Olaylar Ve Görüşler

Müzakerenin Tuzaklısı - Ahmet GÖKSAN

02 Nisan 2021 Cuma

“İki halk arasındaki duvarların mimarı AKRİTAS PLANInın mimarları ve uygulayıcıları olmuştur. Türk askeri Kıbrısa bu duvarların Türk halkına mezar duvarları olmaması için gelmiştir… 

Rumlarla Kıbrıs Türkleri arasında geçerli, sağlam garantilere dayanan bir antlaşma yapılıncaya kadar Adadaki duvarlar, toplumlar arası barışı sağlıklı bir şekilde korumaya yarayacaktır.” 1979 

Dr. Fazıl KÜÇÜK


Türk Yunan ilişkilerinin tarihsel süreçte incelendiği zaman tek düze gittiğini söylemek olası değildir. İlişkilerin inişli çıkışlı olmasının yanı sıra gerilimli dönemlerin de yaşandığı biliniyor. İki ülke arasındaki ilişkilerin Kıbrıs olayları nedeniyle başladığını söylemek inandırıcı değildir.

Şöyle ki Kıbrıs olayı ilişkilerin gerilmesinin yalnızca bir tanesidir. Yunan Ortodoks Kilisesinin liderlik ettiği çalışmalarla Megali İdea diyerek ortaya çıkarılan çalışmalar hem Yunanistanda hem de Kıbrıs Rumları arasında taraftar bulmuştur. Bunun üzerine siyasetçiler bu olguyu tetikleyip, sürekli olarak gerilimli ortamın yaratılmasına katkı vermiştir.

NİYET TEK TARAFLI

Son yıllarda Doğu Akdenizdeki hidrokarbon yataklarının kullanımı ve pazarlanması konusunda iki ülke arasında yaşananların zaman zaman çatışma noktasına doğru evrildiği dönemler şimdilik geride kalmış gibi görünüyor. 5 yıl aradan sonra görüşme sürecine ivme kazandırılmak isteniyor.

62. turu yapılan görüşmenin devamının nisan ayı içinde Türkiyede yapılacağına ilişkin açıklamalar yapılıyor. Yaşanan bütün olumsuzluklara karşın Türk tarafının iyi niyet göstermesinin yanı sıra karşı taraftan aynı iyi niyetli tavrın gösterilmediğini söylemek olasıdır.

İNANDIRICILIKTAN UZAK

Yunanistan parlamentosunun 25 Ağustos 1998 tarihinde aldığı karara da bakmak gerekiyor. Parlamento aldığı bu kararla 22 Eylül 1922 tarihini Küçük Asya Helenlerinin Soykırımı Günü” olarak kabul etmişti. Anılan tarih, Anadolu topraklarını işgal etmek için gelerek katliam yapan Yunan ordusunun İzmirden kaçarak Anadoluyu terk ettikleri tarihtir.

Bunun öncesinde aynı parlamento 24 Şubat 1994 tarihinde 19 Mayıs 1919 tarihini de 'Pontus Rumlarının Soykırım günü' olarak kabul ediyordu. Anılan tarihin Anadoluyu işgalden kurtarmak için Yüce Atatürk’ün bağımsızlık ateşinin fitilini ateşlediği, kongrelerin yapılarak destanların yazıldığı tarih olduğu hemen herkesçe biliniyor.

Bilinen bu gerçeklerin iki ülke arasındaki ilişkiler açısından ne kadar inandırıcı olduğu, anlaşılır olmanın ötesindedir.

Dünyada çok sayıdaki ülke federasyon modeli ile yönetilmelerine karşın fazladan sorun yaşamıyorlar. Aynı modelin Kıbrısta uygulanmasından neden sorun yaşandığının yanıtı verilemeden anlaşma olabileceğinin umudu da her geçen gün azalıyor.

Karşımızdaki unsurun federasyon uygulamalarından anladığı, Kıbrıs Türklerinin kendilerinin sönden çıkmamaları diğer bir söylemle kendilerine teslim olmalarıdır. Federasyon kavramları konusunda da sıkıntı yaşanırken Cenevre müzakerelerinin önünde siyasi eşitlik istemi takoz olarak durmaktadır.

Bayan Jane Holl Luteun böyle bir ortamda, dünyanın en büyük petrol şirketi olan Royal Dutch Shell şirketinin yönetim kurulunda görev alacağının açıklanması üzüntü vericidir. Nedenine gelince, görev yaptığı sürede Kıbrısta neden uyuşmazlığın yaşandığını çözebilme noktasına gelmesiydi. Kendinden önce görev alanların, ayrılırken Kıbrıs uyuşmazlığının gerçekleriyle yüzleştikleri biliniyor. Üzüntümüzün bu nedenle olduğunu kaydetmek istiyoruz.

ÖNCELİKLİ SORUMLU AB

Yıllardır süregelen müzakerelerde neden sonuç alınamadığını bilmeyenin kalmadığına inanılıyor. Nikos Hristodulidis yıllardır sürdürülen görüşmelerden bu konuda neden sonuç alınamadığına açıklık getiriyor. Kıbrıs sorununun Avrupai yanıtlar isteyen bir Avrupa sorunu olduğunu” söylüyor.

Çıtasını biraz daha yükselterek ABnin Kıbrıs uyuşmazlığının çözümü konusunda söz sahibi olmasını istediğini yineliyor. Brükselde lahana tarlalarında gezinirken başına taş mı düştü, diye merak ediyoruz. Kıbrıs uyuşmazlığının bu noktaya taşınmasının öncelikli sorumlularının AB olduğunu anımsatmak istiyoruz.

Nikos Anastasiadis ise son dönemde sıklıkla BM parametreleri dışına çıkan fikirlerin kalıcı olmayacağını” yineliyor. Bu söylemi ile Cenevre görüşmelerinin önünü takozlarla tıkamış olduğunu anımsatıyoruz. Bu davranışlarıyla birlikte anlaşma olanağının ortadan kalkmakta olduğu gerçeğiyle yüzleşmiş oluyoruz.

Bugüne değin kuramadığımız Ulusal Konseyi fazla zaman yitirmeden ortak noktada birleşerek kurmamız gerekiyor mu, ne...

AHMET GÖKSAN

KIBRIS TÜRK KÜLTÜR DERNEĞİ ÖNCEKİ GENEL BAŞKANI



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları