Olaylar Ve Görüşler

Müzik eğitimi ve bilişsel gelişim - Prof. Dr. Cengiz Kuday

28 Eylül 2024 Cumartesi

Çok kişi insanların gözü ile gördüğünü, kulağı ile işittiğini düşünür. Bir yere kadar bu bilgiler doğrudur. Yalnız bir küçük ayrıntı vardır. Bu iki organımız için de duyular birer aracıdır. İnsan, aslında beyni ile görür ve işitir.

İşitme, beynimizin sol yarısında yer alan bir bölgede, görme ise beynimizin arka bölgesinde yer alır. Sanat merkezi ise sağ parietal bölgeye yerleşmiştir. Bu bölgelerdeki anatomik farklılıklar kişinin müzik kulağı veya sanat yorumunu etkiler. Yani kabaca bunlar doğumsaldır.

Sol temporal bölgenin içinde yer alan (Hirsch Gyrusu) bölgenin derinliği az ise ne yaparsanız yapın o kişi müzikten anlamaz ve bu konuda bir yerde sağırdır. Biz buna amuzi (müzikle ilgili seslerin işlenmesindeki bozukluk) deriz. Yukarıda belirttiğim gibi müzik insanın beynindedir. Beethoven son eseri Dokuzuncu Senfoni’yi tamamen sağır olduğu halde bestelemiş ve sonra da orkestrayı yönetmiştir ve bütün bunları aslında beyniyle gerçekleştirmiştir. 

Görsel sanatlar da aynı şekilde sonradan öğrenilmez. Eğer anatomik bir uygunluk varsa geliştirilebilir. Bunları neden yazıyorum? 

ORTAK İFADE ARACI

Görsel sanatlar ve müzik eğitimi, zevki çok küçük yaşta başlar. Kendimden bir örnek vereyim, hiçbir şekilde bir müzik aleti çalamam; görsel bir sanat kabiliyetim pek yok, ama iyi dinlerim ve izlerim. İlk klasik müzik dinleme tecrübem çok küçük yaşta, 1945 yılının kasım ayında olmuştu. Bir sabah evimizi ansızın bir mavi kalabalık doldurdu. Annemin uzun sessizlikleri bölen haykırışlarını, beni birilerinin kucağına alıp bahçeye çıkardığını hayal meyal hatırlıyorum. Evimiz askeri şehitliğe yakındı.

Ertesi gün evimizin önüne bando ve askerler gelerek beni ve kardeşimi aralarına alarak yürümeye devam ettiler. Annemin ve ninemin kesik kesik hıçkırıklarını hatırlıyorum. Kortejle kendi yaptığımız çelenk elimizde, kardeşimle birlikte ilerledik. Kulaklarımda yaşadıkça gitmeyecek Chopin’in Cenaze Marşı’nın nağmeleri arasında şehitliğe girdiğimizi hatırlıyorum. Ve günün sonunda evimizde mütevazı bir kalabalıkla yapılan dualar ve sonunda hep birlikte söylenen; çok sonradan öğrendiğim Buhurizade Mustafa Itri’nin bestelediği tekbirlerin nağmeleri kulaklarımda halen çınlıyor.

Müzik farklı kültürlerin inançların ve dillerin ortak bir ifade aracı olarak varlığını sürdüren evrensel bir dil olarak tanımlanır. İnsanların duygusal ve sosyal bağlarını güçlendirmede kullanılan müzik, aynı zamanda bilişsel süreçlerin gelişimine de katkı sağlamıştır. 

Eğitim çağındaki çocuklar farklı müzik türleriyle tanıştıklarında yeni düşünme yolları geliştirir, kültürler arası bir anlayış kazanırlar. Türkiye’deki okullarda verilen müzik eğitimi Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren, Batı müziği ile Türk halk müziği unsurlarını birleştiren bir politika doğrultusunda şekillenmiştir. Ancak 2000’li yıllardan sonra müzik eğitimi giderek daha fazla dinsel ve milliyetçi unsurlarla şekillenmeye başlandı.

Günümüzde ise yeni açıklanan milli eğitim programı diğer programlar gibi müzik müfredatında da geleneksel-evrensel ve Türk müziği unsurlarının yerine ilahiler ve dini motiflerin yer alması gibi birtakım değişiklikler içeriyor. Yeni müfredatta yapılan bu değişiklikler, müziğin evrensel dili, insan beyninin farklı yeteneklerini harekete geçiren ve yaratıcı düşünceyi teşvik eden yapısıyla çelişen bu eğilim, bireylerin daha dar bir çerçevede eğitilmesine yol açabilir.

YARATICI BAKIŞ DARALIYOR

Türkiye’nin müzik eğitimine yönelik milli ve dini odaklı yaklaşımı, evrensel müzik dilinin sunduğu geniş yaratıcı yelpazeyi daraltma tehlikesini taşımaktadır.

Müzik eğitimi sadece yerel kültürel değerleri desteklemekle kalmamalı, ayrıca öğrencilerin küresel müzik dünyasına erişimlerine de yol gösterici bir unsur olmalıdır. Ögrenciler farklı müzik türleriyle tanıştıklarında yeni düşünce yolları geliştirir, kültürlerarası empati ve anlayış yetenekleri kazanırlar. Dolayısıyla öğrencilerin yalnızca bir bakış açısıyla eğitim alması müziğin yaratıcı ve çoksesli doğasını gölgede bırakabilme riskini taşımaktadır.

Sonuç olarak; ülkemiz müzik eğitiminin geleceği, evrensel değerler ile milli değerler arasında bir denge kurmaya bağlıdır. Bir bilim insanı olarak görüşüm müzik eğitiminin farklı kültürleri, dilleri ve deneyimleri kucaklayan bir yapıda olmasını desteklemektedir. Ancak bu şekilde müzik, bireylerin çok yönlü bir şekilde gelişim göstermesine katkı sağlayacaktır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları