Olaylar Ve Görüşler

Parlamenter demokrasi - Halit PAYZA

15 Aralık 2022 Perşembe

Demokrasinin klasik tanımı yurttaşların devlet politikasını biçimlendirmelerinde eşit hakka sahip olduğu yönetim biçimidir. Türkçeye ilk kez 1870’lerde girmiş, etimolojik olarak halk anlamındaki “demos” ve egemen anlamındaki “krates” kelimelerinin bileşiminden oluşmuştur. 

Tarih boyunca demokrasi tanımının içeriği “normatif demokrasi teorisi”, “ampirik demokrasi teorisi” ile doldurulmaya çalışılmıştır. Normatif demokrasi teorisi demokrasinin olmazsa olmaz koşulunu bütün yurttaşların yönetim ve yaşam biçiminin beğenisi üzerine kurmuştur. Ampirik demokrasi teorisini savunanlar halkın tamamının alınan karar ve uygulamalardan memnuniyetinin olanaksız olduğu ancak herkesi değil ama azınlığın haklarını da koruyarak çoğunluğun onayı ve mutluluğunun esas alınabileceği savını ileri sürmüşlerdir. Ampirik demokrasi içeriksel nitelikleriyle halk adına yetki kullanacakların seçim yoluyla belirlenmesi, seçimlerin kesintisiz ve belli aralıklarla yapılması, yönetime aday partilerin eşit koşullarda yarışması, birden fazla parti varlığı, temel insan haklarının anayasa ile güvence altına alınması, seçimlerin adil ve serbest olması gibi nitelikleri içerir. Bunun dışında demokrasi biçimsel olarak da klasik demokrasi, koruyucu demokrasi, kalkınmacı demokrasi, liberal demokrasi, sosyal demokrasi gibi isimlerle tanımlanmaya çalışılmıştır.

EGEMENLİK MİLLETİNDİR

Cumhuriyet de 18. yüzyılda türetilmiştir. Cumhur “cemiyet, toplum, kamu” gibi anlamları içerir. “İye” ekiyle birlikte “topluma ait olma, kamusal” anlamını taşır. Bir demokrasinin bu tanımı karşılaması için iktidarın seçim yoluyla değiştirilebilir olması, vatandaşların karar süreçlerine doğrudan katılabilmeleri, çok partili siyasal yaşam, hukukun üstünlüğü, temel hakların, özgürlüklerin güvencesi, çoğunluğun yanı sıra azınlık haklarının, özgürlüklerinin güvence altında olması gibi ilkeleri taşıması zorunludur. İçinde halk, hak, özgürlük, kuvvetler ayrılığı olmayan demokrasi değildir.

Mustafa Kemal Atatürk eski sistemlere bağlı kalınarak, geriye yönelik uygulamalar yapılarak, modern devletin olamayacağını, kararların halkın içinden çıkması gerektiğini ileri sürer. Egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğunu ve bunun da parlamentoda vücut bulduğunu belirtir. Napolyon’u iyi stratejist, iyi asker olmasına karşın eski yönetimi devam ettirmek istemekle, iktidarı yeniden ele geçirdiğinde parlamenter sistemi reddetmekle, kişisel çıkarı için çalışmakla, demokrasiyi altmış yıl geciktirmekle eleştirir.

GÜÇLER AYRILIĞI

Thomas Paine, demokrasilerde bile hükümet organlarının seçimle işbaşına gelmeleri sonucu seçilen kimselerin sınırsız yetkiye sahip olamayacakları görüşündedir. Spinoza karar organlarının yapısının demokratik olması kadar, yaptıklarının demokratik olmasıyla ölçülmesi gerektiğini ileri sürer. Hükümetlerin, diğer yönetsel biçimlerin demokratik olmaları, yaptıklarının demokratik olup olmamasıyla anlam kazanır. Çoğulculuk kavramı da sayısal niceliği değil farklılıkların niteliksel birlikteliği anlamına gelir. 

Toplumu yönetmek, devlete yön vermek yetkisi, seçilmiş halk temsilcilerinindir. Halk temsilcilerinin temsil ve yönetim işlevlerini yerine getirebilmeleri için parlamenter sistem içinde, güçler ayrılığı ilkesi gözetilerek etkin olmaları beklenir. Etkin olmayan parlamenter sistemde, temsil sistemi varlığını sürdürse de yönetim işlevini yerine getirememesi halinde demokrasinin varlığı tartışmalıdır. Demokratik cumhuriyetlerde parlamentoların yapısı demokrasinin var olup olmadığının göstergesidir.

HALİT PAYZA

YAZAR



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları