Olaylar Ve Görüşler

Rauf Denktaş - Doç. Dr. Hüner TUNCER

13 Ocak 2021 Çarşamba

13 Ocak 2012 tarihinde yitirmiş olduğumuz Kıbrıs’ın efsanevi lideri Rauf Denktaş ile Nisan 2005 tarihinde Lefkoşa’da yaptığım bir söyleşiyi dile getirerek, Denktaş’ın, bir türlü çözüme kavuşturulamayan Kıbrıs sorunuyla ilgili sözlerini bir kez daha kamuoyuna anımsatmakta yarar olacağı görüşündeyim.

Rauf Denktaş benimle yaptığı söyleşide; çıkmazda bulunan Kıbrıs sorununa bir çözüm bulmak amacıyla BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından oluşturulan “Annan Belgesi” üzerinde, 24 Nisan 2004’te Kıbrıs’ın her iki kesiminde gerçekleştirilen referanduma ilişkin görüşlerini dile getirmişti.

Yapılan referandumun sonucunda Annan Belgesi, KKTC halkının % 64.9 oyuyla kabul görmüş; GKRY halkı ise, Belge’ye % 74.8 oranıyla “hayır” demişti. Ada’nın her iki halkı Belge’ye “evet” demediği için Annan Belgesi, yasal açıdan geçersiz sayıldı ve uygulamaya konulamadı.

“17 Nisan 2005 tarihinde Cumhurbaşkanlığı görevinden ayrılacak olan Rauf Denktaş, söyleşimize şu sözlerle başladı: ‘Egemenlik ve self-determinasyon hakkını içermeyen eşitlik, ancak sözde, yapay bir eşitlik olur.’

“Rauf Denktaş, söyleşimizi şöyle sürdürmüştü: ‘Cumhurbaşkanlığı’ndan ayrıldıktan sonra durumumda bir değişiklik olacağını düşünmüyorum. Mücadele devam ediyor. Cumhurbaşkanlığı, anayasal çerçevede yetkileri kısıtlı bir makamdı. Görüşmeci de olduğum için, gereğinden fazla bu mevkiide kaldım.

“Annan Planı” ile başlanan süreçte ben halkıma ‘hayır’ demesini önerdim, çünkü bu Plan egemenliğimizi içermiyordu.(1) Bize kâğıt üzerinde bazı haklar verilecekti, aynen 1960 Antlaşması’nda olduğu gibi. Rumlar, yine bunu yırtıp atıp, ‘Kıbrıs’a hâkim olmak için harekete geçebileceklerdi.

“Annan Planı, bizi 1960 Antlaşması’nı çiğneyerek, Türkiye’nin üye olmadığı AB’ye götürmeyi öngörüyordu. Annan Planı, 1960 Antlaşması’nda Türkiye’ye verilmiş olan garantörlük hakkını ortadan kaldırıyor ve bizim de güvenliğimizin temelini oluşturan Garanti Antlaşması’nın öngördüğü Türk-Yunan dengesini Yunanistan’ın lehine bozuyordu. Yıllarca her görüşmede kutsal bir hak olarak koruduğum bir ilkeyi ters-yüz eden Annan Planı’nı kabul etmem, Kıbrıs Türkü’nün, Türkiye’nin Ada’dan çıkışını kendi imzası ve arzusuyla gerçekleştirmesi demekti ki; bana göre, bu tarihî bir hata olurdu. Daima savunmuş olduğum ilke, Türkiye de üye olmadan ‘Kıbrıs’ın AB gibi bir birliğe üye olamayacağı ve ‘Kıbrıs’ın AB’ye girmesinin ancak Kıbrıs’taki her iki tarafın uzlaşmasından sonra gündeme gelebileceğiydi.

Annan Planı, Rumları tatmin etmek için ve Türkleri Kıbrıs’tan çıkartmak için, bulunmuş bir formüldü. Türkiye’nin ‘Annan Planı’ndan yana çıkması; ‘Plan’a ‘evet’ dememiz için ABD’nin, İngiltere’nin ve AB’nin müdahaleleri ile propagandaları; Türk basınının ‘evet’ yönündeki girişimleri; Türkiye’nin, ‘hayır dediğimiz takdirde, bunun sonucuna katlanırsınız’ yolundaki tehditleri; Türkiye’nin, ‘evet derseniz, ertesi gün KKTC’nin tanınma yolu açılacaktır’ vaatleri, halkımızın % 65’inin  Plan’a ‘evet’ demesinin yolunu açmıştır.

“Bize ‘evet’ dedirtenler, Rumların da Plan’a ‘evet’ diyeceği inancıyla hareket etmişlerdir. Oysa Rum, ‘meşru Kıbrıs Hükümeti’ olarak, ‘Kıbrıs’a sahip çıktığını düşünüyor ve bu unvandan tâviz vermek ve bunu bizimle paylaşmak ihtiyacını duymuyordu.

“Halkımızın % 65’inin ‘evet’ demesinden sonra, benim derhal istifa etmem gerekirdi; ancak, Rumların ‘hayır’ demek suretiyle bize yeniden düşünme şansı vermesi nedeniyle, görevimin sonuna değin bu hakkı kullanmak suretiyle görevime devam ettim.

“Türk halkının ‘evet’ oyları, Türklerin Rumlarla birleşmeyi istediği biçiminde yorumlanmıştır. Benim uzlaşma istemeyen bir kişi olarak algılanmam sonucunda, halkımdan yeniden oy istememin doğru olmayacağını düşündüm. Türk Hükümeti ile Türk basını, dış dünyanın beni gördüğü gibi uzlaşmaz bir kişi, Türkiye’nin AB’ye girişini engelleyen bir kişi olarak görüyordu.

“Kıbrıs’ta sağlam ve kalıcı bir anlaşmanın olabilmesi için, böyle bir anlaşmanın ‘bağımsızlık’ ve ‘egemenlik’ üzerine inşa edilmesi gerekir. İşte, bundan böyle benim bu ilkeyi daha sağlamca savunabileceğim platform, ‘halka dönüş’ olacaktır.”

Rauf Denktaş’la yaptığım söyleşiden ayrılırken, bu büyük devlet adamının, Kıbrıslı Türklerin haklı davasını savunmak ve bu davanın haklılığını dünya devletlerine benimsetmek yolunda 40 yıl önce başlattığı zorlu savaşımı bundan böyle de aynı kararlılıkla ve başarı azmiyle sürdüreceğinden emindim.

DOÇ. DR. HÜNER TUNCER

DİPÇE

(1) BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın, ABD ve İngiltere ile hazırladığı ve sunmadan önce Kıbrıs Rum Yönetimi ile AB’nin onayını aldığı Annan Belgesi, kanımca Kıbrıs sorununu çözmek yerine, tam bir kaos ve kargaşa yaratacak niteliktedir. Annan Belgesi’nin; egemenlik, eşitlik, uzun vadede iki kesimlilik ve Türkiye’nin etkin ve fiilî güvencesi konularında, KKTC’nin çıkarlarını yansıtmadığı görüşündeyim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları