Olaylar Ve Görüşler

Etik ve Ahlaki Sağaltım - Prof. Dr. Çağatay ÜSTÜN

27 Aralık 2020 Pazar

Toplumların manevi ayar mekanizmalarını yitirmeye başladığı bir dönemden geçiyoruz. Hiç kimsenin hayal dahi etmediği bu zaman diliminin duyarlı, gerçeği arayan kişiler için verdiği acı ve sıkıntı dayanılmaz olmalıdır.

Bireyin tek başına kendi özgürlük ve hak sınırlarını çizmeye başlaması, bencillik ve ikiyüzlülüğü de beraberinde getirmektedir. Oysaki doğuştan gelen, ilkel olarak nitelendirilebilecek ahlaki davranış biçimlerini geliştirmeli ve daha mükemmele erişmek için çaba sarf etmeliydik. Anlaşılan odur ki insan, insan olmayı başarmakta giderek daha fazla zorlanıyor.

Yüzyıllar önce hekim Taberi’nin (Ebü’l-Hasen Ali b. Sehl Rabben et-Taberi - IX. yy) insan psikolojisi ve tıbba ilişkin fikirlerini geliştirirken gösterdiği yaklaşım biçimini oluşturan beden sağlığı ile ruh sağlığının yani ahlakın bir arada değerlendirilmesi gerektiği fikri, son 5 yıldır üzerinde çalıştığım etik sağaltım önerisinin doğruluğunu ispatlar niteliktedir.

Bu konuda giderek hastalıklı hale dönüşmüş toplumların sağlıksız bireylerin yetişmesinde kötü bir kaynak teşkil etmesi, etik ve ahlaki değerlerin vicdandaki etkisini yitirmesi, karar vermede yanlışın, doğrunun önüne geçmesi ironik sonuçlar olarak hatırlanabilir. İnsan olmak için hem beden hem de ruh sağlığımızın devamının önemine, bu sayede etik ve ahlaki duyarlılık halimizin korunacağına ilişkin öngörümün desteklenmesi daha da güçlenmektedir.

Dünyadaki ahlaki çöküşün başladığı 20. yüzyıl başında bunu durdurabilmek için bir şeyler yapmak imkânı zayıflamıştı. Toplumlar arası farkların artması, değişik düşünce akımlarının ortaya çıkması, o dönemde iki büyük dünya savaşının yaşanmasına sebebiyet verdi.

Ancak bu savaşlar toplumsal ve bireysel derslerin çıkarılmasını sağlamaktan uzak kaldı. Aksine daha gergin, daha geçimsiz, kutuplaşmış bir dünya düzeni oluşturdu. Paylaşımcı olmaktan uzak, hoşgörüyü sınırın dışına iten, sevgi ve saygıyı seviye üzerinden algılamaya çalışan bir sistem, modernlik anlayışını olumsuz yönde etkiledi.

DURUM BU KADAR KÖTÜ MÜ?

Her şeyi isteyen ve anında elde etmeye çalışan bir toplumsal anlayışın tohumları bugün büyümüş sorunlar olarak karşımızdadır. Artık her bireye eğitim ve sağlık götürebilme kaygısı geleceğin planlarından silindi. Olan ve yeteri kadar anlayışıyla bireyler yalnızlaşarak bilgi fakiri haline dönüştü.

Kısa cevabıyla durum kötüdür. Geçen yüzyıl felsefe, etik ve ahlaki düşünce ile eylem üretme anlamında çok kısıtlı kalmıştı. Etik ve ahlaki anlayışlardaki zayıflamalar yanlışın doğru gibi algılanmasına sebep olmaktadır. Niceliksel nüfusun artış hızı niteliksel nüfusun dikkate alınmamasına yol açarken ulaşımdaki gelişmeye paralel olarak kitlesel göç hareketleri, yerelden genele yayılan bir sistematiğin unsuru haline dönüştü.

Kötü ve yanlışın yayılışını hızlandıran bu faktörler, internet üzerinden yayılan bilgi kirliliğiyle birleşti. Öngörüme göre aslında dünyada etik ve ahlaki kırılma 2013 yılında tamamlandı. Çünkü 2013, belli doğruların ve değerlerin hızlı ve öngörülemez bir şekilde bozulduğu bir dönemi ifade ediyordu. 

