Olaylar Ve Görüşler

Geleceğin aydınlığı için - Salih ÖZBARAN

07 Aralık 2022 Çarşamba

İngiliz tarihçi John Tosh, “Tarihin Peşinde” başlığıyla Türkçeye çevrilmiş kitabında iktidarların tarihten beklentilerini şöyle tanımlamıştı: “Siyasal güce göz dikenler kamuoyunda tutunabilmek için yaslanmak zorunda kaldıkları geçmişteki başarıları vurgulamak için kullanırlar tarihi ve ona göre kimlik tarifine girişirler.” Kısaca söylemek gerekirse “ecdad”a dayanmak isterler; övgüye boğarlar söylemlerini. Ne var ki “methiyeler” yağdırmak, “ötekiler”e karşı kazanılmış zaferlerle yetinmek tarihçiler nezdinde hiç de yeterli olmayan bir tanımlamadır. Tek taraflı ve egemen bir tarih tanımı yoktur. Onu anlatırken veya göstermeye çalışırken farklı olaylar ve olgularla karşılaşılır; tüm bunlar değerlendirme dışına itilmez/itilemez. Hele ki bu olaylar ve olgular bir imparatorluk için hayati göstergeler ise incelenmesi birincil öneme sahiptir. Hele ki yaşadığımız şu günlere ayna tutacaksa!

İKTİDAR, HIRS, ENTRİKA

Halkın çok büyük bir çoğunluğunun yaşamını sürdürebilmek için günümüzde karşı karşıya kaldığı yoksulluk, tarihçi Mücteba İlgürel’in Abaza Hasan Paşa adlı kitabında 17. yüzyıldan aktardığı gerçekleri, tarihin kenara itildiği yaşamsal konuları ne güzel hatırlatıyor: Çarşı ve pazarda fiyat enflasyonunun halkta neden olduğu allak bullak duruma ayna tutan “ahval-i âlem herc ü merc oldu” alıntısı ve TC Merkez Bankası’nın şu an tanık olduğumuz çaresizliğinin “Hazine-i amirenin iradı masrafa kifayet etmez oldu” nakli, yani Osmanlı İmparatorluğu’nun Celali süreci ve daha sonraları yaşanmış olan yağma düzeni nasıl da çağrıştırıyor tanık olduğumuz günleri!

Savaş mı anlatmak istiyorsunuz! İmparatorlukların bekası için, alın size sınırlarda sürdürülen muharebeler ve özellikle bitmez tükenmez Girit kuşatması. Nasıl da hazineyi boşaltmış bu savaşlar, tıpkı televizyon görüntüleriyle tanık olduğumuz -ülkeyi altüst eden- Suriye çıkmazı gibi; sanki Osmanlı’yı eski sınırlarına ulaştıracak sefer-i hümayunlar gibi.

ARPALIK, RÜŞVET, ZULÜM

Özlem Kumrular, Kösem Sultan adlı kitabında, dış gözlemcilere dayanarak imparatorluğun içinde bulunduğu durumu yansıtırken İngiliz elçisi Thomas Roe’nun 1620’li yıllardan naklettiği “imparatorluk öyle güçten düşmüş ki ve disiplin konusunda yozlaşmış bir durumda ki sadece mütalaa ve şanla” ayakta durabiliyordu. Rasgele verilen arpalıkların, rüşvetin haddi hesabı yoktu. Gıda tedarikinde yaşanan sıkıntı sorunların en büyüğüydü. Köylüye reva görülen zulüm olağandı. 

“İrtikab ve irtişa” (kayırma ve rüşvet) düzeni olarak da geçen ve “ilmiye” kadrolarını müzayede ile dini rüşvete gark eden Anadolu Kazaskeri Cinci Hüseyin Efendi’yi örnek gösteren İlgürel’in bir sonuç cümlesiyle ile bitireyim bu kısacık yazımı: 

“İhtiyaçlara cevap veremeyen hazinenin iradı yıldan yıla azalıyordu. Celali ve eşkıya tehdidi altında olan reayadan vergi tahsili zordu. Bir kısmı yerini yurdunu terk etmiş, toprak işlenemiyordu... Halk çarşı ve pazarda yüksek fiyat enflasyonu ile karşı karşıya idi.”

Yeniden soralım kendimize “Tarih nedir” diye. Ve çok çeşitli tanımlarına yukarıda yansıttığım süreci ve benzerlerini de eklemeyi unutmayalım; yaşadığımız günlerle kıyaslayalım; geçmişi bilmeye çalışalım geleceğin aydınlığı için.

SALİH ÖZBARAN

EMEKLİ TARİH PROFESÖRÜ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları