Olaylar Ve Görüşler

Tarikatlara son verilmeli - Doç. Dr. Hüner TUNCER

12 Aralık 2022 Pazartesi

“Ey ulus, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar ülkesi olamaz! En doğru, en gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır.”

Mustafa Kemal Atatürk

30 Kasım 1925 tarihinde kabul edilen bir yasayla tekkeler, zaviyeler ve türbeler kapatılmıştı. “Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Kapatılmasına ve Türbedarlıkla Birtakım Unvanların Yasaklanmasına ve Kaldırılmasına İlişkin Yasa”, üç maddeden oluşmaktaydı. Buna göre, Türkiye Cumhuriyeti’nde bulunan tarikatlar; şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, naiplik, emirlik unvanları; büyücülük, üfürükçülük, falcılık, muskalık vs. gibi sıfatların kullanılması ve bunlara ilişkin kıyafetlerin giyilmesi yasaklanıyordu. 

Mustafa Kemal Atatürk’ün bu konuda yaptığı bir konuşmadan alıntı: “Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimin amacı, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün anlam ve biçimi ile uygar bir toplum haline ulaştırmaktır. Devrimimizin temel ilkesi budur. Bu gerçeği kabul edemeyen düşünüşleri yok etmek zorunludur.”

Dini kendi çıkarları için sömürenlere Atatürk, şöyle seslenmekteydi: “Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen ve yazgılarını ve canlarını falcıların, büyücülerin, üfürükçülerin, muskacıların ellerine bırakan insanlardan oluşan bir topluluğa uygar bir ulus denebilir mi? Ulusumuzun gerçek niteliğini yanlış olarak gösterebilen ve yüzyıllarca göstermiş olan bu gibi insanların ve kurumların yeni Türkiye Devleti’nde, Türkiye Cumhuriyeti’nde varlıklarını daha da sürdürmeleri doğru olur muydu?”

TOPLUMSAL HASTALIK

Osmanlı toplum yapısında tarikatların önemi her dönemde etkisini göstermiş; özellikle devletin zayıflaması ve güçsüzleşmesi sonucunda, tarikatlar güçlerini daha da artırmıştı. Ancak şu hususu göz ardı etmemek gerekir ki bazı tarikatların tekkeleri, ahlaksızlık ile her türlü fesatçılığın, çıkarcılığın, vurgunculuğun yapıldığı dinle ilgisi olmayan bağnazlık yuvalarına dönüşmüştü. 

Tekke ve zaviyelerin dışında, Osmanlı toplumunda türbelerin (dince, mezhepçe, tarikatça ulu kişilerin anıtsal mezarları) de ayrı bir önemi bulunmaktaydı. Ancak türbeler de tekkeler ve zaviyeler gibi giderek birer vurgun ve soygun yeri haline gelmişti. Muskacılık, falcılık, gaipten haber vericilik, kader okuyuculuk, üfürükçülük tekke ulularının, türbedarların geliştirip yaydıkları toplumsal hastalıklardı.

ÇAĞDAŞLIKTAN UZAKLAŞMAK

Atatürk, toplumda din adamlarının siyasal, toplumsal ve kültürel etkinliklerini azalttı; çünkü din, yozlaşmış uygulamalar yüzünden, o dönem için tutucu bir ideoloji niteliğine bürünmüştü. Bunun suçu da İslam dininde değil, toplumun genel gerileyişine koşut olarak yozlaşan din adamlarında ve onların işlevlerindeydi. Yoksa Atatürk dönemindeki hükümetler, dine karşı doğrudan tavır almak yerine, yararlanabilecekleri ölçüde dinden ve din adamlarından yararlanmışlar; ancak kendi devrimlerini tehlikeye düşürecek durumlarda, dine doğrudan doğruya müdahale etmişlerdi. 

Atatürk döneminden sonra iktidara gelen ülkemizi yöneten kadroların (İnönü’nün cumhurbaşkanlığı dönemi hariç tutulmak üzere) kendi kişisel ihtirasları ve çıkarlarını ön plana çıkarmaları yüzünden, tarikatçılık, mezhepçilik ülkemizde yeniden canlandırılarak önüne geçilemez boyutlara ulaşmıştır. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde Türkiye, hâlâ şeyhlerin, dervişlerin, müritlerin ve mensupların ülkesi olmayı sürdürmekte ve giderek uygar ve çağdaş bir ülke olmaktan uzaklaşmaktadır.

DOÇ. DR. HÜNER TUNCER



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları