Olaylar Ve Görüşler

Daha iyi bir yaşam - İbrahim BERKSOY

07 Ocak 2023 Cumartesi

Yaşam kalitesi kavramı, insanlığın yüzyıllardır süren “daha iyi bir yaşam” arayışının ürünüdür. Yaşam kalitesini ve daha iyi bir yaşam isteğini ortalamalara dayalı “endüstriyel büyüme” ölçütleriyle ve yine ortalamalar üzerinden insanların, toplumların refah düzeylerini ölçmede kullanılan birtakım verilerle açıklamaya çalışmak yanıltıcıdır. Örneğin “kişi başına düşen milli gelir” denildiğinde o ülkedeki tüm insanlar bir çırpıda ortalanıvermiş ya da “enflasyon oranı” açıklandığında enflasyonun tüm etkileri yine bir çırpıda o ülkenin tüm bireylerine aynı oranda yansıtılıvermiş oluyor. Bu ve benzeri “ortalamalar”, toplumsal eşitsizlikleri, derin çelişkileri gizlemede ne yazık ki oldukça kullanışlıdır. Oysa yaşam kalitesi üzerine yapılacak olan çalışmalar bireyleri, toplumları bir ortalama değerde buluşturmayı değil tam tersine belki de onları “hanehalkı” ölçeğinde anlamayı amaçlamalıdır.

TEMEL GÖSTERGELER

Yaşamsal ihtiyaçların ötesinde, bireylerin yaşam kalitesini belirleyen temel göstergeler arasında en azından şunlar sayılabilir:

Çevreyle uyum içinde sağlıklı bir yaşam arzusu, (Dünya Sağlık Örgütü, sağlığı, “hasta olmama hali” olarak değil “fiziksel, zihinsel, ruhsal ve sosyal tam iyilik hali” olarak tanımlamakta),

Kendisini geliştirmeye olanak verecek nitelikte ömür boyu eğitim hakkı,

Eşitsizliklere, haksızlıklara, baskılara karşı kendisini koruyabilecek anayasal bir düzenin varlığına, adil bir hukuk sistemine duyulan ihtiyaç,

İş dışında kendisini mutlu edecek uğraşlar edinme olanağı,

Bütün bunları gerçekleştirebilmek için yeterli bir gelire sahip olma durumu.

Toplumsal düzlemde ise bireylerin ve toplumun refah ve mutluluğunu, yaşam kalitesinin sürekli yükseltilmesini amaçlayan, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletinin varlığı ve bununla birlikte demokratik toplum düzeninin tüm kurum ve kurallarıyla işliyor oluşu “daha iyi bir yaşam” arayışının belki de biricik güvencesidir.

YOKSULLUKLA TERBİYE!

Bugün ne yazık ki “yaşama içgüdüsü”ne dayalı hak ve özgürlük alanları (can ve mal güvenliği, iş güvenliği, hayatta kalma, barınma, temiz suya, sağlıklı gıdaya erişme, insanlık onuruna yaraşır “asgari” bir hayat sürme ihtiyacı vb.) “daha iyi yaşama” talebinden çok daha yakıcı ve elzemdir. Tepemizde bir uçtan öbür uca salınan tehlikeli bir sarkaç var; bu sarkacın zoruyla kimi zaman terör korkusuyla susturulup milyarlarca dolara mal olan maceracı güvenlikçi politikalara mahkûm ediliyoruz kimi zaman da üç kuruşa üç vardiya ihracata çalışıp açlık ve yoksullukla terbiye ediliyoruz.

Söylene söylene artık nakarata dönüşen bir Saray stratejisi var: “Yatırım, istihdam, üretim, ihracat, cari fazla yoluyla büyüme.” Özü şu: Başkaları için yatırım, istihdam, üretim; borca karşılık ihracat, cari fazla. Bu stratejinin sonu -söylendiği gibi- tam bağımsızlık değildir; aksine, adım adım yarısömürge olmaktır. Pahalılıktan kendi memleketimizde, kendi ürettiğimiz mal ve hizmetlere artık her geçen gün -göz göre göre- daha uzaktan bakıyoruz.

İBRAHİM BERKSOY

MAKİNE MÜHENDİSİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları