesine karşın Şolohov, Mayakovski, Yevtuçenko, Yesenin, Aytmatov özgünlüğüyle öne çıktı. Çeşitli ülkelerde özgün yorumlarla değişik biçimlerde var oldu. Fransa’da Nazizme direniş (Eluard, Aragon), Neruda, Steinbeck, Ritsos yıldızlaştı.

Daha önceki gerçekçilik (Tolstoy, Çehov, Balzac, Flaubert), eleştirel gerçekçilik (Dickens), doğalcılık (Zola) ve modern gerçekçiliğin (London) devamı olarak toplumcu gerçekçilik de insan ve emekle ilgili bir edebiyatın/sanatın yaratılmasına katkıda bulundu.

Toplumcu gerçekçiliği Çağdaş Gerçekçiliğin Anlamı’nda Lukàcs, gerçekçiliğin en yetkin aşaması olarak görürken Sanatın Gerekliliği’nde E. Fischer, “Sanat yapıtları, çoğu kez nesnelleştirilmiş ideolojilerdir ama çoğu kez de tam tersi, gerçekliğin ideolojiye karşı zaferidir” diyerek ideoloji-sanat yapıtı ilişkisinde sanatın görece özerkliğini vurguladı.

1920’lerin sonunda Nâzım Hikmet’le güçlenen akım, sonraki yıllarda Türkiye’nin özgün koşullarıyla somutlaşan bir gerçeklik olarak etkinleşti. (Bkz.: Gerçekçilik Savaşı-Attilâ İlhan, Toplumcu Gerçekçiliğin Kaynakları-Ahmet Oktay, Edebiyatımızda 1940 Kuşağı-Hikmet Altınkaynak, Öner Yağcı-40 Kuşağı Şairleri.)

Yazarlarımız ülkemizin gerçekleri bilinciyle var oldular: S. Ali, S. Ertem, S. Derviş, H. Balıkçısı, Bilbaşar, Kocagöz, O. Kemal, K. Tahir, Y. Kemal, A. Nesin, 1940 Kuşağı gerçekçileri, Köy Enstitülü yazarlar, F. Naci, A. Bezirci, V. Türkali, İ. Tarus, N. Cumalı, A. Sayar, H. Hüseyin, M. İzgü, S. Soysal, A. Behramoğlu...

Demirtaş Ceyhun

Server Tanilli’nin Yüzyılların Gerçeği ve Mirası’nda aktardığı insanlığın, Anadolumuzun görkemli birikiminden geliyor umudumuz.

Bu birikimin bir halkası olan ve 29 Temmuz 2009’da aramızdan ayrılan Demirtaş Ceyhun’un Anadolu, küreselleşme, postmodernizm, kimliğimiz, aydın ve çürümesi, laiklik, edebiyatın bugünü gibi konulardaki özgün düşünce ve önermeleri, birikimi, yurtsever, devrimci tavrı umutla, iyimserlikle doludur.

Evet, “propagandanın iyisi” olabilir.

14 Temmuz günü dünyadan ayrılan, Ölmeye Yatmak’ın, Bir Düğün Gecesi’nin, Hayır’ın yaratıcısı Adalet Ağaoğlu’nu, Yazgülü Aldoğan’ın ertesi gün Cumhuriyet’te yazdığı gibi, “Çok sevdik”, ona “çok kırıldık ama” ondan “hiç vazgeçmedik.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eğitim ve kitap 20 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları