Olaylar Ve Görüşler

Cumhuriyet Devrimi’ne bakış - Prof. Dr. Seda ÜNSAR

14 Aralık 2022 Çarşamba

Batı’da ortaçağda antik Yunan felsefesinin üzerine giydirilen Hıristiyanlık kozmolojisi bir skolastik düşünce otoritesi yaratmıştır. Bu otorite sadece erdem ve politikayı değil, aynı zamanda doğaya ait bilginin kaynağını da kapsıyordu. 15. ve 16. yüzyıllar ise doğaya ait bilginin kaynağının gözlem ve deney olduğu fikrini doğuracak olan Rönesans çağıydı. 

Leonardo da Vinci, Andreas Vesalius ve Galileo Galilei (ve başkaları) doğayı gözlemledikçe onun kutsal metinlerde anlatıldığı gibi olmadığını, dolayısıyla kutsal metinlerin doğa üzerinde bir otoritesi olamayacağını ispatladılar. Teoloji ile bilimin birbirinden ayrılması ve bilimin seküler ontolojisi bu ispatla mümkün oldu. Bu ayrılış bilimin teolojiden özerkliğini kurarken, bilimsel alanı kaybederek sarsılan kilise otoritesi erdem ve politik alan üzerindeki etkisini de kaybetmeye başlayacaktı.

LAİK ULUS DEVLET

19. yüzyıla gelindiğindeyse, bilimsel düşünce devrimi ve Aydınlanma, sosyal ve politik alanın üzerinde yükseldiği sekülerleşmeyi çoktan sağlam bir ontolojiye ve epistemolojiye oturtmuştu. Böylece modernite seküler bir temelde inşa ediliyordu. İşin ilginç yanı, yüzlerce yıllık bu sürecin başlamasında İbni Rüşt’ün Gazali’nin kılıcıyla önü kesilen “çifte hakikat” teoremini okuyan ve kendilerine İbni Rüştçüler diyen/denilen ortaçağ keşişlerinin de rolü büyüktü. 

Annales Okulu’nun ünlü tarihçisi Fernand Braudel, kapitalizmi, kendi adıyla özdeşleşen “uzun vadeli” (longue durée) süreçte ve büyük sosyoekonomik faktörlerin tarih yaratımındaki rolüyle analiz eder. Sekülerleşmenin ekonomi politik ayağına bakıldığında denilebilir ki uzun vadede Batı’da ekonomik altyapıda feodal modeli yerinden eden kapitalizm, eşzamanlı olarak üstyapısında da feodal örüntüleri yıkıyor, modernleşmeyle birlikte laik ulus devletin temelini atıyordu.

İDEOLOJİK SIÇRAYIŞ

Doğu’da ise İbni Rüşt’ün (ve el Kindi, Farabi, İbni Sina, Ömer Hayyam gibi akılcıların) temsil ettiği felsefe ve bilimsel düşünce, iktidar gücünü arkasına almış olan Gazali’ye yenilmiş, ardında ekolleşecek bir birikim bırakamadan yok olmuştu. Bu durum, Doğu’da sekülerleşmeyi birkaç filozofun düşüncelerine hapsetmiştir. Öte yandan 16. ve 17. yüzyıllarda Batı’da sağlamlaşan kapitalist dünya-ekonomi, dünyanın geri kalanını da içine alarak ve çevreleştirerek ilerlemiştir. Kapitalist dünya-ekonomiye çarpık olarak eklemlenme ile felsefe ve bilimsel düşüncenin önünün kesilmesi Doğu’da iki duruma yol açmıştır: 1- Tam gelişmemiş sınıf yapıları gibi makro yapısal durumlar, 2- Modernitenin ontolojik ve epistemolojik temeli olan sekülerleşmenin göreli olarak yokluğu. 

Cumhuriyet Devrimi laikliği kurumsallaştırarak bilimsel düşüncenin temelindeki merak dürtüsünün sadece Batı’da doğan insana ait olmayan, evrensel bir kategori oluşunu temel almış; İbni Rüşt’ten sonra karanlığa gömülen Doğu’da bilimsel düşünce ve felsefenin önünü ilk defa açmıştır. Ünlü tarihçi Arnold Toynbee Atatürk’ün 15 yıla dört yüzyılı sığdırdığını söylerken, kendisine oryantalist kibrini dahi bir kenara bıraktıran bir hayranlıkla, ters makro yapısal şartlara rağmen tarihin rastlamadığı bir adanmışlıkla gerçekleşen bir dev ekonomi politik ve ideolojik-kültürel sıçrayışa işaret eder.

Nasıl ki hakikat bir bütünse, aslında dünya da bir bütündür; fakat Batı’da sağlamlaşan kapitalist dünya-ekonomi dünyanın geri kalanını içine aldıkça biz “dünyanın geri kalanı”na Doğu diyelim.

PROF. DR. SEDA ÜNSAR



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları