Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Müzakerenin Tuzaklısı - Ahmet GÖKSAN
“İki halk arasındaki
duvarların mimarı AKRİTAS PLANI’nın mimarları ve uygulayıcıları
olmuştur. Türk askeri Kıbrıs’a bu duvarların Türk halkına mezar
duvarları olmaması için gelmiştir…
Rumlarla Kıbrıs Türkleri
arasında geçerli, sağlam
garantilere dayanan bir antlaşma yapılıncaya kadar Ada’daki duvarlar, toplumlar arası
barışı sağlıklı bir şekilde korumaya yarayacaktır.” 1979
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Türk Yunan ilişkilerinin tarihsel süreçte incelendiği zaman tek
düze gittiğini söylemek olası
değildir. İlişkilerin inişli çıkışlı olmasının yanı sıra gerilimli dönemlerin de yaşandığı biliniyor.
İki ülke arasındaki ilişkilerin Kıbrıs olayları nedeniyle başladığını söylemek inandırıcı değildir.
Şöyle
ki Kıbrıs olayı ilişkilerin gerilmesinin yalnızca bir tanesidir. Yunan Ortodoks
Kilisesi’nin
liderlik ettiği çalışmalarla Megali İdea diyerek ortaya çıkarılan çalışmalar
hem Yunanistan’da hem de Kıbrıs Rumları arasında taraftar bulmuştur.
Bunun üzerine siyasetçiler bu olguyu tetikleyip, sürekli olarak gerilimli
ortamın yaratılmasına katkı vermiştir.
NİYET TEK TARAFLI
Son yıllarda Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarının
kullanımı ve pazarlanması konusunda iki ülke arasında yaşananların zaman zaman
çatışma noktasına doğru
evrildiği dönemler şimdilik geride kalmış gibi görünüyor. 5 yıl aradan sonra görüşme sürecine ivme kazandırılmak
isteniyor.
62. turu yapılan görüşmenin
devamının nisan ayı içinde Türkiye’de yapılacağına ilişkin açıklamalar
yapılıyor. Yaşanan bütün olumsuzluklara karşın Türk tarafının iyi niyet göstermesinin yanı sıra karşı
taraftan aynı iyi niyetli tavrın gösterilmediğini
söylemek olasıdır.
İNANDIRICILIKTAN UZAK
Yunanistan parlamentosunun 25 Ağustos 1998 tarihinde aldığı
karara da bakmak gerekiyor. Parlamento aldığı bu kararla 22 Eylül 1922 tarihini
“Küçük Asya Helenlerinin Soykırımı Günü” olarak kabul
etmişti. Anılan tarih, Anadolu
topraklarını işgal etmek için gelerek katliam yapan Yunan ordusunun İzmir’den
kaçarak Anadolu’yu terk ettikleri tarihtir.
Bunun öncesinde aynı parlamento 24 Şubat 1994 tarihinde 19 Mayıs
1919 tarihini de 'Pontus Rumlarının Soykırım günü' olarak kabul ediyordu. Anılan tarihin Anadolu’yu işgalden kurtarmak için Yüce
Atatürk’ün bağımsızlık ateşinin fitilini ateşlediği, kongrelerin yapılarak
destanların yazıldığı tarih olduğu hemen herkesçe biliniyor.
Bilinen bu
gerçeklerin iki ülke arasındaki ilişkiler açısından ne kadar inandırıcı olduğu, anlaşılır olmanın ötesindedir.
Dünyada çok sayıdaki ülke federasyon modeli ile yönetilmelerine karşın fazladan sorun
yaşamıyorlar. Aynı modelin Kıbrıs’ta uygulanmasından neden sorun
yaşandığının yanıtı verilemeden anlaşma olabileceğinin umudu da her geçen gün azalıyor.
Karşımızdaki
unsurun federasyon uygulamalarından anladığı, Kıbrıs Türklerinin kendilerinin sözünden çıkmamaları diğer bir söylemle kendilerine teslim olmalarıdır. Federasyon kavramları
konusunda da sıkıntı yaşanırken Cenevre müzakerelerinin önünde siyasi eşitlik istemi takoz olarak
durmaktadır.
Bayan Jane Holl Lute’un böyle bir ortamda, dünyanın en büyük petrol şirketi olan Royal Dutch Shell şirketinin yönetim kurulunda görev alacağının açıklanması üzüntü vericidir. Nedenine gelince, görev yaptığı sürede Kıbrıs’ta neden uyuşmazlığın yaşandığını çözebilme noktasına gelmesiydi. Kendinden önce görev alanların, ayrılırken Kıbrıs uyuşmazlığının gerçekleriyle yüzleştikleri biliniyor. Üzüntümüzün bu nedenle olduğunu kaydetmek istiyoruz.
ÖNCELİKLİ SORUMLU AB
Yıllardır
süregelen müzakerelerde neden
sonuç alınamadığını bilmeyenin kalmadığına inanılıyor. Nikos Hristodulidis
yıllardır sürdürülen görüşmelerden bu konuda neden sonuç
alınamadığına açıklık getiriyor. “Kıbrıs
sorununun Avrupai yanıtlar isteyen bir Avrupa sorunu olduğunu” söylüyor.
Çıtasını biraz daha yükselterek AB’nin
Kıbrıs uyuşmazlığının çözümü konusunda söz sahibi olmasını istediğini yineliyor. Brüksel’de lahana tarlalarında gezinirken
başına taş mı düştü, diye merak ediyoruz. Kıbrıs uyuşmazlığının bu noktaya
taşınmasının öncelikli
sorumlularının AB olduğunu anımsatmak istiyoruz.
Nikos Anastasiadis ise son dönemde sıklıkla “BM parametreleri dışına çıkan fikirlerin kalıcı olmayacağını” yineliyor. Bu söylemi ile Cenevre görüşmelerinin önünü takozlarla tıkamış olduğunu anımsatıyoruz. Bu davranışlarıyla birlikte anlaşma olanağının ortadan kalkmakta olduğu gerçeğiyle yüzleşmiş oluyoruz.
Bugüne değin
kuramadığımız Ulusal Konseyi fazla zaman yitirmeden ortak noktada birleşerek
kurmamız gerekiyor mu, ne...
AHMET GÖKSAN
KIBRIS TÜRK KÜLTÜR DERNEĞİ ÖNCEKİ GENEL BAŞKANI
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
En Çok Okunan Haberler
- Soylu'dan 'Özür dileriz' çıkışı
- Ölüm nedeni belli oldu
- AKP döneminde ne kadar harcanmıştı?
- 5 çocuğunu kaybeden anne yalanladı
- İşte AKP'li belediyelerin 'etkinlik' harcamaları!
- AKP ve CHP döneminin harcama raporu!
- MEB’ten skandal karar: Müdüre üstün başarı ödülü!
- Süper Lig'de yayın geliri dağılımı belli oldu!
- 'Vız gelir tırıs gider'
- 'Bundan 25 gün önce de...'