Olaylar Ve Görüşler

Yükselen değer ‘devletçilik’ - Mahmut Aslan

25 Aralık 2024 Çarşamba

Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından tarihin sonunun ilan edilmesi ile neoliberalizm dokunulmaz bir kavram gibi parlatılmaya çalışıldı. Neoliberalizm; özelleştirmeleri, serbest ticareti, sık sık işittiğimiz yurttaşın kemer sıkma politikalarını ve devlet harcamalarının azaltılmasını dünyaya salık verdi. Bu politikaların sonucunda özel sektörün rolü arttı. 

Sınırsız kâr hırsı ile hareket eden “özel sektörün” uygulamaları ile dünyanın ekosistemi geri dönülmez yaralar almaya başladı. Sermaye kazanırken emek günden güne yoksullaştı. Zenginler ve fakirler arasında gelir eşitsizliği günden güne arttı.

Neoliberal politikaların daha fazla sürdürülebilir olmadığını dünya yaşayarak öğrendi.

Amerika’da 2008 krizi sonrasında “Wall Street’i işgal et” eylemleri bunun üzerine doğdu. Bu eylem sonrası kapitalizme ve kemer sıkma politikalarına karşı başlayan hareketler, dünyanın dört bir yanında güçlenerek farklı eylem formlarında kendini gösterdi. Arap Baharı ve Gezi protestolarını da bu eylemlerin içinde sayabiliriz. Son olarak 2018 yılında Fransa’da vergi artışına ve benzin fiyatlarına yapılan zamlara karşı Sarı Yelekliler hareketi Fransa siyasetine damga vurdu.

ABD ve AB’nin pandemi ve sonrasında yaptığı trilyonlarca liralık devlet müdahaleleri ise dünyaya şunu söylemiştir: Neoliberalizmin sonu geldi, yeni dönemin mottosu “devletçiliktir.”

ABD ekonomisinde, özellikle enerji, teknoloji ve sağlık sektörlerinde devlet müdahaleleri güçlenerek devam etmektedir. 

Buradan hemen kendi tarihimize geçelim. Ülkemizin tarihsel arka planında bugün dünyanın birçok ülkesinde yükselen değer olarak ortaya çıkan devletçiliğin önemli bir birikimi bulunmaktadır. Belki de bundandır Tansu Çiller’in 1994 yılında 5 Nisan kararlarının ilanından sonra, “Son sosyalist devleti yıktık” sözleri ile Abdullah Gül’ün 4 Ocak 2010 günü “Devletin içindeki Sovyetler Birliği çöküyor” açıklamaları.

ATATÜRK VE TÜRKİYE’DE DEVLETÇİLİK

Osmanlı devletinin enkazı üzerine kurulan Türkiye’nin, Bağımsızlık Savaşı sonrasında ilk hedefi “kapitülasyonsuz bir Türkiye’dir.” Lozan’da verilen en büyük mücadele de bu alanda olmuştur.  

Atatürk askeri bağımsızlık sonrasında ekonomik zafer kazanmadan bağımsızlığın korunamayacağını şu sözleri ile dile getirmiştir: “Siyasi ve askeri zaferler, ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandırılamazlarsa kazanılacak başarılar yaşayamaz, az zamanda söner.”

Peki, doğru düzgün bir sanayisi bulunmayan, savaşın yıkıntısından yeni çıkmış köylüler ülkesinde ekonomik zafer nasıl kazanılacaktır? “Ekonomik kalkınma planı ve devletçilikle”...

SANAYİ PLANLARI

Atatürk 1922 yılı Meclis açılış konuşmasında “Ekonomik politikamızın önemli amaçlarından biri de genel yararı doğrudan doğruya ilgilendirecek kurumlar ve iktisadi teşebbüslerin mali kudretimizin ve teknolojimizin izni oranında devletleştirilmeleridir” diyerek Kemalizm’in 1930’lu yıllarda uygulamaya koyduğu devletçi politikaların temelini atmıştır.

Türkiye’de devletçiliğin başlangıcı kabul edilen İsmet İnönü’nün 30 Ağustos 1930’da Sivas demiryolunun açılışında söylediği “mutedil devletçilik” sözü İlter Ertuğrul’un “Devletçiliğin Ayak İzleri” kitabında değindiği gibi devletçiliğin başlangıcı değil o zamana kadar uygulanan politikaların savunulmasıdır. 

Türkiye’de 1934-1938 yılları arasında yapılan “Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı”nın gerçekleştirilmesinde Sovyetler Birliği’nden alınan kredi ve teknik yardımların büyük katkısı olmuştur.

İzmir İktisat Kongresi’nde Cumhuriyetimizin kurucu kadrolarının “liberalizmi savunduğu” tezi ise doğru değildir. Çünkü kongre metinleri tavsiye niteliğindedir ve uygulamaya konulmamıştır.

KURULUŞ VE KALKINMA

Cumhuriyetimizin ilk on beş yılı her bakımdan bir kuruluş ve kalkınma dönemi olmuştur. 

CHP, devletçiliği programına 1931 yılında almış, hazırlık ve çalışma devresinden sonra, bir taraftan “Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı”nı hazırlamış, diğer taraftan, 1933 yılında Devlet Sanayi Ofisi ile Türkiye Sanayi Kredi Bankası’nı kaldırarak Sümerbank’ı kurmuştur.

Sümerbank’ın 1933’te kuruluşu ile mutedil devletçilikten, devletçiliğe geçilmiştir. 1934 yılından itibaren uygulamaya konan “Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı” ile devlet müteşebbis olarak da ekonomiye müdahale etmiştir. 1935 yılında yeraltı kaynaklarının araştırılması için Maden Tetkik Arama Enstitüsü, elektrik enerji kaynaklarının değerlendirilmesi için Elektrik İşleri Etüt İdaresi, maden ve elektrik işletmelerini kurmak ve işletmek amacıyla da Etibank kurulmuştur.

BİLİMSEL VE TEKNİK YÖN

Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı”nın başarısı, “İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı”nın hazırlanmasına neden olmuştur, 2. Dünya Savaşı’nın çıkışı bu planın uygulanmasını engellemiştir.  

Sanayi Teknoloji Bakanlığı’nca hazırlanan “50 Yılda Türk Sanayii” kitabına göre “1933-1938 yılları arasındaki döneme Türk sanayinin ilk ve planlı kuruluş safhası olarak bakılabilir. Yapılacak işler, ciddi etütlere dayanan bir plana bağlanmış iç ve dış finansman sağlanarak, çok başarılı bir uygulama sonuç olarak elde edilmiştir. Hammadde kaynakları ile enerji sorunları ciddiyetle ele alınmış, konunun bilimsel ve teknik yönü ile ciddi şekilde uğraşılmıştır” denilmektedir.

Atatürk döneminde uygulanan devletçilik politikaları sayesinde Korkut Borotav’ın belirttiği gibi “kapitalist dünya ekonomisi tarihinin en ağır bunalımını yaşamakta iken Türkiye ekonomisi, korumacı ve devletçi politikalar uygulayarak anlamlı bir birikim, sanayileşme ve büyüme temposu gerçekleştirebilmiştir.”

KALKINMA PLANI

1936 yılında Atatürk, Türkiye’nin uyguladığı devletçiliği şöyle anlatmıştır:  “Türkiye’nin uyguladığı devletçilik sistemi, on dokuzuncu yüzyıldan beri sosyalizm kuramcılarının ileri sürdükleri fikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu, Türkiye’nin gereksinimlerinden doğmuş, Türkiye’ye özgü bir sistemdir. Devletçiliğin bizce anlamı şudur: Bireylerin özel girişimlerini ve faaliyetlerini esas tutmak; fakat büyük bir milletin bütün gereksinimlerini ve birçok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk vatanında yüzyıllardan beri bireysel ve özel girişimlerle yapılamamış olan şeyleri bir an önce yapmak istedi ve kısa bir zamanda yapmayı başardı. Bizim takip ettiğimiz yol, görüldüğü gibi liberalizmden başka bir sistemdir. ”

Günümüzde Atatürkçülere düşen en önemli görev uzun yıllardır uzağında kaldıkları iktidarı alarak ülkenin kalkınmasını sağlayacak devletçi ve planlı ekonomiye geçmek ve gelir dağılımda yaşanan uçurumları azaltacak maliye politikaları geliştirmektir. Bunu yapacak tarihsel deneyim ve insan gücü bu ülkede fazlası ile bulunmaktadır.

MAHMUT ASLAN
YAZAR



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları