Olaylar Ve Görüşler

21. Yüzyılda Halifelik Rüyası Görmek - İsmail ÖZCAN

07 Nisan 2021 Çarşamba

Muhafazakâr Yeni Akit gazetesi, yakınlarda Prof.” unvanlı bir zatın TBMM isterse on dakikalık bir oturumla hilafeti geri getirebilir” dediğini manşetten verdi. Türkiyede kimilerinin bu halifelik merakı her dönemde zaman zaman gündeme geliyor. Havayı kokluyorlar, herhalde biraz da tepkileri ölçüyorlar.

İçinde bulunduğumuz yüzyılda bir Müslümanın, özellikle de bir Müslüman Türkün halifelik rüyası görmesi kadar esassız, asılsız ve akılsız bir rüya olamaz! Bu rüyaları hayra yormak için en çürüğünden bile olsa hiçbir gerekçe bulunamaz. Çünkü ne yaşanmış olan tarihi gerçekler ne de yaşanmakta olan güncel gerçekler hiçbir şekilde bu rüyaları, bu hülyaları desteklemiyor, aksine bunların olanaksızlığını haykırıyor.

KAN VE GÖZYAŞIYLA

Osmanlı öncesi Arap hilafetleri kısa süren istikrarlı dönemler hariç ancak kardeş kavgalarıyla, isyanlarla, kan ve gözyaşlarıyla egemen olmuştur. Osmanlı’nın 400 yıllık halifelik hükümranlığının ise halifelik kurumunun birleştiriciliğinden ziyade çok başka nedenleri vardır. Bunların başında ise Osmanlı’nın en zayıf zamanında bile hilafeti elde tutacak kadar güce sahip olmasıdır. İslam tarihinde her zaman esas birleştirici olan halifelik değil, güç olmuştur.

Osmanlı da İslam dünyasının birliğini halifelikle değil, gücüyle sağlamıştır. Bir başka önemli neden de neredeyse Osmanlı yıkılana kadar sahneye hatırı sayılır bir Arap devletinin çıkmamış olmasıdır. Eğer Osmanlı’nın hilafeti döneminde gerçekten devlet niteliğine sahip bir iki Arap devleti var olsaydı Osmanlı o kadar rahat olamaz, başka birçok sorunla birlikte bir de hilafet sorunuyla uğraşmak, baş etmek zorunda kalırdı.

Türkiye, Arap ülkelerinin, Arap toplumlarının İngilizlerin güdümünde devletleşmeye başladığı yıllarda yani tam zamanında büyük bir öngörüyle hilafeti kaldırmıştır. Eğer hilafet kaldırılmamış olsaydı zararı faydasından çok olur, ayrıca Türkiyenin başına dert olurdu. Bugün eğer halifelik bizde olsaydı bırakın büyük Arap devletlerini, petrol zengini birkaç yüz bin nüfuslu Arap devletleri bile bizi dinlemez, inadına, dik başlı ve başına buyruk davranırlardı. Bu yüzden bu devletçikler bugün çok rahat şekilde ülkemiz aleyhindeki oluşumlara katılıyorlar, gayrimüslim ülkelerle ittifaklar yapıyorlar.

Atatürk, hilafeti kaldırmakla ortaya koyduğu gerçekçi politikayı büyük bir öngörüyle Arap devletlerinin içişlerine karışmama, birinin yanında, diğerinin karşısında olmama  politikasıyla sürdürmüştür. Araplarla hiçbir zaman sağlam ve güvenli siyasal işbirliği ve ittifak yapılamaz. Hiçbir zaman kendilerine tam olarak güvenilemez. Onları kırk gün sırtında taşı, bir gün indir, senden kötüsü olmaz. Nankörlük, alametifarikalarıdır. Türkiye bilhassa son yıllarda Filistin davasına destek vermek uğruna İsrail ile yıllarca sürmüş iyi ilişkilerini bozarken, neredeyse bütün köprüleri atma noktasına gelmişken hemen hemen bütün Arap devletleri İsraille al gülüm ver gülüm havasında ilişkiler sergiliyor!

KRALDAN ÇOK KRALCILIK

Elbette Türkiyenin son yıllarda sözünü ettiğimiz şekildeki bu politikası da eleştiri ve tartışmaya çok açıktır. Ülke çıkarlarıyla bağdaşırlığı çok tartışmalıdır. Bizim atalarımız çok doğru söylemişlerdir: Ne yavuz ol asıl ne yavaş ol basıl!” Esas olan ılımlılıktır. Ilımlılık da diplomasinin ruhudur. Biz son yıllarda Arap ülkeleri ve İsraille ilişkilerimizde bu ruhu kaybettik. Kraldan fazla kralcı bir konuma sürüklendik. Son zamanlarda işaretleri görüldüğü üzere bir an önce ülke çıkarlarını önceleyen akıllı politikalara dönmek zorundayız.

Sadede gelirsek Türkiyenin yeniden hilafeti diriltmesini istemek, hilafet üzerinden faydalar devşirileceğini sanmak, hiçbir gerçekliği olmayan, zamanın ruhuyla asla örtüşmeyen, hiçbir zaman da örtüşmeyecek olan bir hevestir. Tam bir ütopya yani tam bir hayaldir!

İSMAİL ÖZCAN
EĞİTİMCİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları