Olaylar Ve Görüşler

Çürümenin Merkezindeki İttifak - Prof. Dr. A. Selami SARGUT

30 Nisan 2021 Cuma

Neo-liberallerin tüm savlarını birey ve aktörün gönüllü, özgür iradeli eylemleri üzerine kurdukları bilinir. Bu çerçevedeki temel görüşleri, bireylerin özgür seçimlerini kısıtlayan tüm yapısal ve kurumsal engellerin kaldırılması üzerine kurgulanmıştır.

Söz konusu yaklaşım; insan yapısı olarak gördükleri kurumsal ve sosyal kuralların gevşetilmesi ya da kaldırılması, birey özgürlüklerinin sınırsız olması gerektiğini savlayan anlayışlara değin uzanır. Neo-liberaller içindeki bazı kesimler, verili doğal sınırların (gerçeklerin) bile, dayatılan "insan yapısı" engeller olduğunu ileri sürecek kadar ipin ucunu kaçırmışlardır.

CUMHURİYET DÜŞMANLIĞINDA BİRLEŞİM

Gerçekte bu anlayışları, özellikle sosyolojik ve ekonomik açıdan ele alındığında yalnızca bilim çevrelerini değil, muhafazakâr toplulukları, İslami cemaatleri de rahatsız edecek düzeydedir. Klan türü bir ortaklığı temel alan cemaatlerin, kendilerine tabi üyelerini, neo-liberallerin birey” tanımı içinde değerlendirmeleri pek akla yatkın gelmemektedir.

Peki, ne olmuştur da temel savları çatışan bu iki topluluk toplumsal ve ekonomik açıdan yakınlaşabilmiş, siyasal ortaklıklar kurabilmiştir?

Her iki topluluğun ortak paydası, denetleyip egemen olamadıkları, kural koyan modern yapı ve kurumlara karşı duruşlarıdır. Bu karşıtlık yakınlaşmalarının birinci nedeni olarak ortaya çıkmaktadır. İkinci neden modernitenin ve bilimin bireylerin inanç ve görüşlerini baskıladığı, halk psikolojisini aşağıladığı konusundaki iddialarıdır.

Özellikle neo-liberaller bu yaklaşımla, bireylerin özgür irade ve seçiminin, halka yukarıdan bakan modern yapı ve kurumlar (bunların içinde bilim de vardır) tarafından baskılandığı kanısındadırlar. Neo-liberaller kurum ve yapılara, bireysel özgürlük alanlarını sınırladıkları için karşı çıkarlarken cemaatler ise yine bu kurum ve yapıları, muhafazakâr yaşam biçimlerini engelleyen, merkezden” dışlayan, “çevreye” mahkûm eden iktidar araçları biçiminde değerlendirmektedirler.

KAÇINILMAZ DÜŞ KIRIKLIĞI

Merkezde yer alan modern kurumlar ve yapılara karşı bu tepkiler, doğal bir ortaklığın oluşmasının yollarını açmıştır. Temel amaçları açısından dünyayı oldukça farklı tanımlayan bu iki topluluğun bir araya gelmesinde, her iki kesimdeki aktörler arasındaki bağlar etkili olmuştur.

Batılı öğrenim ile tanışan bazı muhafazakârlar ve cemaatçiler, çevreden merkeze gelmenin yolunun neo-liberal söylemlerle mümkün olabileceğini görmüştürler. Cemaatçilerin de modern yapılar karşısında kendileri gibi sıkışıp kısıtlandığını fark eden neo-liberal kesimdeki bazı entelektüeller, muhafazakâr kesimlerle ilişkilerin kurulmasında önemli rol oynamıştırlar.

Söylemlerdeki yakınlaşma ortak beyin fırtınalarına, entelektüel düşünce ve siyaset üretim toplantılarına değin genişlemiştir. Merkezin ele geçirilmesi çabasında her iki kesimin siyasal, toplumsal ve ekonomik açıdan ortak söylemler üretmeleri zor olmamıştır.

Ancak dünyayı kavrama çerçevesindeki temel ayrılıklar nedeniyle, cemaatçi kesimlerin bu ortak söylemleri, merkezi (ve oradaki kurum ve yapıları) ele geçirmelerine olanak sağlayacak geçici bir dönem için kullandıkları görülmektedir. Bu noktada FETÖ dahil tüm cemaat ve tarikatların, aklı evvel” neo-liberalleri elverişli araçlar olarak nasıl kullandıklarını anlayabilmek hiç de zor değildir.

Üyelerini tebaa ve kul olarak gören klancı toplulukların, bireyci gerçek liberallerle (bunların bir de yerli ve milli, çakma versiyonları vardır) sonuna kadar bu yolu birlikte yürümeleri doğal olarak pek olası değildi. Sonunda yolları ayrılmaya başlamıştır.

Siyasal, toplumsal ve ekonomik palazlanma sağlanınca cemaatçi tarafta bu kadar bireysel özgürlük yeterli hatta fazla bile” görüşleri öne çıkmaya başlamıştır. Bunun üzerine, kuram bilgisi zayıf olduğu için, epistemolojik öngörülerde bulunma becerisi de yetersiz olan neo-liberal kesim ahlar ve vahlar içinde büyük bir düş kırıklığına uğramıştır. Bununla da kalmamış, kalemşorlarının ve sosyal, ekonomik figürlerinin de baskılar ve sınırlamalarla karşı karşıya kaldığı bir sürece doğru savrulmuşlardır.

KESKİN FAKAT NİTELİKSİZ AYRIŞMA

Bu noktada neo-liberaller arasında keskin bir yarılmanın oluştuğunu görüyoruz. Düşüncelerini bilimsel bir süzgeçten geçirme becerileri kısıtlı olsa da ellerinde kalan romantik sanrıya sıkıca sarılmış olan bir kısım (gerçek) neo-liberal aldandıklarını görerek günah çıkarmışlardır. Oysa daha araçsalcı ve çıkarcı olan çakma neo-liberaller ise duruşlarını revize ederek ya da yeni bir liberalizm tanımı yaparak, günün siyasal, toplumsal ve ekonomik koşullarına uyumu (özgür iradeleriyle) seçmişlerdir.

Son toplamda neo-liberallerin, bireyin ve aktörün önünü, hiçbir kurum, yapı ve kural tanımadan, sınırsızca açma çabalarının toplumları ve örgütleri karizmatik (Romantik mi desem?) aktörlerin egemenliğine tutsak edebileceği gerçeği bir varsayım olmaktan çıkmış gibi görünüyor. Neo-liberal görüşler yalnız bireylerin, toplumların ezilmesi sonucunu doğurmuyor, ayrıca kutuplaşmaların, kimlik çatışmalarının cehennemine de odun taşıyor.

PROF. DR. A. SELAMİ SARGUT

BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları