Olaylar Ve Görüşler

(U)mutsuzluk Sendromunu Yenmeliyiz - Aytun ÇIRAY

30 Ocak 2021 Cumartesi

Siyasi İslamist ideolojik takıntıları, usulsüzlükleri ve işbilmezlikleri ile AKP iktidarının ülkemizi ve insanımızı getirdiği şu hale bakın:

Muazzam bir işsizlik, gittikçe artan enflasyon, her gün yapılan zamların altında ezilen halk ve bunlar da yetmiyormuş gibi Covid-19 pandemisini yönetmekten aciz bir yönetim. Bunlara milli ve yerli” dedikleri AKP’nin yanlış dış politikalarının yarattığı ağır ekonomik ve sosyal bedelleri de ekleyin.

Ekonomik büyüklük olarak 1976’da dünyanın 16’ncısı olan Türkiye’yi 19. sıraya düşürme şerefine (!) nail olan Sayın Erdoğan güdümündeki ekonomi yönetimi, ne yazık ki har vurup harman savurarak tükettikleri döviz rezervleri nedeniyle şimdi de tefeci faiziyle sıcak para getirebilme peşinde. Hatta o kadar sıkıştılar ki AB’nin yaptırımlarını önleyebilmek için Libya, Mavi Vatan, Ege ve Doğu Akdeniz milli politikalarında egemenlik haklarımızı adeta tartışma cüretini gösteren Yunanistan’la istikşafi görüşmelere” oturdular.

Son olarak Amerikan Merkez Kuvvetleri Komutanlığı, Ayn el Arab’ın (Kobani) terör örgütü DEAŞ’tan alınmasının altıncı yıldönümü dolayısıyla terör örgütü YPG’yi kutladı. Şu ana kadar muhaliflerinin adeta tümünü “PKK sempatizanı” ilan eden Sayın Erdoğan ve Dışişleri’nden en küçük bir tepki yoktu.

DEMOKLES’İN KILICI ABD’NİN ELİNDE

Bir de Halk Bankası ve bazı usulsüzlüklerle ilgili bilgilere sahip olduğu iddia edilen ABD, CAATSA yaptırımlarını Demokles’in kılıcı gibi AKP’lilerin üzerinde sallıyor. Damatlar diplomasisi” yapılma imkânı da olmayan Biden yönetimi, bu anlamda Türkiye’den daha büyük tavizler koparmaya müsait. Nitekim bu korku etkisini göstermeye başlamış olmalı ki AKP’ye yan kuruluşu niteliğindeki SETA’da uzun yıllar çalışmış bir danışman, yazdığı bir makalede adeta özür diler gibi Erdoğan’ın Libya politikalarını kökten eleştiriyor.

sacası mutlak güçler birliğinin hâkim olduğu bu otokratik rejimde olduğu kadar Türkiye’de gündem, hiç bu kadar ağırlaşmamış, hiç bu kadar çıkışsızlık görüntüsü vermemişti.

Daha önce de ifade ettiğim gibi Türkiye’nin sade insanları acı çekiyor, mutsuzluk sokaklarda biraz gezindiğimizde hemen fark edebileceğimiz kadar açık ve somut. İnsanlarımız derin bir çaresizlik içinde, sadece ve sadece günü kurtarma derdinde. Güvensizlik ve belirsizlik, toplumu teslim alıyor. Çok ağır, klinik bir tabloyla karşı karşıyayız. Kısaca bir (u)mutsuzluk krizi yaşıyoruz.

REJİM VE DEVLET KRİZİ PAHALIYA PATLAYACAK

Ancak biz, Türkiye’nin bu durumu aşmasının normal şartlarda çok da zor olmadığını biliyoruz. Bunun itici gücü de sıkıştığı durumlarda Atatürk’ün koyduğu hedeflerden ve Cumhuriyetimizin modernleşme deneyiminden geçmiş insanlarımızdır. Siyasi İslamcıların son yıllarda gösterdikleri tüm çabalara rağmen Türkiye, 21. yüzyılın ayrıcalıklı toplumları arasında yer almamızı sağlayabilecek imkânlara ve birikime sahiptir. Ama içine düştüğümüz rejim ve devlet krizi de en azından şu an için reddedilmesi veya görmezlikten gelinmesi hepimiz için çok pahalıya patlayabilecek başka bir objektif olgu.

Bu olgunun geleceğimizin üstüne çöken ağırlığı, köklü bir tavır değişikliğine gitmemizi zorunlu kılmaktadır. Aksi halde, iktidar süresini uzatmak için anayasa ihlaline varacak bir yönetim anlayışı ile mücadele edemeyiz. Erdoğan, siyasi ideolojisinin aksine bütün çağdaş araçları ve antidemokratik yöntemleri kullanırken, biz muhalif siyasilerin hâlâ konvansiyonel siyasette ısrar etmesi ne kadar doğru olabilir?

İYİ PARTİ VE CHP’YE KURGU SİYASETİ

Bakınız, yandaş medya aracılığı ile erken veya normal yapılacak seçimlerin gerçekleşeceği koşullar dizayn edilmeye başlandı. Millet İttifakı’nın hem CHP kanadını hem de İYİ Parti kanadını söz konusu kurgu-tasarıma hizmet edecek şekilde ele alıyorlar.

Bu nedenle biz muhalif siyasilere düşen görev, bir yandan Demokrasi ve laik Cumhuriyet elden gidiyor” derken diğer yandan parti içi kavgalarla elden gittiğini iddia ettiğimiz değerlerimize ihanet etmemektir. Bunun yerine proaktif (ön alan), atak, cesur, kararlı ve rasyonel bir siyaseti derhal hayata geçirmeliyiz. Yaratıcı olanların böyle olmayanlardan ya da davranmayanlardan çok daha avantajlı hale geleceği, geleceğe mühürlerini vuracakları günlerdeyiz. Yani insanımızın kendisini (u)mutsuzluk krizinden çıkaranları gerçek anlamda ödüllendireceği günlerdeyiz.

Bunu biz yapabiliriz. Hem de görünürdeki ya da görünüşteki tüm olumsuzluklara rağmen yapabiliriz. Yeter ki doğru teşhisler koyup doğru tedaviler yapalım. Yeter ki yeni vizyonumuzu şekillendiren düşüncelerin derinliğini, anlamını ve samimiyetini insanımıza hissettirelim.

Siyasete ilişkin böyle bir vizyon ya da yaklaşım elbette son derece büyük bir iddiayı ifade etmektedir. Ancak geleceğin yönetimi” gibi yeni çağın ruhuyla uyumlu taze kavramlardan ve politikalardan söz edeceksek iddialı olmak zorundayız.

Kaldı ki bu, bizi kuşatmaya yönelik komploları bertaraf etmenin ve onları bir bumerang gibi komploculara geri döndürmenin yegâne yolu, komplocuların asla tasavvur edemeyecekleri bir alana geçmektir. Aktif bir siyasi aktör olarak kendi gündemimizi Türkiye’nin gündemi haline getirmemizin önünü açan bir yoldan söz ediyorum.

Bütün bu tablo, başta gençlerimiz olmak üzere insanımızın umutlanmaya ve mutluluğa yönelik inandırıcı politikalara büyük bir ihtiyaç duyması anlamına gelmektedir. Bu ihtiyacı karşılayacağını inandırıcı bir biçimde ortaya koyan siyasi aktör ve siyasi hareket, rakiplerine karşı çok önemli bir avantaj elde etmiş olacaktır. (U)mutsuzluk sendromunu yenmeliyiz.

AYTUN ÇIRAY
İYİ PARTİ İZMİR MİLLETVEKİLİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları