Olaylar Ve Görüşler

Hayalci Olmadan Yenilikçi Olamayız - Ferruh TUNÇ

09 Kasım 2020 Pazartesi

Hayata geçirilebilen nice hayal de vardır elbette. Bulunduğumuz yerden dikkatli bakınca bunların aslında yaşamı o büyük hayallere yakıştırma, yakınlaştırma, onlara alıştırma eylemleri olduğunu görebiliriz; bunlar, sanatkârane hayallerin göğü altında var olan insan eylemlerinin yaratıcı verimleridir.

İster bireysel isterse toplumsal düzeyde olsun, bir yerde sanatkârane hayal kısırlığı söz konusuysa, maddi ve manevi kültürel yaşamın kalitesi kadar değerinin de düşük olduğunu görürüz.

Bu ilişkiyi, her çocukta baskın olan kendiliğinden fantastik hayal dünyasının erginleştikçe bir yandan amaçlı fakat hâlâ fantastik hayal dünyasına, öteki yandan da pratik bir yaşamsallık dünyasına dönüşmekte oluşu üstünden izleyebiliriz. Bize, erginleştikçe fantastik hayallerinden kurtulmuş” görünür çocuk; oysa söz konusu olan o hayal dünyasının enerjisiyle sanatkârane ve gerçekleşebilir hayaller dengesini bulmak olarak tanımlayacağımız erginliğe doğru ilerlemektedir.  

Erginlik, gerçekleşemez hayaller kurmaktan kurtulmak olarak görülmemelidir öyleyse. Böyle görürsek, gerçekleştirebileceğimiz fikirler, buluşlar ve modeller (yaratıcı eylem) bakımından yoksul bir hayat düşlemiş oluruz.

ZOR FAKAT PAHA BİÇİLMEZ

Dengeli bir yaratıcı erginliğin çocukluktan farkı; bir yandan hayal dünyasını nesnel gereklilikler ve gerçekliklerle baş etmesine el verecek yaşamsal üretimlere dönüştürürken, öte yandan, gerçek olmadığını bilerek gerçekleşemeyeceğinin farkında olarak, büyük, güzel ve güçlü hayaller kurmayı sürdürebilmesidir. Böylece, ergin insanın gerçekleşebilir özgün fikirlere sahip olma, buluşlar yapma ve tasarımlar gerçekleştirme yanı da hep güçlü, güzel ve büyük sıfatlarına yakın olacaktır.

Daha önemlisi ise hayal kurma yetisinin insan hayatının anlamlandırmasındaki keşfi zor fakat paha biçilmez değeridir: Büyük, güçlü ve güzel (gerçekleşemez) hayaller kurabilme ile yaratıcı, değerli yaşamsal eylemler gerçekleştirme yetileri arasındaki birbirini besleme, güzelleştirme ilişkisinin varlığının idraki ve deneyimlenmesi ile ancak edinilebilen yeri doldurulamaz zihinsel ve duyumsal bir haz, bizce insani varoluşun doğrulanabileceği en özel alanlardandır.

GÖKYÜZÜ UNUTULDU

Oysa günümüzde, sanatkârane hayallerin doldurduğu gökyüzünün varlığını unutarak ona aldırmadan, geçmişte tam da onunla olan bağı koparmamak sayesinde girilmiş ve başarılmış ve insani ilerlemenin yapıtaşları olan somut-pratik yenilikçiliğin, buluşçuğun peşine düşülmüş görünüyor.

Sanatta rönesansın, inançta reformun, felsefede aydınlanmanın, bilimde ve teknikte buluşun, siyasette özgürlük, eşitlik ve adaletin birbiri ile karmaşık da olsa güçlü bir bağ içinde var olduğu modern çağın, onu o yapan bu bütünlüğü parçalandıkça resmin bütününü yitirmekte ve buna karşı odaklanılan detayları abartmakta olan bir anlayışla yüz yüzeyiz.

Kimi düşünürler bunun modernitenin doğasından ileri geldiğini söylerler ama bu konu kendi başına tartışmayı gerektirecek denli geniştir. Ama ister doğal ister yapay olsun, günümüzde dünyanın ekonomisi, jeopolitiği, devlet ve sınıf düzenleri olduğu kadar birey modelleri de bir bakıma bu zihinsel parçalılık gerçeği üzerine kurulmuş görünüyor; her düzeyde hepimizin göğünü birleştirecek denli kapsayıcı hayaller kuramadığımız için giderek küçülerek parçalanmaktayız.

Denilebilir ki, postmodernizmin modern büyük anlatıyı yıkarak onu parodik anekdotlara dönüştürmesi ve özgürlük, eşitlik ve adalet gibi temel kavramları göreceliğinin buğusuyla örtmesi, zaman kavrayışındaki sürekliliği kırması, bizi içinde büyüdüğümüz çağdan koparmakla kaldı; geldiğimiz yer, birçok bakımdan farklı görünen fakat üzerinde çok azımızın anlayabildiği bir yerdir.

YENİDEN, DEVRİMCİ VE BÜTÜNCÜL

Artık yaşam ve dolayısıyla zihinlerimiz birinden ötekine keyfi bir şekilde kalemimizi sürükleyerek az çok tutarlı ya da anlamsız şekiller çizdiğimiz noktalar dolusu bir sayfa gibidir. Yeniden (nostaljik) değil de yeni (devrimci), bütüncül ve kapsayıcı bir hümanizm, aydınlanma ve tazelenmiş bir ütopya bugünün bu sağırlar diyaloğunu, kör döğüşünü, hakikat öteciliğini, doğruluk ve dürüstlük yoksulluğunu sona erdirebilir mi? Soruda anlaşırsak, yanıtını bulmamız uzun sürmeyecektir.

FERRUH TUNÇ
ŞAİR, YAZAR



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları