Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Baronun işlevi ve siyasetle ilişkisi - Av. Haydar AKSOY
Baronun işlevi ve faaliyet alanını belirleyecek olan, baro siyaset ilişkisi yine tartışılıyor. Barolar hiç siyasete bulaşmamalıdır diyenler de var, sadece meslek siyaseti yapmalıdır diyenler de.
Bunun bir nedeni; iktidarı, baro gibi baskı gruplarıyla paylaşmak istemeyen, tekçi siyasi geleneğimizdir. Mesela 12 Eylül Anayasası’nda barolara tam siyaset yasağı getirilmişti. Günümüzde bu anlayışın ideolojik dayanağı, postmodern ve liberal anlayıştır. Bu anlayış, ısrarla hukuku ve siyaseti birbirinden ayırır. Dolasıyla bu anlayış, baroların herhangi siyasi bir faaliyette bulunmasını doğru bulmaz. Halbuki hukuk ile siyaset iç içe geçmiş alanlardır. Örneğin 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirisi, idare hukukunu ve anayasa hukukunu başlatan girişimdir.
Siyasi bir proje olan ülkemizin modernleşmesinde, pozitif hukuk önemli rol oynamıştır. Sadece 1926 yılında yasalaşan Türk Medeni Kanunu’nun toplumsal yaşamımızı nasıl modernleştirdiğini hatırlamak yeterli. Görüldüğü gibi hukuk çoğu zaman genel siyasal faaliyetin ürünü veya aracı olarak görünür hale gelir.
MESLEK SİYASETİ
Meslek siyaseti ile genel siyaset arasında sınır çizmek kolay değildir. Örneğin adalet, hukuk devleti, canlı hakları ve demokrasi gibi taleplerin, ne kadar meslek siyaseti, ne kadar genel siyaset kapsamına girdiği nasıl belirlenecek? Açıktır ki böyle bir ayrım, baroları birçok hukuki alanda bile atıl ve pasif kılacaktır.
Pozitif hukukun oluşmasında, barolar gibi baskı grupları siyasi tutum alarak etkin rol oynayabilmektedir. Yakın tarihimizden iki örnek açıklayıcı olacaktır:
- 1970’lerin ortasında MC hükümetinin DGM yasasını çıkarıma girişimi, DİSK’in genel grevi sonucu başarısızlıkla sonuçlandı.
- TÜSİAD, 1979 yılında bazı faaliyetler aracılığıyla, Ecevit hükümetinin devrilmesine neden oldu. Böylece 24 Ocak kararlarını yürürlüğe koyma fırsatı doğdu. Bunun sonucu olarak pozitif hukuk alanında birçok neoliberal düzenlemenin yasalaşmasının yolu açıldı.
Baroları genel siyasetin dışında tutma anlayışının vardığı yer, baroları demokrasi mücadelesinin dışına itmektir. Kuşkusuz, barolar siyasi parti gibi, ülkenin tüm sorunlarına çözüm üretmez. Ancak baroların demokrasi ve adalet mücadelesine katkı sunmaları mesleğin doğası gereğidir. Üstelik Avukatlık Kanunu’nun 76. maddesi, baroları “hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumakla” yükümlü kılmıştır.
Haksızlığın ve hukuksuzluğun bu kadar görünür olduğu bir atmosferde 55 binin üstünde aktif üyesi ile dünyanın en büyük barolarından biri olan İstanbul Barosu’nun yapacağı çok şey var. Bu da ancak bütün avukatların, hukuksuzluğa ve haksızlığa karşı mücadele zemininde, adalet, hukukun üstünlüğü paydasında örgütlendiği ve etkin olarak mücadele ettiği bir ortamda mümkün.
AV. HAYDAR AKSOY
İSTANBUL BAROSU
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- İlk kez tek bir fotonun nasıl göründüğü gösterildi
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- Yıkılması gerekiyor!