Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Bugüne Ortaçağdan Bakmak - Gani AŞIK
İslam, dünya
nüfusunun yaklaşık 3/1’i oranında ve Hıristiyanlık’tan sonraki ikinci büyük
dünya dinidir. Altıncı yüzyılın üçüncü çeyreği itibarıyla ışık huzmelerini o dönemin cehalet pençesindeki Araplarla birlikte tüm insanlığın
üzerine çevirmesi ile ortaçağda bir başka dünyanın kapısı
aralanmıştır.
Yedinci yüzyıldan 21’inci yüzyıla değin geçen
uzun tarih sürecinde dünyanın ve insanlığın geçirdiği büyük
evrelerle uyumlu olarak İslam’ın; Kuran, hadis, kelam, inanç, ibadet, yaşam biçimine ilişkin ilahi vahyin özü ve felsefesine sadık kalınarak yeni
yorum ve yaklaşımlar üretmek ve düşünceler geliştirmek, dine aykırı olmak bir
yana, dine (İslam’a) yeni alanlar açar.
Ne var ki İslam tarihi, bu tartışma, kavga ve acıların da
tarihidir. Bir başka dinin mensubu Müslüman olmak isterse Allah’ın birliği
anlamındaki tevhit inancını ve Hz. Muhammed’in, onun elçisi olduğunu, bir engeli yoksa lisanen söylemesi ve kalbi (gönlü) ile de söylediğini onaylaması yeterlidir.
Federal
Almanya’da Din Hizmetleri Görevlisi
(şimdi din ataşesi deniliyor) olarak bulunduğum yıllarda, Müslüman bir Türk
kızı ile evlenmek ya da başka nedenlerle Müslüman olmak isteyen Alman gençlerden, Kilise’de kaydı varsa
sildirmesini ve Hıristiyanlık’tan ayrıldığına ilişkin “Belge” getirmesini istemekteydim. Bu
koşul, yaptığımız işin misyonerlik faaliyeti şeklinde değerlendirilmemesi için devletin talimatıydı.
Alman
genç kısa bir süre içinde Kilise’den aldığı
“Hıristiyanlık’tan çıkmıştır” belgesini getiriyor, din değiştirme ritüelinden
sonra belgeyi dosyalayıp, arşive alıyorduk.
BELGE Mİ ÇIKAR, KAN MI?
Bu işlem, bana hep şunu düşündürdü: Benim ülkemde de Müslümanların müftülüklerde kaydı bulunsa ve bir kişi müftülüğe gidip İslam’dan çıkış belgesi istese, oradan belge mi çıkar, yoksa şahsın ölüsü mü? Peki, hangi uygulama doğru denilirse, doğru olanın Hıristiyanlık’taki olduğu tartışmasızdır. Çünkü din, gönül işidir, kişi dininden ayrılmayı düşündüğü andan itibaren zaten dini ile bir bağı kalmamıştır, belge verseniz ne olur, vermeseniz ne olur. Bunun adı laikliktir.
Taassup/bağnazlık
dediğimiz belayı Avrupa, 1517’de
Wittenberg Şatosu’nun kilisesi kapısına astığı 95 tez ile Martin
Luther’in başlattığı
Protestanlık hareketi, 1618 – 48 yıllarında devam eden ve Avrupa nüfusunun
3/2’sini ortadan kaldıran 30 yıl savaşları (mezhep savaşları) ile yenmiştir.
Kilisenin devlet ve toplum üzerindeki karanlık gölgesinin Aydınlanma’ya evrilmesi ve uygarlığın önünün açılması böyle mümkün olabilmiştir. Bizde ise başta
laiklik, arı/duru bir devlet ve toplum yapısı hedefleyen, yaşamın her alanında çağdaşlaşmayı amaçlayan devrimler halka adeta armağan
edildiği ve bedel de ödenmediği için, ne bu tarihsel dönüşümlerin
ve ne de Türk aydınlanmasının mimarı ebedi önderimiz Atatürk’ün değeri
yeterince anlaşılmamaktadır.
HEDEFTEKİ İSLAM BİLGİNİ
İslamiyet ve teoloji alanında 27 kitabı, sayısız makalesi, konferans ve
mülakatları bulunan değerli bir ilahiyat hocası ve İslam düşünce insanı olan
Sayın Prof. Dr. Mustafa Öztürk, kimi görüş, düşünce ve tezleri nedeni ile son yıllarda siyasal İslamcı
iktidarın desteği ile tümden
zıvanadan çıkan tarikat ve cemaat bağnazlarının hedefindedir.
İlahiyat
fakülteleri içinde Cumhuriyetçi çizgisini özenle
koruyan Ankara İlahiyat Fakültesi mezunu olmakla bahtiyarım ama kendimi
“İlahiyatçı” olarak niteleyemem, ilahiyatçılık oldukça farklı bir olgudur, akademisyen hiç
değilim, yani haddimi bilirim.
Bu had bilirlik Sayın Öztürk’ü, elbette savunma
ve sahiplenme anlamında değil ama (kendisinin buna ihtiyacı da yoktur) düşüncelerinden dolayı toplumsal linç
girişimi ve “tekfir”
ölçüsüzlüğüne, İslami ve insani bir
tepki vermeme engel değil, “dilsiz
şeytan” olmadığım için.
Hoca, Kuran hükümlerinin yer, zaman ve muhataplarından bağımsız
olarak değerlendirilmesine karşı çıkması nedeni ile “tarihselcilik”le suçlanıyor. Bilindiği gibi tarihselcilik, 19. yy’de, Hegel ile
başlayan bir öğreti olup, tarih olaylarının tinsel (ruhi-manevi) bağlamda
yorumudur.
Sayın Öztürk Hoca, kimi argümanlara dayanarak, Kuran lafzının Hz.
Muhammed’e ait olduğunu da savunuyor ve Allah’ın Resulü’ne “mana”, “külli kaide” ve ilkeleri bildirdiğini, Peygamberin de siyasi,
sosyolojik ve politik koşulları dikkate alarak, onları (Kuran lafzını), Arapça söz kalıplarına dönüştürdüğünü de savunuyor, akıl yürütüyor.
BU TARTIŞMA YENİ DEĞİL
“Kuran’da akıl
kelimesi; biri geçmiş, diğerleri geniş zaman kipinde 49
yerde fiil şeklinde geçer”
(TDV İsl. Ans. Cilt 2, sy. 238). İslam tarihinde Kuran’ın Hz. Peygamber’e lafzı ile mi, yoksa anlamı ile
mi, ya da bir bütünlük içinde
mi indirildiği tartışmaları yeni değil ki...
Zerkeşi ve Suyuti gibi müellifler,
Hanefi alim Alauddin es – Semerkandi’den naklen “Cibril, özellikle anlamları indirdi.
Peygamber, bu manaları belledi (ezberledi) ve bunları Arap dilindeki ifade
kalıplarına döküverdi.” (Öztürk Hoca’nın Karar gazetesi
12/12/2020 tarihli makalesi).
Aynı makalesinde Sayın Öztürk, “Bugün itibarıyla Hanefilik, Doğan görünümlü Şahin gibi, Hanefi kılıklı Hanbeliliktir” diye devam ederek, Hanefi bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaki tehlikeli dönüşüme işaret ediyor, bundan yakınıyor. “İmam” olmanın, dini- vicdani sorumluluğu yanında; insani incelik, sosyal nezaket ve gönül adamı olmayı zorunlu kıldığından habersiz Boynukalın Hoca’nın da, topluma mal olmuş ünlü ve Müslüman bir yazara ve başka bir ekonomiste ölümlerinde camiyi (haddiymiş gibi) münasip görmeyen sefil görüşlere destek vermesi de Diyanet’teki bu eksen kayması ile açıklanabilir. Türkiye İranlaşıyor, ey ehli vatan…
Toparlarsak: Genç ve yetenekli bir tefsir âlimi, dini konularda
kalıplaşmışın dışında özgür yorumlar yapıyor. Beğenilir
ya da beğenilmez bu ayrı bir konu ama “tekfir” kimsenin haddi değildir. Dininden ayrılmayı kişi kendisi
istemedikçe onu hiç
kimse, Vahdaniyet’in inkârına varmayan görüşlerinden dolay itham edemez. İslam’a
girmek kolay, - kendisi istemedikçe-
çıkarmak milyarlarda bir bile mümkün
değildir. Bu itikadi temel, Yüce Yaratan’ın, Müslümanlara tanıdığı çok özel ve ilahi bir güvence olup, çağın utancı
tekfirci kafa, ilmin, medeniyetin ve İslam’ın önünde kara bir engeldir.
GANİ AŞIK
E. MÜFTÜ VE CHP KAYSERİ MİLLETVEKİLİ
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
En Çok Okunan Haberler
- Ayşe’yi siz öldürdünüz!
- 'Erdoğan dönemi artık kapandı'
- AKP’li üyeler bütçe oturumunu terk etti
- Ölüm nedeni belli oldu
- İstanbul'da metro yangını
- AKP döneminde ne kadar harcanmıştı?
- 5 çocuğunu kaybeden anne yalanladı
- İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne soruşturma!
- İşte AKP'li belediyelerin 'etkinlik' harcamaları!
- Bahçeli profil videosu, el yükseltme, şifre çözme