Hukuki açmazların etik ve ahlaki ikilemlerden daha fazla görülmesi, ilkelerin özündeki anlamın yitirilmesi, sadece yasal süreçlere dayalı bir yaşam tarzının önerilmesi etik-hukuk birlikteliğinin de sonuna gelindiğine işaret ediyordu.

Bundan bir yıl kadar önce, Aztek ve Maya takviminin sona erdiğine ilişkin inanış ve iddia açısından değerlendirdiğimizde, zamanın durması fikri fiziki anlamda olmasa da manevi anlamda bir sonlanıştan bahsetmekteydi.

Artık öylesine bir süreçteyiz ki yaşanan olayların içeriğindeki vicdan ve merhamet yoksunluğu yadırganmayacak bir düzeydedir. Bunun nasıl, ne şekilde ve ne zaman öğrenildiği hususunda hayret etmemek gerekir. Çünkü kötülüğün yayılması doğru ve erdemli olanın yayılmasından çok daha hızlıdır.

BU DÖNEMDE ETİK SAĞALTIM MÜMKÜN MÜDÜR?

Etik ve ahlaki değerleri yozlaştırmış, dışlamış bir sistemde sağaltımın ne derece etkili olacağı sorusu halen zihinlerde soru işaretidir. Doğru adımlar atılması için heterojen toplumsal yapıların ve artmış nüfus hareketlerinin biraz olsun kontrol altına alınması gerektiği düşünülebilir. Homojen bir yapıda doğruyu, iyiyi, güzel olanı gerçekleştirmek, bunu paylaştırmak daha mümkün görünmektedir. Bu önerinin ütopyalardaki ülkü ile benzeşiyor olması, ütopyalarda tasarlananın doğru olduğunu gösterebilir.

Ancak yine de daha anlamlı ve daha derin düşünerek doğa ve canlılarla uyum içinde bir yaşamın kurgulanması için çok fazla yayılmamış bir insan neslinin varlığı çözümün parçası olarak algılanabilir. Eğitim, sağlık, beslenme ve temiz suya erişimin huzur dolu bir şekilde sağlanabilmesi için az nüfus, daha fazla etik ve ahlak ile yeteri kadar hukuk anlayışının benimsenmesi üzerinde düşünülebilir.

Böylece bireyi temel alan ve onu insan haline dönüştürmek için eğitim, rol model sağlama çok daha kolay gerçekleşebilir. Bu sayede karmaşık hale dönüşmemiş aile yapısının toplum ve diğer kurumlarla entegre ve uyum içinde olması sağlanabilir. 

İSTEK VE AZİM ŞART

Bu konularda hekim ve düşünür Farabi’nin (IX.-X. yy) önermeleri de yol göstericidir. Ancak şurası kesindir ki etik ve ahlaki bir sağaltımın mümkün hale gelmesi için sadece ders içerikleri içine yığılmamış, sosyal yaşamın içinde yer alan bir sistemin tasarlanması, etik danışmanlık yapısının bunun içinde yer alması, olaylara ve olgulara etik ve ahlaki pencereden bakma becerisinin tüm ortamlarda paylaşılması lazımdır. Olumsuzluğa rağmen olumluyu istemek ve bunu gerçekleştirmek için çaba göstermek vazgeçilmez bir uğraştır.

Bu konuda istekli ve azimli olunmalıdır. Felsefe ve etik uzmanlarına büyük görev düşen bu sorumluluğun bilinciyle hareket edildiği takdirde etik sağaltımın geçiş basamaklarının hızla aşılması mümkündür. Bu konu hakkında yapılacak planlamalar, öneriler gerçekte uygulanabilir ve hayalci olmayan öğeler içermelidir. Etik ve ahlaki bozulmalar bir kez başladı mı, onarımın zor olacağı unutulmamalıdır.

Aslında temel amaç, öncelikle bu tür bozulmaların önüne geçilmesi ve bunun önlenmesidir. Bu nedenledir ki etik sağaltım mekanizmalarını çalıştırırken bir yandan da bozulmanın durdurulması hedeflenmelidir. Etik ve ahlaka göre bir yaşam değil, yaşamın etik ve ahlaka uygun hale getirilmesi altın bir ilke olarak kabul edilmelidir. Bu yöndeki araştırma ve çabaların devam etmesinin etik toplumun inşası anlamında katkılar sağlamasını bekliyorum.

PROF. DR. ÇAĞATAY ÜSTÜN



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları