Olaylar Ve Görüşler

Adaletin İhtiyacı: Zihniyette Reform - M. Önder TEKİN

29 Aralık 2020 Salı

Bu ülkede yargıç olmak. Hayatımın yaklaşık 25 yılı demek. Adil kararlar verebilmek için yıllardır gösterdiğim çabanın bana böbrek hastalığı, yüksek tansiyon, su dengesi bozukluğu gibi bildik, bilinmedik hastalıklar olarak dönmesi vazgeçiremedi beni mesleğimden. Ama bir zamandır adaletin yerini bulması için gösterdiğim çabanın, “Don Kişot vari bir kahramanlık” olarak görülmesi bir tarafa, ben de öyle hissetmeye başlamam nedeniyle emeklilik kararı aldım. Beni bu noktaya getiren, 2010 öncesinde biraz olsun korunan kıdem ve liyakat ilkelerinin, bu tarihten sonra tamamıyla yok sayılması nedeniyle, gösterdiğim mesleki çaba, meslektaşlarımca boş bir uğraşı olarak görüldüğü gibi, elinde fenerle dolaşan Diyojen gibi aradığımı bulamayıp sürekli duvara toslamak oldu.

Taze bir emekli yargıç olarak kaleme aldığım yazıma umutsuz cümlelerle başladım. Lakin yargının durumu da budur bu ülkede. Çözümün de yasama ve yürütme tarafından yargı reformu 1. yargı reformu- 2,… diye fotoroman serisi gibi hazırlanan reform paketlerinde olmayıp, yargının bağımsızlığının sağlanmasında ve yargının sorunlarının çözümünün yargıya bırakılmasında olduğu herkesin malumudur aslında.

Bir zamanlar açıkça dillendirildiği üzere  Yargı yargıçlara bırakılmayacak kadar önemlidir” zihniyetinin yerini, yargı yalnızca yargıçlara bırakılacak kadar önemlidir!” zihniyeti almadıkça reformlar hiçbir soruna çare olamaz.

ASIL SORUN HUKUK

Nice yargı reformları gördük, isimleri vardı kendileri yoktular. Bugünlerde ekonomik Reform”un yanı sıra dillendirilen Yargı reformu”nun da öncekilerden farkı olacağına dair umut taşımak zor. Zira ekonominin sönmüş ateşinin yargı reformu” rüzgârıyla canlandırılmaya çalışıldığı ortadadır. Eğer niyet gerçekten yargı reformu olsaydı, harekete yargının paydaşlarıyla görüşülerek başlanırdı.

Ama ne yazık ki harekete ekonominin patronlarıyla görüşülerek başlanması, asıl niyeti ayan beyan gösteriyor. Unutulan şudur ki gerçek anlamda yargı reformu gerçekleştirilip hukuk devleti sağlanırsa ekonominin ateşi de zaten canlanacaktır. Bu nedenle de yargı reformu ve hukuk devletinin sağlamlaştırılması asıl sorundur, ekonomik reformun yanı sıra dillendirilecek ikincil bir sorun değildir.

Hukuk devletinin vazgeçilmezlerinden olan erkler ayrılığı ilkesi, giderek erklerin birliğine dönüştükçe, yargıya duyulan güven de günbegün azalmış, makul sürede yargılanma” ve adil yargılanma hakkı”nın elde edilebileceğine güven duyulan  mahkeme; ”medya mahkemesi!” olmuştur ne yazık ki. Haksızlığa uğradığını düşünenlerin, haklarını arayabilecekleri bağımsız bir yargının olmadığını düşünmelerinin ülke içinde kaosa, ülke dışında ise en hafifinden itibar ve güven kaybına yol açacağı ortadadır.

Zira şiddet olaylarındaki ve işlenen suç oranındaki artışa, cezaevlerindeki doluluğa baktığımızda yurtiçindeki bu kaosun izlerini, ülkemizin uluslararası kamuoyunda giderek yalnızlaşan ve yabancı yatırımcıların daha az tercih ettiği ülkeler konumuna düşmesinde de bu itibar ve güven kaybının izlerini görürüz.

Yargıya duyulan güvenin yeniden sağlanmasının tek yolu da gerçek anlamda yargı bağımsızlığının sağlanmasıdır. Birleşmiş Milletler Bangolor Yargı Etiği İlkeleri’ne göre, yargıcın bağımsız olması yetmez! Öyle görünmelidir de!” Ülkemizde geldiğimiz nokta ise yargı ne gerçekte bağımsız, ne de öyle görünebiliyor. Hukuk devletini sağlamlaştırılacak adımlar atılmadıkça, yargıya duyulan güven kaybı giderilmedikçe  sosyal, ekonomik hiçbir soruna çözüm bulmamız da mümkün değildir.

TRAJİKOMİK DURUM

Ülkemizde yargı yargıçlara bırakılamayacak kadar önemlidir” zihniyeti öyle bir yerleşmiş ki, Prof.Dr. Kemal Gözler’in 2019 yılında yaptığı araştırmaya göre, yirmi hukuk fakültesinin dekanı, hukuk fakültesinden mezun değil. Aralarında ilahiyat fakültesi, tıp fakültesi, kimya, İngiliz dili ve edebiyatı, ziraat ve veteriner fakültesi mezunları da var. Trajikomik bu durum bile tek başına, hukuk kurumları üzerindeki hukukdışı yozlaşmayı göstermeye yeter.

Bu yozlaşma beraberinde, hukuk kurumlarının saygınlığını yitirmesini getirmiştir. Saygınlığını yitiren kurum, bazen bir eğitim kurumu, bazen de bir yüksek mahkeme olmuştur. Zira saygınlığını yitiren eğitim kurumlarından mezun olan ve yürütmenin yaptığı en başarılıların elendiği, objektifliği tartışmalı bir sınavla mesleğe başlayan ve atama ve terfilerde nereden referans alınması gerektiğini öğrenen yargıç, gün gelir Anayasa Mahkemesi kararını tanımaz olur. Yozlaşma bu boyutu bulmuşsa artık, mevcut düzen içinde soruna çözüm bulmak da imkânsız olur.

Yargıda reform mu yapmak istiyoruz, eğitiminden, sınavına, atanmasından, terfisine, örgütünden, barosuna, var mısınız bütün hukuk ve yargı  kurumları üzerinden el çekmeye, yargıyı yargının paydaşlarına bırakmaya. Yok eğer cevap aynıysa (yargı yargıçlara bırakılmayacak kadar önemlidir) yargı reformunun bizim için yeni bir fotoroman serisinden fazla anlamı yoktur. Bağımsız yargı hayali taşıyanların umutları da başka bir bahara kalmıştır.

M.ÖNDER TEKİN
EMEKLİ YARGIÇ 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları