Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Anayasal Hukuk Devleti mi? Otoriter Şahıs Devleti mi? - Salim ŞEN
16 Nisan 2017 tarihinde yapılan anayasa değişikliğiyle uygulamaya
konulan cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi sıradan bir sistem değişikliği değildir. Anayasanın 2.
maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik, sosyal bir
hukuk devleti olduğunu düzenleyen hükmü tamamen anlamsız hale getirmiştir.
Tüm
anayasal organların tek kişinin şahsında birleştiği, nevi şahsına münhasır bir şahıs devleti rejimi inşa etmiştir.
SORUNUN TEMELİ
Bugün yaşadığımız tüm ekonomik, siyasal, hukuki, toplumsal
sorunların nedeni ve kaynağı, kurumsal aklı ve birikimi, bilimsel düşünceyi,
liyakat, ehliyet ve çoğulcu demokratik yönetim anlayışını dışlayan şahıs devleti uygulamalarıdır. Her alanda karar verme yetkisi, tek
adam iradesine terk edilmiştir.
Yürütme gücünün hukuka aykırı kullanımını
denetlemek, dengelemek için zorunlu olan bağımsız cumhuriyet kurumları fiilen
etkisizleştirilmiş, işlevsiz kılınmıştır. Bir kısmı da kapatılarak, yürütmenin
keyfi yönetim alanı
olabildiğince genişletilmiştir.
Tek adam iradesini dengeleyip, sınırsız kamu gücünü keyfi şekilde
kullanmasının önlenmesi için
varlığı şart olan yasal denetim mekanizmaları sistemden çıkarılmıştır. Yeniden
dizayn edilerek tamamen yürütmenin etkisi altına alınan Hâkimler Savcılar Kurulu, Anayasa Mahkemesi, yüksek
mahkemeler ve liyakat dikkate alınmadan parti aidiyetleri üzerinden yapılan
hâkim, savcı atamalarıyla yargı tek adam iradesine bağlı kılınmış, anayasal
denetim ve kontrol görevlerini
yapmaktan uzaklaştırılmıştır.
Yasama da partili cumhurbaşkanı üzerinden yine
aynı tek bir iradeye bağımlı kılınmış, bağımsız yasama ve denetim görevlerini yerine getiremez
olmuştur. Yargı ve yasamanın bu şekilde yürütmeye eklemlenmesi, rejimi fiilen
kuvvetler birliğine dönüştürmüştür.
Öte yandan sivil toplum örgütleri, medya, sendikalar, meslek kuruluşları, aydınlar,
yazarlar, toplumsal demokratik muhalefetin tüm unsurları adeta yönlendirilmiş yargı uygulamaları ile baskı
altına alınmıştır.
Muhalif söylem ve eylemler bastırılmaya, bu
yolla geniş toplum kesimleri üzerinde oluşturulan baskı, korku iklimiyle sivil
toplum tamamen susturulmaya çalışılmış, şahıs devleti rejimi tüm kurum ve kurallarıyla yerleştirilmiştir.
Nitekim Cumhurbaşkanı’nın “İngiltere, Almanya, Fransa ve şahsım görüştük” şeklindeki açıklaması, şahıs rejiminin en veciz, en kısa
yollu ifadesidir.
HUKUKUN BİTTİĞİ YER
Şahıs devleti
rejimi, çağdaş, demokratik, hukuk devletinde görülmeyecek biçimde, meşruiyetinin kaynağını milli irade olarak
açıklamasına rağmen, milli iradeyi ve burada somutlaşan milleti yalnızca
kendisine oy veren çoğunluk olarak tanımlamaktadır. Milli iradenin
yanılmayacağı şeklindeki felsefi kabulden hareketle, milli iradenin seçtiği
kişinin de yanılmayacağı tezini, herkesin kabul etmesi gereken mutlak bir doğru
olarak görmektedir.
Milli
iradenin doğrudan şahsında vücut bulduğunu, kendisinin yanılmaz şekilde milli
iradeyi temsil ettiğini belirten şahıs
iktidarının bütün eylem, söylem,
uygulama ve hatta düşünceleri, milli iradenin ta kendisi kabul edilmektedir.
Dolayısıyla yanılmaz, şaşmaz, mutlak doğru kabul edilmesi gereken bu iradeye
toplumdaki herkesin biat etmesi, sadakat göstermesi beklenmektedir.
Biat etmeyen tüm kurum, kuruluş ve
toplumsal kesimler, milli iradeye aykırı hareket eden hain, düşman, kökü dışarıda, dış güçlerin uşağı gibi türlü
sıfatlarla aşağılanıp, itibarsızlaştırılıp gerekirse bağımlı kılınmış yargı
eliyle tasfiye edilebilmektedir.
OLUMSUZ SONUÇLAR DOĞURUR
Bu durumda neredeyse herkes, her olay objektif hukuki kriterlere
göre değil, iktidara olan yakınlık ve
uzaklığına göre değerlendirilir. Yakın olanlar açısından
sınırsız bir koruma ve güvenlik hakkı vardır. Hak ve özgürlüklerin sınırı alabildiğine geniştir.
Uzak olanlar ise aynı zamanda millet iradesine karşı gelen sakıncalı kişilerdir. O nedenle, enterne
edilmeleri, ötekileştirilerek,
düşmanlaştırılarak kriminalize edilmeleri, bu şekilde toplum ve sistem dışında
tutulmaları, fişlenip düşman hukuku uygulamalarıyla baskı altına alınmaları gerekir.
Giderek tüm devlet
aygıtı bu anlayışa göre
kurumsallaşır. Bireyleri eylem ve söylemlerinin
hukuki karşılığı üzerinden değil, şahıs
iktidarına yakın olup olmamaları üzerinden değerlendirir. Buna göre kişilerin özgürlük alanlarında ciddi olumsuz sonuçlar
doğuracak uygulamaları sıradanlaştırır.
İktidarın tek kişide toplanması, iktidarın tekleşmesi, tek adam dışında kalan, bakan, bürokrat vb. tüm iktidar uygulayıcılarının da tek adama bağlı, onun talimatlarıyla hareket eden, özerk karar alma ve uygulama alanları bulunmayan, konum ve varlıkları sadece liderin kanaat ve kararına bağlı kılınan kişiler olmasını doğurur. Bu görevliler açısından objektif sorumluluğun ortadan kalktığı, sadece lidere hesap veren sübjektif sorumluluğun doğduğu, hiçbir hukuk devletinde olmayan bir sonuç ortaya çıkar.
TEHLİKELİ KONFOR ALANI
İdare edenlerin de idare edilenlerle aynı hukuk kurallarına
uymaları gerektiği, idarenin, geniş anlamda iktidarın her türlü eylem ve işlemlerinin yargı
denetimine tabi olduğu şeklindeki en temel hukuk devleti tanımının tamamen içi
boşaltılarak yargının temel görevi,
şahıs iktidarının bekasını sağlamak olarak
belirlenir. Şahıs devletinde
yargıdan beklenen, tek kişi iktidarının çıkardığı tüm karar, kararname,
uygulama ve eylemleri, anayasa, yasalar ve evrensel hukuk değerleri açısından değerlendirip
hüküm vermek değildir.
Bunları olduğu gibi onaylayıp hukuki meşruiyetini
sağlamaktır. İktidara gelebilecek olumsuz sonuç doğurması muhtemel tüm vakaları
ve bunların soruşturulmasını önleyerek iktidarı rahatlatmak, her türlü riskten
korumaktır. Meşru muhalefetin sınırlarını, iktidarın algı ve kabulü doğrultusunda
daraltarak, toplumsal muhalefetin sınırlarını çizip bu sınırları aşanları
etkisiz kılmaktır.
İTİRAZ EDENLER BAŞARIR
Devletin kurumsal yapı ve birikiminin dışlanması, şahıs iktidarının bekasını sağlamak amacıyla demokratik muhalefetin alanının daraltılması, şahıs devletinin yönetim anlayışını hızla otoriter bir çizgiden daha sert, katı bir çizgiye taşımıştır. Ulusal çıkar tanımı bile parti ve lider çıkarıyla aynılaşmıştır. Yerli ve milli olmanın ölçüsü, iktidarın uygulamalarını onaylamak, itiraz etmemek, biat etmektir. Bu ortamda, yalnızca devlet ve rejim zarar görmemekte, toplumsal ahlak ve değerler de hızla aşınmaktadır.
Yaşadığımız süreç, devlet organlarını, kurum ve kuruluşları, toplumu
ve cumhuriyet kazanımlarını, yeniden inşası uzun zaman alacak kadar tahrip
etmiştir. Bu durum, ülkemizin özgür,
çağdaş, laik, hukukun üstünlüğüne dayalı, demokratik bir ülke olmasını
amaçlayan tüm muhalif kesimlerin ortak mücadele alanı ve amacı olmalıdır.
Çözülmesi gereken en acil sorunumuz, anayasada tanımlanan demokratik, laik,
sosyal, hukuk devletini tüm kurum ve kurallarıyla yeniden inşa etmek,
cumhuriyetimizin kuruluş değerleri çevresinde, Büyük Önder Atatürk’ün “Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesini rehber alıp içeride ve dışarıda barış iklimi
yaratmaktır. Unutmayalım ki dönüşüm
ve ilerlemeyi sadece itiraz edenler başarır.
AV. SALİM ŞEN
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
En Çok Okunan Haberler
- Soylu'dan 'Özür dileriz' çıkışı
- Ölüm nedeni belli oldu
- AKP döneminde ne kadar harcanmıştı?
- 5 çocuğunu kaybeden anne yalanladı
- İşte AKP'li belediyelerin 'etkinlik' harcamaları!
- AKP ve CHP döneminin harcama raporu!
- MEB’ten skandal karar: Müdüre üstün başarı ödülü!
- Bahçeli ile görüşmesini anlattı
- Süper Lig'de yayın geliri dağılımı belli oldu!
- 'Bundan 25 gün önce de...'