Olaylar Ve Görüşler

COVID-19 Salgını ve Değişim - Prof. Dr. Mehmet Y. YAHYAGİL

08 Aralık 2020 Salı

Son yirmi yılda popüler bir anlam kazanan küreselleşme kavramı tahminlerin ötesinde karmaşık bir soyutlamadır. Toplumbilimcilerin ve ekonomistlerin tanımları ya da yalnız kültürel ve siyasal açıdan yapılan açıklamalar yetersiz kalmaktadır.

Aslında bilişim ve iletişim teknolojilerinin yaygın ve etkili kullanımıyla geçmişin yerel ekonomik, toplumsal, kültürel ve politik birikimlerinin evrensel boyut kazanması küreselleşmenin özü olarak düşünülmelidir. Burada “öz” sözcüğünü kullanmamın nedeni bilgi toplumuna geçebilmiş birkaç ülkenin gelişmekte olan ülkelerin yaşam tarzlarını değiştirme stratejilerinin bu olguda göz ardı edilmemesi gerektiğindendir.

NEOLİBERAL İLLÜZYON

Milenyum çağı evrensel ve kültürel değerlerin alt-üst olduğu, yeni (neo) liberalizmin daha açık bir ifadeyle, farklı bir emperyalizmin insanları tüketim toplumuna dönüştürmek için sosyal medya ve iletişim kanallarıyla başta ABD tarafından empoze edildiği bir zaman dilimi olmuştur.

Her alanda vurgulanan içi boş bir “özgürlük teması” çoğulcu kültürlerde dahi bireyselliği ön plana itmiş aile, evlilik, toplumsal dayanışma gibi insanları birbirine bağlayan değerler zinciri parçalanmıştır. Daha azgelişmiş ülke halkları ötekinin değerlerini benimsemeyi, ötekiler gibi davranmayı farkında olmaksızın benimseyivermiştir.

İş (istihdam) olanaklarını üretime dayalı olarak artıramadan, finansal stratejilerle ekonomileri canlandırma gayretleri Türkiye’de de olduğu gibi pek çok ülkede enflasyonist etkisini göstermiş, acı (!)reçeteler yazılmış, insanlar kazandıklarından çok daha fazlasını tüketmek için kredi ve benzeri olanakları çoğu kez hatalı kullanıp daha da yoksullaşmıştır. 

Küreselleşme, eşyanın doğası gereği bir anti-tez de yaratmış ve modernizmi, teknolojinin etkin biçimde kullanılması olarak benimseyen fakat gelenekselliğin ve dinsel değerlerin ön plana çıkarıldığı farklı akımlar (refleksif-küreselleşme) belli ülkelerde kendisini göstermiştir.

Bu arada son on yılda Afrika ve Asya’dan göçmenlerin gelişmiş ülkelere sığınma sorunu kendilerini en demokratik ve uygar olarak kabul eden ülkelerde milliyetçilik duygularını kamçılamış ve kimi siyasetçilerin popülist yaklaşımlarıyla birlikte insani değerlerin işlevinin zedelenmesiyle sonuçlanmıştır.

Gelişmiş ülkeler arasındaki ekonomik savaşların etkisi, toplumsal yaşamda ötekileşme sevdası ve bireylerin benliğini koruma ikilemi içinden çıkılmaz bir hal alırken bu kez de insanlık, artık tarih sayfalarında kaldığını düşündüğü bir salgının ölümcül darbesiyle karşılaşmıştır. Bu salgının yaşamın her alanındaki şok etkisi ülke ve statü farkı gözetmeksizin herkesi etkilemiş, kimilerini düşünmeye, kimilerini sorgulamaya yöneltmiş ve bir küresel panik atmosferi egemen olmuştur.

KÜRESEL DEPRESYON

Ekonomik dengelerin göreceli olarak tüm dünyada bozulmasına ve zengin-fakir makasının hızla açılmasına yol açan bu pandemi  (COVID 19), bireyleri ve ülke yönetimlerini de ister istemez bir değişim sürecinin içine tutsak etmiştir. Bu süreçte insanların belki de ıskaladıkları oluşum, bireysel ve kültürel değerlerdeki değişimdir. Avrupa ülkelerinin yanlış şekilde bu dünyadaki yüksek (!) kültürel değerlere sahip olduğu kanısı muhtemeldir ki Avrupalılar arasında bile zedelenmiştir.

Ayırımcılıktan kaçınma, ifade özgürlüğü, dinsel inançlara saygı kavramları ile temel evrensel değer olarak kabul edilen insan hakları konusunda ne denli bir çıkmaza girildiği açıktır. Beyaz ve siyah ırktan bireylerin çatışmaları, mülteci akımı karşısında belli ülkelerin katı tutumları faşizan duyguları ön plana çıkarmış ve bunun yansımaları pandemi sürecinin tahribatına karşın sürebilmiştir.

Kanımca mutluluk” kavramının algısı dahi büyük olasılıkla değişmiş, sosyal ilişkilerin sanal dünyada ağırlık kazanması kimi avantajlarının yanı sıra küresel bir depresyon yaratmıştır. Bu arada geri bıraktırılmış ya da daha doğrusu sömürülmüş Afrika ülkelerinin pandemiden daha az etkilenmesinin nedenleri hiç değilse akademik çevrelerde dikkat çekmiştir (Bkz: https://www.bbc.com/news/world-africa-54418613).

AYDINLARIN SORUMLULUĞU

Kısaca, pek çok şeyin artık ‘eskisi gibi olamayacağı’ gerçeği anlaşılmıştır. Bu salgının yarattığı kaotik durumun nedenleri ruhumuzu unutmak mı”, siyasal ağırlıklı mı” yoksa emperyalizmin aslında bir yaratıcı-yıkım mı” olduğuna dair soru ve tartışmaları da (Bkz. Salgın: Tükeniş Çağında Dünyayı Yeniden Düşünmek, Der: D. Bayındır, Tellekt Yayınları, İstanbul, 2020) beraberinde getirmiş, yakın geleceğin nasıl şekilleneceği ana gündem maddesi olmuştur.

Ne var ki bu ölümcül salgın, bir olasılık, farklı kültürel çevrelerdeki insanlara bir birey olarak yaşamlarını ve toplumsal gerçeği sorgulamalarına ve daha da iyimser bir tahminle insanı insan yapan değerlerin yeniden keşfetmesine olanak verebilecektir. Kanımca aktivistler, yazarlar, şairler, sanatçılar bu yolda büyük görevler üstlenecek, yeni sanat akımlarını ve değişimin ana hatlarını politikacılardan daha etkin biçimde şekillendirebilecektir.

Sağlıklı günlerde daha çok düşünüp olayları daha akılcı yoldan sorgulayabilmek umuduyla...

PROF. DR. MEHMET Y. YAHYAGİL



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları