Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Neden Yeni Bir Anayasa? - Nuri ALAN
Şubat ayı başında Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Belli ki Türkiye’nin yeni bir anayasayı tartışmasının vakti gelmiştir” cümlesi ile başlayan sürpriz açıklamasını dinleyince umuda kapıldım. Kendisinin başında yer aldığı sistemin yönetimde yarattığı sıkıntıları ve toplumdaki tepkiyi değerlendirerek siyasi partilere ve toplumun tüm kesimlerine yaptığı bir uzlaşma çağrısı olarak yorumladım. Ancak bundan sonra Sayın Adalet Bakanı ve AKP yöneticileri tarafından yapılan açıklamalar, basındaki haber ve yorumlar, anayasa değişikliğinin yönünü ve hedefini ortaya koydu.
Başlıktaki sorunun cevabına ulaşabilmek için önce “Cumhurbaşkanlığı seçimi” ve “erken seçim (seçimin yenilenmesi)” konularının hukuki yönleri ile incelenmesi gerekmektedir.
CUMHURBAŞKANI SEÇİMİ
Anayasada, cumhurbaşkanı seçimi ile ilgili düzenlemenin çok benzeri bir kural, seneler önce açılan bir dava vesilesi ile Danıştay’da incelendi, yorumlandı ve uyuşmazlık karara bağlanarak sonuçlandırıldı.
1992 senesinde Yükseköğretim Kanunu’nun 13. maddesi, 3826 sayılı kanunla değiştirilerek devlet üniversitelerine rektör atanması ile ilgili yeni bir düzenleme yapıldı. Bu maddeye göre rektörün görev süresi dört yıldır, süresi sona erenler yeniden atanabilir, ancak iki dönemden fazla rektörlük yapılamaz.
İstanbul Üniversitesi
Rektörlüğü için 14.07.1992 günü yapılan aday belirleme
işleminin iptali talebiyle açılan davada, Danıştay 5. Dairesi’nce verilen
kararın gerekçesi özetle şöyledir: Yükseköğretim
Kanunu’nun değişik 13/a-1 maddesi, rektörlük süresini en çok
iki dönemle sınırlayan genel
bir kural getirmiş olup bu iki dönemini
yasanın yürürlüğünden önce tamamlamış olanların genel
kural kapsamı dışında kalmaları, ancak geçici bir madde ile getirilecek ayrık bir düzenleme ile mümkündür.
Değişikliği yapan yasada bu yasanın yürürlüğünden önce iki veya
daha fazla dönem görev yapmış olanların, bu durumlarının dikkate alınmayacağına ve
bunların yeniden yapılacak rektörlük
seçimlerine katılma
haklarının saklı bulunduğuna ilişkin ayrık bir kurala yer verilmemiştir. Bu
gerekçe ile verilen
16.09.1993 günlü, 3178 sayılı iptal kararı Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı ve
İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nün temyiz istemi üzerine
Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu’nca incelenmiş ve 01.07.1994 günlü,
536 sayılı kararla onanmıştır.
Cumhurbaşkanının seçimini düzenleyen anayasanın 21.01.2017 günlü (16 Nisan 2017 halkoylaması) 6771 sayılı yasa ile değişik 101. maddesi, aynı nitelikte fakat sınırlamayı daha açık bir şekilde ifade eden bir hüküm içermektedir. Bu maddeye göre cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır, bir kimse en fazla iki defa cumhurbaşkanı seçilebilir. Maddedeki “en fazla” sözcüğü, tartışmasız biçimde, anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesinden önceki bir tarihte cumhurbaşkanı seçilmiş olanların da madde kapsamında olduğunu göstermektedir. Madde, seçilmiş olmayı yeterli gördüğü gibi seçildikten sonra görev süresi ile ilgili herhangi bir sınırlama da getirmemektedir.
ERKEN SEÇİM - SEÇİMİN YENİLENMESİ
Anayasanın değişik 116. maddesinde bu sınırlamayı kaldıran bir kural bulunmaktadır. Maddenin üçüncü fıkrasına göre cumhurbaşkanının ikinci döneminde, Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilecek ve seçilmesi halinde beş yıl daha görev yapabilecektir. Ancak TBMM, bu kararı üye tam sayısının beşte üç çoğunluğu ile alabilir.
“Seçimin yenilenmesi” deyimi, 1961 Anayasası’nın 69., 1982 Anayasası’nın 77. ve 116. maddelerinde de yer alan bir hukuki müessesedir. 1982 Anayasası’nda 6771 sayılı yasa ile yapılan değişiklikte, 116. madde tümüyle “seçimin yenilenmesi”ne ayrılmıştır. Ne var ki bu deyimin anlamı konusunda herhangi bir açıklama yoktur.
