Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
İmar Affı Çıkaranları, Kim, Neden Affetsin? - Prof. Dr. K. Erçin KASAPOĞLU
Yeter artık! Depremler bu ülkenin ve bu milletin kaderi değildir, olmamalıdır da!
Deprem bazı softaların ve din simsarlarının dile getirdiği gibi bir ‘takdir-i ilahi’ de değildir. Binalarımız depremlere dayanıklı inşa edilmeli ve imar affından kesinlikle vazgeçilmelidir. Depremler, dünyanın oluşumundan bu yana olagelen, dün de olan, bugün de olan ve gelecekte de hep olacak olan, dünyanın doğal dengesi için de gerekli olan bir “doğa olayı”dır.
Deprem, asla bir “afet” ya da bir “felaket” de değildir. Onu bir
afete ya da felakete dönüştüren,
ona karşı gerekli önlemleri
zamanında ve yeterince almayan biz “insanlar”ız.
‘ZARAR AZALTMA’ POLİTİKASI
Bugün için sahip olduğumuz bilgi düzeyi ve teknoloji ile çok büyük bir enerji patlaması ve çok güçlü bir doğa olayı olan depremleri önleyebilme olanağımız yok ama onun neden olduğu hasarları, yıkımları ve can kayıplarını önleyebilecek bilgi düzeyine, teknolojiye ve ekonomik güce sahibiz.
Önce depremlerle mücadeledeki çağdışı “yara sarma” politikasında ısrar etmekten vazgeçip çağdaş “zarar azaltma” politikasını benimsememiz, yani “deprem sonrası”na değil, “deprem öncesi”ne
ağırlık vermeliyiz. Deprem öncesi
yapacağımız çalışmalar ve
alacağımız önlemlerle olası
bir depremin oluşturabileceği hasarları, yıkımları ve can kayıplarını önleyebilir ya da en aza
indirgeyebilir, böylece
deprem sonrası yapmamız gereken arama kurtarma ve yara sarma çalışmalarımızı daha kolay, daha etkili ve
daha ekonomik hale getirebiliriz.
Peki, doğru olan bilimsel gerçeklik bu iken neden siyasilerimiz hâlâ
deprem sonrasında ısrar ediyor? Çünkü deprem öncesi yapılması gerekenler, hükümetin ve siyasilerin, anayasamıza göre zaten yapmakla yükümlü
oldukları işler; o nedenle onlara siyasi açıdan fazla bir getiri, bir rant
sağlamaz.
Oysa deprem sonrası yapacakları arama kurtarma, depremzedelere çadır, battaniye, ekmek ve yemek göndermek, maddi yardımda bulunmak,
evi yıkılanlara geçici ikamet
olanağı sağlamak ve “Yıkılan
evlerinizi yeniden yapacağız”, “Yaralarınızı
en kısa zamanda saracağız” gibi hiçbir
zaman tam olarak yerine getirmedikleri ve getiremeyecekleri vaatlerde bulunarak
deprem bölgesine birkaç bakan
gönderip siyasi şov yaparak
tüm bunlardan siyasi rant sağlayabileceklerini ve oy devşirebileceklerini
düşünürler.
İşte salt bu yanlış ve çağdışı “yara sarma” politikası yüzünden son İzmir depreminde olduğu
gibi her depremde onca binamız hasar görüyor, yıkılıyor ve onca canlarımız yitiriliyor. 30 Ekim 2020 Cuma
günü İzmir’de meydana gelen 6.9 büyüklüğündeki depremde, son verilere göre 116 canımızı yitirdik.
Tüm bu canların, yıkılıp dağılan ailelerin ve yetim kalan
bebeklerin vebali, tüm uyarılara rağmen o bölgede gerekli önlemleri
zamanında ve yeterince almayan AKP hükümetinin ve başta belediye başkanları
olmak üzere tüm ilgililerin ve yetkililerin boynunadır.
DEPREM SEFERBERLİĞİ ŞART
Artık bu gidişe
bir “dur” demenin zamanı
gelmiş ve geçmektedir. Hep söylediğimiz gibi depremlerin ne
zaman olacağını, bugün itibarıyla ne yazık ki bilemiyoruz. Bu nedenle
depremlerle mücadelede hem hiç olmayacakmış gibi hem de hemen yarın olacakmış
gibi hareket etmeli ve gereken önlemleri
hiç zaman yitirmeden bir an önce
almalıyız.
Bunun için
yarından tezi yok hemen tüm Türkiye’de
bir “deprem seferberliği”
ilan edilmeli, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere tüm ilgili bakanların,
valilerin, belediye başkanlarının, sivil toplum kuruluşlarının ve halkımızın
elbirliği ve işbirliği ile tüm deprem bölgelerimizde, öncelikle
çocuklarımızı gönderdiğimiz okullarımız, hastalarımızı
yatırdığımız hastanelerimiz, aynı anda çok sayıda insanımızın bir arada bulunabildiği alışveriş merkezi, sinema, tiyatro, spor salonu ve cami gibi kritik
yapılar olmak üzere tüm binalarımızın teker teker elden geçirilerek
o bölgede beklenen olası
büyük bir depreme dayanıklı olup olmadıkları belirlenmeli; dayanıksız olanlar,
olanak varsa güçlendirilmeli, yoksa yıkılıp yeniden yapılmalı.
BAŞARININ ANAHTARI BELLİ
Yeniden yapılacak binaların yapımı sırasında ve sonrasında denetimler etkili bir şekilde yapılmalı, inşaatın projesine uygun olarak yapılıp yapılmadığı sıkı bir şekilde denetlenmeli, projesine uygun şekilde yapılmamış binalara kesinlikle oturma izni verilmemeli, oturma izni alındıktan sonra yapılacak proje değişikliklerine ve tadilatlara göz yumulmamalı ve hepsinden daha önemlisi “imar affı” uygulamasına kesinlikle son verilmeli.
Depremlerle mücadelede başarının anahtarı, tüm yapılarımızı
bulunduğumuz bölgede
oluşabilecek olası en büyük depreme karşı dayanıklı hale getirmektir. Bunu
başardığımız zaman vatandaşın hem içinde bulunduğu binaya ve devlete
olan güveni artar hem de depremler artık ülkemiz için bir felaket ya da afet olmaktan çıkar.
PROF. DR. K. ERÇİN
KASAPOĞLU
EMEKLİ HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
JEOLOJİ MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ
ÖĞRETİM ÜYESİ
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
En Çok Okunan Haberler
- 9 sayfalık not bırakmışlar
- İki ünlü markanın balları sahte çıktı!
- 'Üs bölgesi' kamera görüntüleri ortaya çıktı
- Atatürk 'sticker'ına basan kişiyi uçarak dövdü
- 'Sessiz katil' konusunda önemli uyarılar
- Yazarımız Meydan'dan, Acemoğlu'na 'Atatürk' yanıtı
- İzmir’de 13 yaşındaki çocuk AIDS nedeniyle öldü
- Mansur Yavaş'tan ilk açıklama!
- 'Alnı secdeye düşenlerin iktidarında...'
- Bahçeli'nin videosu neye işaret ediyor?