Olaylar Ve Görüşler

Devrimci bir hukukçu: Mahmut Esat Bozkurt - Prof. Dr. Şaduman HALICI

21 Aralık 2022 Çarşamba

Ölümünün 79. yılında saygı ile andığımız Mahmut Esat Bozkurt, 600 yılı aşan bir imparatorluğun yıkılışına ve yeni bir devletin kuruluşuna tanık olan aydın bir devlet ve düşün adamıdır. Çağdaş Türkiye’nin yapılanmasında etkin bir rol oynamıştır. 21 Aralık 1943’e kadar süren 51 yıllık yaşamı süresince kaleme aldığı yedi kitap ve beş yüze yakın makale ile Kemalist ideolojinin oluşturulmasında da öncü olmuştur.

1892 yılında Kuşadası’nda doğan Mahmut Esat, ilk ve ortaöğrenimini Kuşadası, İzmir ve İstanbul’da tamamladıktan sonra 1908-1909 ders yılında Hukuk Mektebi’ne kaydını yaptırmıştır. Gazeteciliği de bu yıllarda başlamış, 1911-1912 öğretim yılı sonunda mezun olmuş ve öğrenimine devam etmek üzere İsviçre’ye gitmiştir. Lozan’da bir yandan öğrenimini sürdürürken öte yandan Lozan Türk Yurdu Derneği’nin yeniden canlandırılmasında ve Türklerin haklarının savunulmasında etkin rol oynamıştır. Kapitülasyonları doktorasında tez konusu almış ve Türkiye’nin bu ayrıcalıkları tek taraflı olarak kaldırabileceğini kanıtlamıştır. 1919 yılı haziran ayında, kaçak olarak bindiği bir İtalyan gemisi ile Kuşadası’na gelmiş, bölgede; biri gezici, diğeri sürekli olmak üzere oluşturduğu müfrezelerle Yunanlara karşı vatanını savunmuştur. 23 Nisan 1920’de açılan TBMM’ye İzmir’den milletvekili seçilmiş ve ağustos ayında TBMM’ye katılmıştır. TBMM’ye katıldığı ilk günden itibaren yeni devletin tam bağımsızlıkçı tutumundan ödün vermemiş, Türkiye’de kişi ve sınıf egemenliğinin değil, gücünü Türkiyeli üreticinin ekonomik ve toplumsal çıkarlarından alacak halk saltanatının kurulması tezini savunmuştur. Bu düşüncesini de iktisat bakanı olunca (12 Temmuz 1922) uygulamaya koymuştur. 22 Eylül 1923’e kadar sürdürdüğü bu görevi sırasında halkı şirketler kurarak yerli sanayinin geliştirilmesi yönünde özendirmiş, Ziraat Bankası’nda yaptığı düzenlemelerle köylünün kredi olanaklarını artırmış, köylüye tohumluk ve çift hayvanı dağıtılmasını sağlamıştır. Köy bankaları projesi ile halkı tefecinin elinden kurtarmayı, üretimi artırmayı, köylülerin ekonomik ve toplumsal durumlarını düzeltmeyi, köyleri bayındırlaştırmayı hedeflemiştir. Türkiye Milli İthalat ve İhracat Anonim Şirketi’ni kurarak da Türk ulusunu, o güne kadar çekingen kaldığı ticari faaliyetlerin içine çekmeye özen göstermiştir.

ADALET BAKANLIĞI

Bununla birlikte Mahmut Esat, Türk Devrimi’ne bir hukukçu olarak damgasını vurmuş, 22 Ekim 1924-22 Eylül 1930 tarihleri arasında Adalet Bakanlığı yapmıştır. Halkın gereksinimlerini karşılamayan yeniliklerin, irticayı canlandıracağına olan inancı nedeniyle kaynağını dinden değil, halkın gereksinimlerinden alan yasaların yapılmasını gerekli görmüştür. Bu nedenle çağdaş, halkçı ve uygar uluslarca kabul edilen yasaları almakta duraksamamıştır. 17 Şubat 1926’da Medeni Yasa’nın kabulü ile başlattığı bu süreci, 1 Mart 1926’da Ceza Yasası’nın, 22 Nisan 1926’da Borçlar Yasası’nın, 29 Mayıs 1926’da Kara Ticaret Yasası’nın, 18 Haziran 1927’de Hukuk Davaları Yargılama Usulü Yasası’nın, 9 Ocak 1929’da Ceza Davaları Yargılama Usulü Yasası’nın, 13 Mayıs 1929’da da Ticaret Yasası’nın deniz ticaretine yönelik ikinci kitabın kabulü ile sürdürmüş ve 18 Nisan 1929’da kabul edilen İcra ve İflas Yasası ile tamamlayarak genç Cumhuriyeti, teokratik devletten laik hukuk devletine taşıyan düzenlemeleri gerçekleştirmiştir. Yalnızca yasa çıkarmakla yetinmemiş, yasaların halka mal edilmesi, kavratılması için de büyük bir özveri sergilemiş ve yasa dilinin Türkçeleştirilmesi çalışmalarını başlatmıştır. Bu çerçevede “vacibat” yerine “borçlar”, “mürafaa” yerine “davaya duruşma”, “kaziyei mahkeme” yerine “davanın katileşmesi”, “derdest” yerine “yakalama”, “müddei şahsi” yerine “davacı”, “hali sabıka irca” yerine “eski haline getirme”, “şahitlerin istimaı” yerine “şahitlerin dinlenmesi” gibi Türkçe sözcüklerin hukuk dilimize girmesine öncülük yapmıştır.

MEDENİ YASA

Medeni Yasa ile salt kişi, aile ve toplum yaşamını çağdaş ölçülerde yeniden inşa etmekle kalmamış ulus-devletin oluşturulmasında da önemli rol oynamıştır. Örneğin,  Lozan Antlaşması’nın 42. maddesi ile aile ve kişi hukuku alanında geleneklerine göre hukuk kuralları belirleme hakkına sahip olan Musevi, Katolik Ermeni, Protestan Ermeni ve Ortodoks Rum gibi azınlıklar Medeni Yasa’nın laik bir anlayışla yasalaşacağı belirginleşince Adalet Bakanlığı’na gönderdikleri “feragatnameler”le Lozan’da kendilerine tanınan ayrıcalıklardan yine kendi istekleri ile vazgeçtiklerini belirterek Türk ulusunun bir parçası olduklarını vurgulamışlardır.

Adaleti halkın ayağına götürmeyi ilke edinmiş olan Mahmut Esat, adalet örgütüne de büyük önem vermiştir. Cezacıların gözlüğü olarak nitelediği Adli Tıp Kurumu’nu çağdaş bir yasaya kavuşturmuş, ceza ve tutukevlerini çağdaşlaştırmak için programlı çalışmalar yapmış, hükümlüleri üretici konuma getirecek önlemler almış ve bölge hapishanelerinin açılması yönünde bir proje başlatmıştır. Karnı tok hâkimler ilkesinden yola çıkarak yargıçların ekonomik durumlarını iyileştirmeye çalışmış, böyece rüşvetle mücadeleye de yönelmiştir. Adalet personelini, devrimin ruhu ile bağdaşan çağdaş bir görünüme de kavuşturmuştur. Avukatlık Yasası’nda yaptığı değişikliklerle, avukatlık mesleğini; Hâkimler Yasası ile de yargıçların atama, yükseltme ve görevden alma işlemlerini yasal güvenceye bağlamıştır. Bu yasa ile Türk kadınlarının mesleğe girmesine de olanak sağlamış, böylece Türkiye Almanya’dan sonra kadın yargıcı olma onuruna erişen ikinci ülke olmuştur. Geleneksel düşünceyi temsil edenlerin tüm itirazlarına karşı var gücüyle savaşarak da Ankara’da Adliye Hukuk Mektebi’ni açmış ve çağdaş Türkiye’nin çağdaş hukukçularının yetiştirilmesinde öncü rol oynamıştır.