Türk anayasa hukukuna 1961 Anayasası ile giren, 1982 Anayasası’nda ve 2017 yılında yapılan değişiklikte tekrarlanan, böylece bir anayasa kavramı niteliği kazanan bu deyimin anlamının, 1961 ve 1982 anayasalarındaki tanımlardan hareketle açıklanması, yorum kurallarının gereğidir. Kaldı ki aynı kural, hemen hemen aynı sözcüklerle 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun halen yürürlükte olan 8. maddesinde de tekrarlanmıştır.
Gerek 1961 Anayasası’nın 69. maddesi gerekse 1982 Anayasası’nın tümüyle değiştirilen 77. maddesi, Meclis tarafından alınan seçimin yenilenmesi kararını aynı ifade ile tanımlamıştır: Meclis, seçim dönemi dolmadan seçimin yenilenmesine karar verebilir. Söz konusu maddelerde herhangi bir zaman belirlemesi yoktur. Maddelerdeki kurala göre Meclis, yine bu maddelerde belirlenen seçim döneminden önce seçimin yapılmasına yani seçimin öne alınmasına karar verebilecektir (1982 Anayasası’nın 116. maddesinin değiştirilmeden önceki eski metninde seçimlerin cumhurbaşkanı tarafından yenilenmesi konusu düzenlenmiştir. Bu madde, adına Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denilen yeni yönetim biçiminde yer almayan hukuki kurum ve durumlarla ilgili olduğundan inceleme dışında bırakılmıştır).
Bu düzenlemelere göre seçimin yenilenmesi kararının TBMM tarafından alınması, yeni sisteme göre aynı gün yapılacak TBMM genel seçimi ile cumhurbaşkanı seçiminin beş yıllık dönem bitmeden önce yapılması sonucunu doğurur ki bunun adı da erken seçimdir.
GÜNCEL DURUM
Anayasanın değişik 116. maddesinin üçüncü fıkrasının uygulanması halinde normal koşullarda Haziran 2023 tarihinde yapılması gereken TBMM ve cumhurbaşkanı seçimleri öne alınacak ve uygulama yeni sistemin ilk TBMM ve cumhurbaşkanı üzerinden gerçekleştirilecektir. Daha açık bir anlatımla güncel durumun değerlendirilmesinin zorunlu süjeleri AKP iktidarı ve Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan olacaktır.
İktidarda bulunan bir siyasi partinin ve bu partinin yürütme organının başında olan genel başkanının yeni seçimlerde de konumlarını koruma girişimleri ve bu konuda değişik seçenekleri değerlendirmeleri doğaldır, yadırganacak bir yanı yoktur.
Sayın Erdoğan, 10.08.2014 ve 24.06.2018 tarihlerinde yapılan seçimlerde iki kez Cumhurbaşkanı seçilmiş olduğu için 2023 seçimlerine cumhurbaşkanı adayı olarak katılamaz.
Ancak yukarıda da açıkladığım üzere, TBMM’nin seçimin yenilenmesine üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ile karar vermesi halinde birlikte yapılacak TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimine cumhurbaşkanı adayı olarak katılması mümkün olabilecektir.
Burada iki büyük engel görünmektedir: TBMM’nin seçimin yenilenmesi kararının toplum tarafından kabul edilebilir, hukuk ve siyaset yönünden geçerli bir nedene dayanması gerekir. Salt cumhurbaşkanının bir kez daha Cumhurbaşkanlığı seçimine aday olarak katılımını sağlamak için alınacak bir karar hukukla bağdaşmaz. İkinci büyük engel ise karar için öngörülen nitelikli çoğunluğu sağlamaktır. AKP’nin ve destekleyen MHP’nin TBMM’de toplam 337 milletvekili bulunmaktadır. TBMM’nin bugünkü siyasal yapısında 360 oyu tamamlamak için gerekli 23 oyu bulmak çok zor görünmektedir. Özellikle TBMM’nin gerekçesiz bir kararla Sayın Cumhurbaşkanı’nın üçüncü kez seçime katılabilmesi için alacağı bir erken seçim kararında, öngörülen nitelikli çoğunluğun sağlanması imkânsızdır.
Millet İttifakı’nın bir dönem ısrarla erken seçim talebine iktidarın olumlu yanıt vermemesine bir yandan seçim yapılması halinde iktidarda kalmak için gerekli oyu sağlayamayacakları kaygısının, öte yandan Sayın Cumhurbaşkanı’nın görev süresinin bir dönem uzatılmasını yeterli bulmamasının etkili olduğunu düşünüyorum.
Saray’da görevli bir başdanışmanın “Erken seçim, parlamenter sistemin alışkanlıklarından biridir, yeni anayasal sistemde erken seçim kavramı yoktur” mealindeki görüşü de sonuç alamayacağı için AKP’nin bu seçeneği dışladığını göstermektedir. Bu görüş aynı zamanda, kısa süre sonra Sayın Cumhurbaşkanı tarafından gündeme getirilen anayasa değişikliğinin de habercisi olmuştur.
İkinci seçenek anayasa değişikliğidir. Henüz içeriği ve amacı hakkında herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Ancak şuna inanıyorum ki asıl amaç, anayasada yapılacak değişikliklerle iktidarda kalmalarını sağlayacak hükümleri anayasaya yerleştirmektir.
Yine beşte üç oy çoğunluğu gerektirmekle beraber, anayasa değişikliği yaparak hedefe ulaşmak daha kolay bir yol olarak gözükmektedir. Değişiklikte, bazı grupları ve milletvekillerini cezbedecek tavizler vererek başka bir anlatımla değişiklik metnine sonradan uygulayamayacakları kurallar yerleştirerek onların desteğini sağlamak mümkün olabilir. Anayasayı değiştirerek cumhurbaşkanının görev süresi ile ilgili bütün sınırlamalar kaldırılabilir; “temsilde adalet, yönetimde istikrar” ilkesi, AKP’nin güncel oy oranları ile uyumlu olacak şekilde yorumlanarak uygun yasal düzenlemeler yapılabilir.
Bu noktada 12 Eylül 2010 tarihinde referanduma sunulan, “Yetmez ama evet”çilerin desteği ile kabul edilen anayasa
değişikliğini hatırlamamak mümkün değildir.
Bir paket halinde sunulan anayasa değişikliği yirmi beşten fazla maddede
değişikliği öngörüyor; bu maddeler içinde, bir kısmı özgürlüklerle ilgili,
ancak AKP pratiğine göre
uygulanmasa da olur niteliğinde düzenlemeler de yer alıyordu.
12 Eylül 1980
askeri müdahalesi karşıtlığı temelinde yürütülen anayasa değişikliğinin asıl
hedefi, Anayasa Mahkemesi’nin, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısını
değiştirerek yargıyı, yürütmenin
ağır baskısı altında etkisiz hale getirmekti. O dönemde 12 Mart 2010 tarihinden başlayarak 3
Eylül 2010 tarihine kadar bu sayfada, ağırlıklı olarak Anayasa Mahkemesi ve
HSYK’de yapılacak değişikliklerle ilgili yedi yazı yazdım.
19.08.2010 tarihli
yazımda, yanılmış olma dileğimle ifade ettiğim öngörülerin büyük ölçüde gerçekleşmiş olmasına gerçekten
üzgünüm: “12 Eylül 2010 günü
yapılacak olan halkoylaması, ülkemiz yönünden yaşamsal öneme
sahiptir. Eğer anayasa değişikliği kabul edilirse ülkenin yönü ve yönetim biçimi değişecek ve çok güçlü, önünde hiçbir
engel bulunmayan bir yürütme organı ortaya çıkacaktır. Denetimsiz bir güç her
zaman yetki sınırlarını zorlar, amacı dışına çıkar ve her geçen gün daha fazlasını ister. Bugün tanığı olduğumuz, hepimizin
adalet duygularını inciten,
‘artık bu kadarı da olmaz’ dedirten idari ve yargısal kararlar ve
uygulamalar, anayasa değişikliğinin kabulü halinde göreceklerimizin habercisidir ve sadece
küçük bir parçasıdır.”
12 Eylül 2010 tarihindeki anayasa değişikliğinde AKP’nin uyguladığı yöntem, yeni anayasa değişikliği teklifine şu veya bu şekilde destek verecekler için akıldan hiç çıkarılmaması gereken derslerle doludur. Demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinden yana olanlar, katkı sunmakta çok dikkatli olmalıdır.
SONUÇ
Yeterli oy sağlanarak anayasa değişikliği yapılamaz ise iktidarın elinde tek çare kalmaktadır: Bugün için uzak durduğu erken seçimi yeniden gündeme getirmek.
Gerek anayasa değişikliği gerekse erken seçim girişiminde Meclis’te 360 oyun bulunamaması halinde, anayasanın yürürlükteki kurallarına göre AKP Genel Başkanı’nın önümüzdeki ilk seçime cumhurbaşkanı adayı olarak katılması mümkün olamayacaktır.
Başlıktaki sorunun cevabı artık çok açıktır: Sayın Erdoğan’a
hukuken tıkanmış olan Cumhurbaşkanlığı seçimine katılma yolunu açmak
ve seçilmesini sağlayacak
yeni düzenlemelerin anayasal temelini oluşturmaktır.
NURİ ALAN
ESKİ DANIŞTAY BAŞKANI
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
En Çok Okunan Haberler
- Ölüm nedeni belli oldu
- İstanbul'da metro yangını
- AKP döneminde ne kadar harcanmıştı?
- 5 çocuğunu kaybeden anne yalanladı
- Soylu'dan 'Özür dileriz' çıkışı
- İşte AKP'li belediyelerin 'etkinlik' harcamaları!
- Süper Lig'de yayın geliri dağılımı belli oldu!
- 'Vız gelir tırıs gider'
- 'O saraya, ben davaya’
- MEB’ten skandal karar: Müdüre üstün başarı ödülü!