Olaylar Ve Görüşler

Siyasal İslamın Üsküdar geçişleri - Gani AŞIK

18 Ekim 2022 Salı

2017’deki halkoylamasında YSK’nin hukuku boğazlaması ile amacına ulaşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, halkın şaşkınlık travması yaşadığı saatlerde “Atı alan Üsküdar’ı geçti” demişti. Bu deyimin en akla yakın öyküsü şöyle: Çok sevdiği atını kaybeden Köroğlu, yollara düşer ve atı İstanbul’da bir cambazın pazarda satmaya çalıştığını görüp “Atını beğendim ama karar verebilmek için binip bir denemek isterim” der, öneri kabul görür. At, sahibini tanıdığı için dörtnala koşarak bölgeden uzaklaşıp sahile geldiklerinde, Köroğlu kiraladığı sala atı da bindirip Üsküdar’a geçer. Köroğlu’nun dönmemesi üzerine aşırı üzüntü yaşayan cambaza yaklaşan bir kişi, “Ağlayıp sızlamanın yararı yok, atı alan Üsküdar’ı geçti” der. Erdoğan ile Köroğlu’nun “Üsküdar’ı geçmelerindeki” söylem benzerliğine karşın, hukuk temelinde tam bir çapraz pozisyon vardır. Çünkü Köroğlu, Üsküdar’ı kendi atı ile geçtiği halde Erdoğan, bunu, milli iradenin YSK tarafından ifsat edilmesi ile geçti.

ABDÜLHAMİT DİRİLDİ

İslamcıların “Ulu Hakan” düşkünlüğü kara sevda kıvamındadır. Haliç’te donanmayı çürüten Abdülhamit’in adı bir sondaj gemisine ve kapatılan GATA’ya verildi. Döneminde Kuzey Afrika dahil, yaklaşık 1.5 milyon metrekare toprak kaybedildiği halde, “Abdülhamit zamanında bir karış toprak kaybedilmemiştir” sloganı, İslamcıların nesilden nesile devrettiği değişmez mirastır. Kısa süre önce Erdoğan da aynı sözü tekrarladı. Büyük Taarruz’un tarihine Malazgirt’i, Çanakkale destanına Kutül Amare’yi, 23 Nisan’ın yerine Veladet’i alternatif olarak devlet protokolüne soktular. Bunların tümü de bizimdir ama niyetler farklı.

TARİHSEL DÖNEMEÇ

Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın, önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerinde yine bir “Atı alan Üsküdar’ı geçti” planlaması yaptığı çok net. Modern Türkiye’nin bekası için vazgeçilmez olan hukuk, demokrasi ve laiklik, İslamcılar açısından Cumhuriyetin ümüğünü sıkmak için detay bile değildir. O nedenle de AKP’nin zincirleme oldubittilerini anayasaya, hukuka, demokrasiye ve laik sisteme aykırılık açısından eleştirenleri anlamakta hep zorlanmışımdır. Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı örgütlenmenin, hukuk ve demokrasi kaygısı yoktur, gözleri de çok karadır. “Dava”nın patent sahibi Erdoğan bunu hiç saklamadı.

Cumhuriyete karşı saltanatı, Atatürk’e karşı Abdülhamit’i ihya etmek siyasi itikatları açısından “farz” olduğuna göre, sansür neden “sünnet” olmasın. Encümen-i Teftiş’in görevini İletişim Başkanlığı zaten yapıyor. Devri istibdatta “Tahtın kurusun” anlamı çıkabilir vehmi ile “tahtakurusu” sözcüğü bile yasaklanmıştı. 

Sansür yasasının iptali için AYM’nin kapısına gidecek olan CHP’nin sonuç alması zor görünüyor. Cumhuriyeti yıkmaya giden yolda her şey planlı ve yasanın çıkarılması ile yüce mahkemedeki denge ayarlaması eşzamanlı. Kapıya dayanan tarihsel seçimlerde Türk ulusu olarak, yeni okyanuslarla buluşmak için kesintisiz bir nehir gibi ebediyete akmak mı, Arap kültür emperyalizminin bataklığına dökülerek tarihten silinmek mi seçenekleri ile karşı karşıyayız. Aydınlanmacılar, tüm yurtseverler ve Kurtuluş Savaşı’nda canını ortaya koyan kahramanların torunları gerçek müminler, görev başına!

GANİ AŞIK

ESKİ CHP KAYSERİ MV. / EMEKLİ MÜFTÜ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları