Olaylar Ve Görüşler

‘Hanım kız tartışması’ üzerine - İbrahim KOCAİRİ

28 Eylül 2022 Çarşamba

“Dil oğlanı” kibirli Osmanlı devlet adamlarının Avrupalı genç tercümanlar için kullandıkları bir söylemdir. Şimdi buna bir de “dil kızı” (hanım kız) eklendi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ABD başkanı ile baş başa görüşmesinde çevirmenliği, diplomat sıfatı olmayan bir genç kadının yapması olay olunca aklımız siyasi tercümanlığın geçmişine gitti: Bu meslek nasıl türemişti?

Avrupa’da ticaret burjuvazisinin geliştiği ve azgelişmiş ülkelerle sömürü ilişkilerinin arttığı 17. yüzyılın sonlarında tercümanlık büyük önem kazandı ve Avrupa’nın sömürgeci devletleri tercüman yetiştirebilmek için ciddi adımlar atarak büyük ilerlemeler kaydettiler.

Osmanlı devlet adamları gelişmeler karşısında küçümsedikleri bu yöntemi kendileri de uygulamak zorunda kaldılar. Daha önce azınlıklara, özellikle Fenerli Rumlara yaptırılan bu görev, Batı’da gelişen milliyetçilik hareketinin azınlıkları etkilemesinden dolayı kuşkular yaratıyordu. Bir yandan yabancı ülkelere öğrenci gönderildi diğer yandan da ülkede tercüman yetiştirme yoluna gidildi. Örneğin, 23 Nisan 1821’de Babıâli’de “Tercüme Odası” adıyla bir tür çevirmenlik okulu açıldı.

‘HARİCİYE’ BİRİKİMİ

Tanzimat’la birlikte bunun devamı geldi. 1859’da Fransa’da “Mekteb-i Osmani”nin, 1864’te Babıâli’de “Lisan Mektebi”nin açılması, 1865’te “Tercüme Cemiyeti”nin kurulması, 1866’da Maarif Nezareti (Eğitim Bakanlığı) bünyesinde bir “Tercüme Dairesi”nin oluşturulması, 1878’de “Elsine Mektebi”nin (Yabancı Diller Okulu) açılması bu konuda atılmış önemli adımlardı. Ülkede devletin oluruyla yabancı lise ve kolejlerin (Robert Koleji, 1863; Galatasaray Lisesi, 1868 vb.) açılması, yabancı dil öğretimini daha düzenli ve örgün duruma getirdi.

Bu uygulamalar sadece yabancı dil öğretimini sağladı, ancak diplomat yetiştirmek için bu yeterli değildi. Usta-çırak ilişkisiyle diplomat yetiştirme yöntemi, Cumhuriyet döneminde daha sıkı kurallara bağlandı. Başta Mülkiye Mektebi (Siyasal Bilgiler Fakültesi) olmak üzere, yeterli dil öğrendikten sonra, en az lisans düzeyinde siyasal bilimler ve hukuk okuyan gençlerden Dışişleri Bakanlığı’na kadın ve erkek aday meslek memurları yetiştirilip burada kariyere alınıyordu. Başarılı olanlar aşama aşama yükseliyordu.

Yazık ki Tanzimat’tan beri bin bir güçlükle oluşan köklü “hariciye” meslek birikimimiz son yirmi yılda göz ardı edildi ve bin bir emek ve çabayla yetişen seçkin diplomatlar “monşer” yaftasıyla dışlandı. Şimdi ise “mektepli monşerler”in yerini “alaylı monşerler” aldı.

TÜRKÇEYE VÂKIF DEĞİL Mİ?

Diplomatik çeviri, “monşer” denilerek küçümsenen uzman diplomatların olağan ve sıradan görevi idi. Diğer sorumlulukları gibi yaptıkları çevirinin de hesabını verirlerdi. Cumhurbaşkanının çevirilerini yapan “hanım kız” böyle bir sorumluluğa sahip değil. Çünkü o görevini “hatıra binaen” yapıyor ve haklı. Ama anlaşılamayan, bu genç kadının kendisine “hanım kızımız” diyen muhalefet liderine hakaret davası açması. Oysa “hanım kız” sözü dilimizde genç kadınlara söylenen pekiştirilmiş bir iltifat söylemidir. Acaba İngilizceye “vâkıf” olan bu hanım Türkçenin inceliklerine vâkıf değil mi?

İBRAHİM KOCAİRİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları