Laiklik, insanlığın kanıyla yazılmış “barış ve özgürlük” düzeninin adıdır. Laiklik, en yalın anlamı ile devletin dini esaslara göre yönetilmemesi ve insanların inançlarını özgürce yaşamalarını sağlayan düzendir. Yaşanılan zamanda mevcut dünyevi ve dinsel her türlü bilgi, değer, inanç, anlayış ve uygulamaları; özgür aklın ve vicdanın huzurunda, bilimsel düşüncenin rehberliğinde, hak (gerçek, doğru) ve batıl (gerçekdışı, temelsiz) ayrımı yaparak yargılayabilmektir. 

Dinsel yaşamda belirli düşünce ve inanç kalıplarına hapsedilmiş bir insanın elinden alınan özgürlüğünün, dünyevi yaşamda kullanılabileceğini düşünmek akla ve mantığa aykırı bir durumdur. Mutlak ve ilahi bilgi adına üretilen, akla ve bilime aykırı dogmaların egemen otoriteye karşı “hakkı söyleyebilme” ediminin toplum tarafından kabul görmesi, laiklik bilincinin oluştuğunun tezahürüdür.

AKLIN EĞİTİLMESİ

Laiklik, aynı zamanda düşüncenin özgürce ifade edilmesi yoluyla aklın eğitilmesine, insanların özgüven ve kişilik kazanmasına olanak veren düzendir. Düşüncenin özgürce ifade edilmesinin toplum tarafından kabulü, insanların birbirlerine karşı duydukları sevgi ve saygının temelini oluşturur.

Toplumu çağdaş uygarlık yolundan saptıran “dünyevi ve dini” batıl anlayış ve uygulamaların, bilimsel aklın huzurunda eleştirilebilmeleri teokrasi ile yönetilen toplumlarda mümkün değildir. Dinsel kuralların yaşamı biçimlendirdiği toplumlarda, eleştirel düşünceye tahammül edilememesi dolayısıyla gerçeklere karşı kör kalan toplumlar, geçmiş bir zamanda donmuş gibi yaşar.

HERKES İÇİN GEREKLİ

Toplum mevcut sorunlarına çare bulamadığından her türlü sömürüye maruz kalması kaçınılmazdır. Sömürenler, toplumun bilinçlenmesini önlemek amacıyla dünyevi ve dini batıl olan her şeyi hak görünümünde empoze ederler. 

Nihai hedef, köle zihniyetli bir toplum yaratıp, sömürüyü artırarak sürdürmektir. Bu tür toplumlarda egemen muktedirler ve din uleması, köle zihniyetli insanların varlığından rahatsız olmak yerine bu durumu kendi sömürüsü açısından kazanç olarak görür. Aynen, Kurtuluş Savaşımızın karşısında olup Hıristiyan devletlerin hâkimiyeti altında yaşamayı kabul ederek onların ekonomik, kültürel ve dini sömürüsü ile insanların köleleştirilmelerinde sakınca görmeyen muktedirler ve ulema sınıfı gibi. 

Ülke yöneticilerinin, politik kararlarını dinsel hükümlere dayandırmaları karşında tepkisini dile getirerek toplumu uyarma misyonunu taşıyan laik insanlardır. Yaşama yansıtılması bakımından kişiye göre farklı yorumlanabilecek dinsel hükümlere göre ülkenin yönetilmesi halinde oluşabilecek yıkıcı durum, duyarsız bağnaz kitlenin umurunda değildir. 

Bilimsel düşünce ve Aydınlanma değerleri ile zihnini besleyerek laikliği özümseyen insanlar, kendisini bundan sorumlu tutmasının yanında, toplumun uygarlık yolundaki gelişimine engel olma potansiyeli taşıyan dünyevi ve dinsel yaptırımlara karşı koyabilecek kitleyi oluştururlar. 

Özgür düşüncenin karşısında olan cemaat ve tarikatların yanında, dinci egemen muktedirlerin ve ulema sınıfının sarf ettiği dünyevi sorunlarla ilintili dinsel söylemlerin sorgulanamazlığı anlayışının, insanın en değerli hakkı olan “özgür düşünce” üzerinde yarattığı tahribat dikkate alındığında “özgür düşüncenin” koruyucusu laik düzenin ne kadar hayati olduğu anlaşılmaktadır.

VEYSEL GEMEÇ

ELEKTRİK MÜHENDİSİ