BOZKURT SOYADINI ALMASI

Mahmut Esat çağdaş hukuk sistemini kurma yolunda yoğun bir çaba içinde iken Türkiye’nin gündemine Bozkurt-Lotus davası girmiştir. Başlangıçta sıradan bir deniz kazası olarak algılanan bu olay, kapitülasyonların Lozan’da kaldırılmış olduğu gerçeğini görmezlikten gelen Fransız kamuoyunun ve hükümetinin, Türkiye’yi ve Türk yargıçlarını yaralayıcı iddiaları sonucunda siyasal bir niteliğe bürünmüştür. Bu iddiaları içine sindiremeyen Adalet Bakanı Mahmut Esat, sorunun Lahey Uluslararası Adalet Divanı’na götürülmesini sağlamış, burada yaptığı etkili savunma ile Türkiye’nin haklılığını kabul ettirmiştir. Böylece, çağdaş Türk hukukçularının Türkiye’nin ulusal çıkarlarını her zeminde savunabileceklerinin örneğini vermiştir. Bu savunma Mahmut Esat’a da “Bozkurt” soyadını kazandırmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’ni laik hukuk düzenine taşıyan Mahmut Esat, bu sürecin devrimci kuşaklara aktarılmasında da etkin rol oynamıştır. 1933’te yapılan üniversite reformu çerçevesinde İstanbul Üniversitesi’nde kurulan İnkılap Tarihi Enstitüsü’nde, ardından Ankara İnkılap Kürsüsü’nde Türk Devrimi’nin hukuki ve adli tarihini okutmakla görevlendirilmiş ve bu dersleri İzmir Halkevi’nde de yineleyerek kamuoyunu, devrimin amacı konusunda bilinçlendirmeye çalışmıştır. Derslerinde Türk İhtilali’ni, ihtilalci bir üslupla anlatmış, şiirsel anlatımına coşku ve heyecanını da eklemiş, kürsüde kimi zaman vatan düşmanlarını yenmek için; cesaret, cesaret, daima cesaret diyen Danton’u, kimi zaman ah hürriyet, senin adına ne cinayetler işleniyor diyen Madam Rolan’ı, kimi zaman da Masumum. Fakat idama mahkûm olmuşum ne çıkar? Türk milleti sağ olsun diyen Mithat Paşa’yı canlandırmıştır. Laik toplum ve devlet yapısının gerekliliğini vurgularken de Batıl her vakit batıldır. Felaket, onun hak suretinde görünmesindedir diyen Baki’ye atıf yapmıştır. İhtilallerden söz ederken; Locke’a, Nietzcshe’ye, Poul Janey’ye, Jan Jures’e, Rousseau’ya; Türklük, Türkçecilik aşkını dile getirirken de Lastik Sait’e, Karacoğlan’a, Köroğlu’na, Yunus Emre’ye can vermiştir. Benimsediği bu yöntemle de devrim tarihinin anlatılması konusunda gelecek kuşaklara örnek olmuştur. Hukuk Fakültesi’nde verdiği devletler genel hukuku ve inkılap tarihi; Siyasal Bilgiler Okulu’nda verdiği anayasa hukuku derslerinde de aynı coşku ve heyecanını korumuş, Türk gençlerine vatan aşkını her şeyin üstünde tutmayı öğretmeye çalışmıştır. Böylece, 1892’den 1943’e uzanan yaşamında silahıyla cephede, konuşmalarıyla Meclis’te, kalemiyle basında çağdaş Türkiye’nin yapılanmasında belirleyici olan Mahmut Esat, Türk Devrimi’nin genç kuşaklara aktarılmasında ve Kemalizmin sistemleştirilmesinde, kökleşmesinde de etkin rol oynayarak Cumhuriyet tarihimize damgasını vurmuştur.

PROF. DR. ŞADUMAN HALICI



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları